“Barbaros’un Gemisinden Düşen Yeşil Sancak”
Kıbrıs’ta “Barbaros” yüzünden ilk defa gerilim yaşanmıyor. Çok eskiden de “Barbaros” iki toplum arasında önemli bir gerginliğe vesile olmuştu. Fakat o zaman “Barbaros” Kıbrıs denizlerinde seyreden bir gemi değil, bir şiirin mısralarındaydı...
1961 yılının başıydı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının üzerinden çok az bir zaman geçmişti. Henüz otaya büyük sorunlar çıkmamış değildi ama gidişatın parlak olmadığı belliydi. Bu durum toplumların “fıtratından” kaynaklanmıyordu. Tam tersine, “Büyük İnsanlık”, yani sıradan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar gündelik yaşamlarını sakin bir şekilde sürdürüyor, ekmek peşinde koşuyorlardı. Gelgelelim elitler “büyük” düşünüyorlardı. Onların bağımsız devletin varlığını ortadan kaldırıp adayı Yunanistan ile birleştirmek veya ikiye bölmek gibi hayalleri vardı. Aslında Kıbrıs Anayasası uygulanmış olsaydı Enosis ve Taksim propagandası yapan yönetici elitlerin hepsi hapse atılabilirdi, çünkü anayasa Enosis ve Taksim doğrultusunda propaganda yapmayı yasaklıyordu. Fakat ne mümkün! “Milli” olan her şey anayasadan daha üstündü!
Evet, 1961 yılıydı. İki toplum arasında ilişkiler görece sakin olsa da, Kıbrıs Rum toplumunda sular durulmuyordu. Peş peşe siyasi cinayetler işleniyordu. Öldürülenlerin hepsi bir iki yıl önce EOKA saflarında Enosis için mücadele eden kimselerdi. Ne gariptir ki, ölüm emrini veren de EOKA’nın önde gelen isimlerinden biriydi. Bu paradoks, Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken başlayan Makariosçu-Grivasçı kavgasının ürünüydü.
Makarios’un güçlü işçileri bakanı Polikarpos Yorgacis, elinin altında bulundurduğu polis gücü ile yerin altında sakladığı AKRİTAS örgütünü Grivasçıları susturmak için kullanıyordu. Ölüm emirlerini bizzat kendisi veriyordu.
Böyle bir ortamda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türk milletvekillerinden oluşan bir heyet Ankara’ya gider ve 28 Ocak günü Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yapılan bir Kıbrıs konferansına katılır.
Konferansta Türkiye’den milletvekilleri, tarihçiler vb. de hazır bulunur. Heyette yer alan bir Kıbrıslı Türk Kıbrıs’ta işlenen cinayetlere dair şöyle der: “Kıbrıs’ın bugünkü İçişleri mesulü, EOKA tedhiş teşkilatının başkanıdır. Son zamanlarda Kıbrıs’ta Rumlar arasında cereyan eden tedhiş hareketlerinde polis silahlarının rol oynaması, bu hareketin İçişleri Bakanınca desteklendiğinin açık bir delilidir.” (Bozkurt Gazetesi, 31 Ocak 1961) Ünlü tarihçi Halil İnalcık yaptığı konuşmada Kıbrıslı Rumların self determinasyon hakkının olmadığını ileri sürer ve nüfus konusuna değinir: “1777'de adada 47,000 Türk ve 37,000 Rum; 1842'de ise 30000 Türk ve 70,000 Rum vardı; binanaleyh, istikrarsîz olan nüfus hiçbir zaman self-determination'a esas teşkil edemez.”
En ateşli konuşmayı ise şair Behçet Kemal Çağlar yapar. “Gerekirse Kıbrıs'ı da Millî Misak Hudutları İçine Almasını Bileceğiz” diyen Çağlar sözlerine şöyle devam eder: “Mersin'den, Anamur’dan kalkan bir uçaktan baktığınız zaman Kıbrıs sanki Barbaros’un gemisinden düşmüş yeşil bir sancak gibidir. Her Türk bu sancağı öpüp başına koymalıdır.”
Kıbrıslı Rumlar Çağlar’ın bu sözlerine karşı çok sert tepki gösterirler. Peş peşe verilen demeçlerle Çağlar’ın yanı sıra, Ankara’ya giden Kıbrıs Türk heyetini de kınarlar ve self determinasyon hakkı için mücadeleye devam edeceklerini açıklarlar. Çiçeği burnunda Kıbrıs Cumhuriyeti bu olayın etkisiyle ve/veya bahanesiyle büyük bir sarsıntı geçirmektedir. Cinayetlerden içişleri bakanı Yorgacis’in sorumlu tutulması tepkileri daha da artırır. Cumhurbaşkanı Makarios Temsilciler Meclisine bir mektup göndererek konunun mecliste görüşülmesini ister. Kıbrıs Türk milletvekilleri Ankara’da söylenenlerin basın tarafından çarpıtıldığını ileri sürerek bu konuda görüşme yapılmasına karşı çıkarlar ama sonuç alamazlar. Temsilciler Meclisi başkanı Glafkos Kliridis konuyu meclisin gündemine getirir. Kıbrıslı Türkler tepki göstererek salonu terk ederler. Fakat Kıbrıs Rum milletvekilleri oturumu açarlar ve tansiyonu artırıcı konuşmalar yaparlar.
Behçet Kemal Çağlar’ın mısralarında yer alan “Kıbrıs Barbaros’un gemisinden düşmüş yeşil bir sancak gibidir” sözleri bu kadar büyük tepkilere yol açmışsa, şimdi mısralarda değil ama denizlerde dolaşan Barbaros gemisinin Kıbrıslı Rumlarda nasıl bir duygu hali yarattığını tahmin etmek zor olmasa gerektir.