1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. “Ebedi” Şimdiki Zamanda Tutuklu Kalmak
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

“Ebedi” Şimdiki Zamanda Tutuklu Kalmak

A+A-

Ünlü tarihçi Erick Hobsbawm, 20.yüzyılın 1914’te başladığını ve 1989 yılında sona erdiğini söyler. Bu hesaba göre, 1989’dan beri 21. yüzyılda yaşıyoruz...

1914 yılı elbette Birinci Dünya Savaşının başlangıcına tekabül eder. 1989 ise Berlin Duvarının yıkılışına...

Hobsbawm, bu iki olay arasında cereyan eden kısa yirminci yüzyılı, “ekstremlerin yüzyılı” olarak tanımlar.

Gerçekten de 75 yıl içinde çok şeyler, hem de çok ekstrem şeyler oldu...

Örneğin, iki dünya savaşı yaşandı. Dünya en dehşetengiz soykırımı gördü, Faşizmi, Nazizm’i yaşadı. Anti-kolonyal mücadeleler, iç savaşlar oldu. Küba Devrimi, Vietnam Savaşı, Prag Baharı, 1968 Mayıs’ı bu kısa dönem içinde gerçekleşti. Kapitalist ve sosyalist ideolojiler arasında geçen çetin çatışmalar ve Soğuk Savaşlar da öyle . Yine bu dönemde dünya-tarihsel bir olay olarak, Berlin Duvarı yıkıldı, Reel-Sosyalizm çöktü.

Fakat kısa yirminci yüzyıl, aynı zamanda entelektüellerin yarattığı ütopyalara ve gelecek vizyonlarına da tanıklık etti ki artık onlar da yok.

İçinde yaşadığımız 21.yüzyılda ne ütopyalara, ne de gelecek vizyonlarına rastlıyoruz. Şimdiki zamanda takılıp kalmış, geleceğe değil, geçmişe bakıyoruz... Bu yüzden tarihçiler bu yüzyıla, “şimdiki zaman yüzyılı” diyorlar.

Hobsbawm’ın baktığı yerden bakarsak, ülkemizin 20. yüzyılının ünlü tarihçinin tanımladığından da daha kısa olduğunu söyleyebiliriz.

Hobsbawm’un 20.yüzyılı 1914’te başlattığını hatırda tutarsak ve 1974’ten beri pek bir şeyin değişmediğini göz önüne alırsak, Kıbrıs için 20. asrın sadece 50 yıl sürdüğünü söyleyebiliriz.

Çok hareketli, “ekstrem” şeylerin yaşandığı 50 yıl...

Örnek verecek olursak, anti-kolonyal mücadele, etnik çatışma, anti-komünizm, siyasi cinayetler, darbe, savaş, yerinden etmeler  ve göçler bu elli yıl içinde yaşanmıştır.

1974’ten beri ise kendi kendini tekrar eden, nakarata bağlayan ve geleceğe doğru ileri adım atamayan bir konumdayız.

Zaman durmuş gibi... Tıpkı Maraş’ta olduğu gibi...

Ne ütopya, ne gelecek vizyonu vardır.

Bunda üç ana faktörün etkili olduğunu düşünüyorum: Şiddet ve şiddetin ürettiği zihinsel sığlık!

Maraş’ta olduğu gibi, zamanı donduran esas itibarıyla şiddettir. Başka türlü söylersek, ülkemizde ve ülkemize uygulanan şiddetin yoğunluğu zamanın dondurulmasına yol açmıştır.

Bunun fikir hayatımıza da etkileri olmuştur. Barikatlara rastlamadan bir yerden bir yere rahatça gidilemediği gibi, geleceğe dair fikirler de şiddetin sembolü olan “barikatlara” tosluyor.

Entelektüellere gelince. Ülkemizde ütopya kurucu entelektüeller dün olmadığı gibi, bugün de yoktur. Bu açıdan her zaman fakir olduğumuzu söyleyebiliriz

Böyle bir ortamda sürekli olarak geçmişi konuşmak neredeyse kaçınılmaz olur. İster sıradan yurttaşlar, isterse politikacılar olsun, herkes geçmişle iştigal ediyor, geçmişe dair anlatılarla yaşıyor.

 Kısacası, “ebedi” şimdiki zamana çakılı olarak yaşayıp gidiyoruz...      

   

Bu yazı toplam 2281 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar