1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Derinya’nın gözyaşları…2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Derinya’nın gözyaşları…2

A+A-

Hristalla Kiriaku’nun kaynanası, kaynatası, görümcesi, kaynı,  beş yaşındaki oğlu ve üç yaşındaki ikiz kızları 19 Ağustos 1974’te Aşağı Derinya’da öldürülerek “kayıp” edilmiş, 12 yaşındaki küçük kardeşi Alkis bu katliamdan sağ kurtulmuş… Hristalla Kiriaku anlatıyor…

 

Evlatlarını ve yakınlarını 19 Ağustos 1974’te Aşağı Derinya katliamında kaybeden Hristalla Kiriaku’yla röportajımızın devamı şöyle:

SORU: Türk askerlerinin orada olduğunu bilmiyorlardı…
HRİSTALLA KİRİAKU:
Evet, bilmiyorlardı. Pek çok kişi geri dönmeye çalışıyordu, biz de dönmeye çalışanlar arasındaydık. Arabaya doluşup geri dönmeye çalıştığımızda Derinya’da durdurulduk. Arabayı süren kaynımdı – haki renkli avcı kıyafeti giydiği için onu hemen tutukladılar ve onu bir daha hiç göremedik… Percana’nın bahçalarına kadar yürüttüler bizi… Toplamda 200-300 kişi kadardık… Yani tutuklanarak oraya kadar götürüldük yaya olarak, Percana’nın bahçalarında toplanmış başkaları da vardı… Toplamda 200-300 kişiydik. Orada öylece durdurulduk, ta öğleden sonraya kadar… Bize nereye gittiğimizi soruyorlardı… Biz de onlara evimizin buradan çok uzak olmadığını, yakınlarda olduğunu, çocuklara giysi almaya gittiğimizi izah etmiştik. Haberlerde geri dönebileceğimizi duyduğumuzu, bunun için geri döndüğümüzü izah etmiştik.

SORU: Bu soruları soranlar kimlerdi?
HRİSTALLA KİRİAKU:
Askerlerdi… Türk askerleri de vardı, Kıbrıslıtürk askerler de vardı. Kaynatam Yenağralı olduğu için çok iyi Türkçe bilirdi… Ne konuştuklarını dinliyor ve bize anlatıyordu…

SORU: Orada kaç tane asker vardı?
HRİSTALLA KİRİAKU:
20 kadar asker vardı… 5-6 tanesi Kıbrıslıtürk’tü, geriye kalanlar Türk askerleriydi. Bizim evimiz bulunduğumuz yere yakın olduğu için bize eşlik ettiler ve bir süre orada kalmamıza izin verdiler.

SORU: Hangi gündü bu? Tarihi hatırlıyor musunuz?
HRİSTALLA KİRİAKU:
Sanırım 17 Ağustos 1974 idi… Bu tarihi hatırlıyorum çünkü 19 Ağustos 1974, ikizlerimin üçüncü yaşgünüydü… Onların benden alındığı gündü bu – tam doğumgünlerinde “kayıp” edilmişlerdi… İki gece evimizde kalmıştık… Yani 17 Ağustos’tan 19 Ağustos’a kadar evimizde kalmıştık.

SORU: Evinizde kimler kalmıştı?
HRİSTALLA KİRİAKU:
Kaynanam, kaynatam, üç çocuğuyla görümcem, yalnız bir komşumuz (kadın), iki kız çocukları olan bir çift, kaynımın bir arkadaşı, üç çocuğum ve küçük kardeşim Alkis’le ben… Bu saydıklarım, hepimiz bizim evimizde kalmıştık iki gece.
17’sinde onlara “Evimiz çok yakındır, bırakınız gidelim” dediğimizde bize eve kadar eşlik etmişler ve bize “Burada kalmanıza izin veriyoruz ve sizi gözleyeceğiz. Eğer aranızdan biri bu evden ayrılıp kaçmaya çalışırsa, geri gelip hepinizi öldüreceğiz” diye uyarmışlardı. “Bu evden ayrılmaya kalkışmayın sakın” demişlerdi. 17 Ağustos ve 18 Ağustos’ta evde kalmıştık, iki gece boyunca… 19 Ağustos ikindi vakti geri gelmişlerdi evimize… Bizi yola çıkarmışlardı… İki kızı ve beni ayırmışlardı evde ve bize “Siz evde kalınız, biz gidip onları götüreceğiz ve geri dönüp sizi de alacağız” demişlerdi. Ben çocuklarımı bu gruptan yanıma almaya çalışmıştım ama bir tanesi omzuma vurmuştu bu askerlerin – sarhoştu bu askerler, alkol kokusu sinmişti üstlerine başlarına… Bunlar Kıbrıslıtürk ve Türk askerleriydi…

