1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Eviniz için Adalet
Eviniz için Adalet

Eviniz için Adalet

İnsanları evlerinden onayları olmaksızın ayırırsanız ve mücadele şansı vermezseniz hayattaki mücadele güçlerini yitirirler.

A+A-

 

Yonca Hürol
[email protected]

 

Yerleşim yerleri ve konut gibi toplumsal içerikli konularda adil kararlar verebilmek için birkaç etik teoriyi az da olsa anlamakta fayda var. Çünkü yerleşim yerleri ve toplu konut gibi konularda büyük çıkar beklentileri olan kesimler olduğu gibi büyük zararlar görebilecek kesimler de yer alabiliyor.

Örneğin, bir hayali problem atalım ortaya. Diyelim ki büyük bir şehrin çok merkezi bir yerinde yer alan yoksul bir mahallenin boşaltılması ve yerine tüm kentin yararlanacağı bir fonksiyon getirilmesi öngörülüyor. Bir gazete o eski mahallenin şehir merkezinde adeta bir ur gibi yer aldığını ve utanç kaynağı olduğunu söylüyor. Bu gazeteye göre o yerleşim yeri yıkılmalı ve yerine şehrin onuruna yakışacak ve tüm şehir halkının yararlanabileceği çağdaş bir yapılaşma gelmeli. Eski yerleşim yerindeki kişilere ise eski ve kötü durumdaki evleri yerine yeni evler yapılmalı. Haklı diye düşünebiliyorsunuz okurken. Şehri düşünüyor, şehir sakinlerinin çoğunluğunu koruyor, eski ev sahiplerine de yeni evler verilmesini öngörüyor. Mantıklı gelebiliyor. Başka bir gazeteye bakıyorsunuz. Aynı eski yerleşim yeri için o beğenilmeyen evlerin aslında üç yüz yaşında olduklarını ve o mahallenin tarihi bir değeri olduğunu yazıyor. Üstüne üstlük bu evlerde oturan yoksul kişilerin şehir merkezinden çok uzağa yerleştirildiklerinde artık geçimlerini sağlamalarının çok zorlaşacağından bahsediyor. Çünkü işleri merkezde ve uzağa taşınırlarsa yol parasını ödeyemeyecekleri gibi yolda geçirecekleri zaman da çok engelleyici olacak. Bu gazeteye de hak veriyorsunuz. Ama bir tercih yapmakta zorlanıyorsunuz çünkü her iki tarafın da kendince haklı tarafları var. İşte bu gibi durumlarda birkaç etik teorinin bir arada düşünülmesi, bir karar vermeniz ve hatta taraf olmanız konusunda yararlı olabilir.

Bu teorilerden ilki, çoğunluğun çıkarlarının azınlık karşısında korunmasını öngörüyor. Belki en eski etik teori değil ama Aydınlanma döneminde kullanılmış eski bir teori. Faydacılık (Utilitarianism) olarak biliniyor (1). Az önceki örnekteki ilk gazetemiz bu bakış açısından bakarak eski mahallenin yıkılmasını savunuyor. Tüm şehir için önemli olan bir yerde küçük bir grubun yer aldığını ve diğerlerini engellediğini iddia ediyor. İkinci teori de, benzer yaşta bir teori. Bireysel hakları (kişinin bedeni, malı, yurttaşlık hakları vs) gözetiyor ve izni olmaksızın bir bireyin haklarına dokunulmaması gerektiğini savunuyor. Bu teori, bir varlığın bütünsellik özelliğini sorgulayan bir anlamı olan bir kavram olan “ontoloji”den geliyor ve Deontoloji olarak biliniyor (2). Yine az önceki örnekteki ikinci gazetedeki bakış açısı bu teoriye paralel, çünkü eski yerleşim yerindeki bireylerin evlerinden çıkarılmalarından ve uzağa bir yere yerleştirildiklerinde zarar görmelerinden endişe ediyor. Her iki gazeteye de kısmen hak veriyor gibi olmamız da zaten her ikisinin de güçlü birer bakış açısı ortaya koymuş olması. Ama bizi şaşkına çeviren de bu, çünkü bu güçlü bakış açıları birbirine zıt. İşte bu noktada biraz araştırıp düşünmektense ideolojilere sarılmayı tercih edebiliyor pek çok kişi. Ama her iki teori de tüm ideolojiler tarafından yerine göre kullanılmakta olduğu için, ideolojik tercihler daha çok kimin ne söylediğini gözeterek yapılıyor. Çok kafa yormaksızın taraf tutuluyor yani.

Taraf tutmayıp da düşünmeyi tercih edenler iki zıt durumu savunan bu teoriler arasında farklı tercihler yapabiliyorlar. Ama bu durum çoğunluk ile azınlık arasında bir tercih yaparken ortaya konan eylemin ne olduğu ve kimin ne kadar ve ne şekilde zarar gördüğü ile de çok ilgili. Eğer azınlık çok etkilenmiyorsa kolaylıkla çoğunluk desteklenebilir. Ama tersi söz konusu ise azınlığın da savunulması gerekebilir. Bilinen bir örnekle açıklayalım. Bir hastane düşünün. Acil servise aniden dört tane çok kritik durumda hasta geliyor. Birine kalp nakli, birine böbrek nakli, birine karaciğer nakli, diğerine akciğer nakli gerekiyor. Olmayacak bir şey yazdıysam doktorlar beni affetsin lütfen. İşte tam o sırada hastaneden içeri sapasağlam biri giriyor... Doktor sağlam olanı kesip diğer dört kişiyi kurtarsa mı? Hepinizin itiraz ettiğine eminim. İşte birey haklarının çoğunluk karşısında korunması gereken sağlam bir örnek... Tabi durum her zaman bu kadar sert olmayabilir. Zenginlerden daha çok vergi kesilmesi konusu, zenginlerin birey haklarına zarar vermekle birlikte bir önceki örneğe oranla daha çok kişi tarafından onaylanabilir.

Üçüncü bir teori, bu gibi durumlar arasında düşünerek tercih yapmayı kolaylaştırıyor. Daha doğrusu nasıl düşünülmesi gerektiğini tarif ediyor. Aslında bu teori oy verirken kullanılmak üzere önerilmiş olmakla birlikte bizim örneklerimiz konusunda karar vermek için de çok rahatlıkla kullanılabilir. Bu teoriye göre bu gibi konularda düşünürken kişinin öncelikle kim olduğunu, çıkarlarını, inançlarını, politik tercihlerini unutmaya çalışması gerekiyor. Sonra ise kendisini yapılacak işlemden etkilenecek herkesin yerine teker teker koyması gerekiyor. Tarafların neler yaşayacağını hissetmeye çalışması lazım. İşte bunu yaptıktan sonra yine kendisini işin içine hiç katmaksızın neye ve neden karar vereceğini bilecektir (3). Bu bakış açısı ilk iki teoriyi bir arada gözetmeyi sağlayabilecek bir kapasiteye sahip. Aynı yöntemin sadece insanlar için değil, tüm canlılar ve doğa söz konusu olduğunda da uygulanması gerektiğini savunan insanlar da hızla artıyor. Hayvanların da bizim gibi yaşama ve barınma hakları var.

Bu aşamada ilk hayali problemimize geri dönecek olursak öncelikle yıkılacak eski mahalle söz konusu olduğunda kendimizi kimlerin yerine koymamız gerektiğini doğru tespit etmemiz gerekiyor. Gazetelere bakacak olursak mağdur olan kent halkı ve eski mahallede yaşayan yoksul ev sahipleri söz konusu. Tabi eski evlerin yerine inşa edilecek projeden kimin yararlanacağının da çok doğru anlaşılması gerekiyor. Kendimizi teker teker tüm bu kişilerin yerine koyup, “Bunlar benim başıma gelse ne hissederdim? Bu olanları kabul edebilir miydim? Yoksa haksızlığa mı uğradığımı düşünürdüm? Onarılamayacak bir zarar görmüş olur muydum?” gibi samimi sorular sorulması gerekiyor. Empati gerekiyor.

Bir diğer farkında olunması gereken konu da yukarıda özetlemeye çalıştığım uygulamalı etik teorilerinin zaman zaman çeşitli kesimler tarafından toplumu yanıltmak için de kullanılmakta olduğu. Aslında bizim hayali problemimizin ortaya çıkmasına sebep olan gazeteler de olayı sadece tek boyutu ile sunarak toplumu yanıltıyorlar. Oysa bu gibi konuların halka güçlü bir tartışma zemininde sunulması gerekir. Yazarın kendi tezini ortaya koyması, kanıtlarını göstermesi ve sonra da diğer bakış açılarından kendi tezini kıyasıya tartışması ve okuyucuyu bu şekilde ikna etmesi gerekir. Maalesef tartışmayı bilen bir toplum değiliz hala. “Ya bizdensin ya karşımızdasın” cümlesi hiç düşünmeden, hiç tartışmadan sadık bir taraf olmaya zorlamıyor mu bizleri? Düzgün bir iş yapmaya çalıştığımızda idealistlikle suçlanmıyor muyuz? Üstelik düşünmeden ve tartışmadan karar verenler aslında idealist olarak bilinirken...

Son söz olarak konut konusuna geri dönelim. Eğer adil bir karar vermeye çalıştığımız konu konut ise o zaman konutun insan yaşamında ne kadar yaşamsal bir fonksiyonu olduğunu da unutmamakta fayda var. Konut insanları sokaktan korur, iklimden korur. İnsanlar konutlarına alışır onu güzelleştirir, gözetir bir yuva haline getirirler. Konut insanların geçmişi, bugünü, geleceğidir. Konut insanların kente olmak istedikleri yakınlıktadır. Malıdır. Mal, canın yongasıdır. İnsanlar konutlarına alışırlar, bağlanırlar. İnsanları evlerinden onayları olmaksızın ayırırsanız ve mücadele şansı vermezseniz hayattaki mücadele güçlerini yitirirler. Bir ömür boyu çalışıp bir ev yapan çok insan vardır. Bir ev en az bir hayattır. Konut, ev, yerleşim yeri, tüm toplum tarafından adil olunması ve gözetilmesi gereken yaşamsal konulardır.   

Kaynaklar

  1. Mill, John Stuart, (2001[1868]) Utilitarianism. (Ed: George Sher) 2nd edition. Indianapolis: Hackett Publishing Company.  
  2. Kant, Immanuel, (2002[1797]) Groundwork for the Metaphysics of Morals. (Ed: Allen Wood). London. Yale University Press.
  3. Rawls, John, (1999[1921]) A Theory of Justice. 2nd edition. USA: Harvard University Press.

 

Bu haber toplam 1867 defa okunmuştur
Gaile 460. Sayısı

Gaile 460. Sayısı