sev1-008.jpg

SORU: Kaç kişiydiler?
HRİSTALLA KİRİAKU:
5-6 kişiydiler… Ben “Herhalde arabada yeterince yer yoktur, önce onları götürüp sonra gelip bizi alacaklar” diye düşünmekteydim…  Geri döndüklerinde biz üç kişiyi ayırmışlardı – sonra uzun saçlı bir Kıbrıslıtürk bana “Kaç git hemen” demişti… “Git, canını kurtar!” demişti…

SORU: Yani aralarından bir Kıbrıslıtürk, iyi yürekli bir insan çıkmıştı ve sizin hayatınızın kurtulmasını sağlamıştı…
HRİSTALLA KİRİAKU:
Evet, evet… Uzun saçlı bir Kıbrıslıtürk’tü bu… Saçları uzundu, Türk askerlerinin saçları kısaydı… Bu uzun saçlı Kıbrıslıtürk, üçümüzü de alıp dışarı çıkarmıştı – dışarı çıkmadan önce buzdolabının üstüne bir not bırakmıştım, “Derinya’ya gidip yardım getireceğiz” diye…
Evimizin arkasında yardımcı odalar vardı – komşumuzla bizi tel ayırırdı – daha önceden bu teli kesmiştik, komşuya rahat gidip gelebilmek için… Diğer iki kız, kaynatamın komşularıydı Maraş’taki belediye evlerinden… Onları da alıp telden geçerek, komşuların bahçelerinden geçerek, tarlalardan geçerek Derinya’ya doğru yürüyüp gittik – bölgeyi biliyordum çünkü… Bu bölgeden geçerken hiç kimseye rastlamamıştık… Derinya’da – Aşağı Derinya değil, Derinya köyünde – Kıbrıslırumlar kahvehanede sanki hiçbirşey olmamış gibi oturuyorlardı… Sotira köyüne kadar yürüdük… Erkek kardeşim Sotira köyünde evliydi, o nedenle onun evine gittik.  Kardeşim bizi alarak arabasıyla Derinya’ya götürdü, polise ifade vermemiz için… Gecesi küçük kardeşim Alkis’in geldiğini duyduk, böylece neler olup bittiğini Alkis’ten öğrendik…

SORU: Alkis’le de buluşacağız ama sizden de dinlemek isterim, grubu alıp gittikten sonra kardeşinizden öğrendiğiniz kadarıyla neler olmuştu?
HRİSTALLA KİRİAKU:
Şimdi size anlatacağım, küçük kardeşim Alkis’in öyküsüdür… Evimizdeki grubu alıp götürmelerinden itibaren başlar Alkis’in öyküsü çünkü o da bu gruptaydı…
Bu grubu alıp gideceklerinde ben ikizlerimi, çocuklarımı almaya çalışmıştım ve bir asker omzuma vurmuştu. O zaman kaynanam bana “Ne farkeder, ha seninle kalmışlar, ha benimle” demişti… “Bırak çocuklar benimle gitsin, nasıl olmasa seni daha sonra olduğumuz yere getirecekler” demişti kaynanam… “Merak etme, ben çocuklara bakarım” demişti. Kaynanamın adı Andriani idi… Andriana Kiriaku… Kaynatamın adı ise Kiriakos Yorgalli idi… Kaynanam Maratovunolu’ydu, kaynatam ise Yenağralı idi…
Onları son evin bulunduğu yere kadar götürmüşler, sonra da Aymemnos’un tarlaları başlıyordu… Onları götürdükleri tarlanın sahibi Derinyalı idi… Uydudan bu tarlanın yerini tam olarak buldular zaten… Bu tarlada bir dut ağacı ve bir su deposu vardı…

SORU: Orada neler olmuştu?
HRİSTALLA KİRİAKU:
Yenağralı olan kaynatam çok iyi Türkçe bildiği için konuşulanları anlıyordu, bu askerlerin kendi aralarında onları öldüreceklerini konuştuklarını duymuştu… Bu askerlere dönerek “Bu çocuklara acımaz mısınız da onları öldüreceksiniz?” demişti.
Askerlerden birisi de kaynatama dönerek, “Sizin insanlarınız Atlılar’daki çocuklara acıdı mıydı ki, biz da sizinkilere acıyalım?” demişti. 

 

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 8305 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar