1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Garanti Antlaşması ve Garantörler
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Garanti Antlaşması ve Garantörler

A+A-

Yeni müzakere sürecine hızlı girildi. Liderlerin yarattığı olumlu hava adanın her tarafında hissediliyor. Kıbrıs Rum toplumu, daha önce hiç olmadığı kadar, federal çözüme dönük olumlu sinyaller veriyor. İşte böyle bir ortamda birdenbire Garantiler konusu konuşulmaya başlandı. Oysa bütün taraflar biliyor ki Garantiler, müzakerelerin en son konusunu oluşturuyor. Bu konuda eskiden beri görüş birliği var.

Garantilerin hızlıca gündeme taşınmasını çözüm karşıtlarının bir manevrası olarak okuyabiliriz. Kıbrıs Rum toplumunda federal çözüme karşı olan Ret Cephesi sıkıntılı günlerden geçiyor. Kıbrıslı Rumların çözüme sıcak bakmaları Ret Cephesini rahatsız ediyor ve çeşitli yöntemlere baş vurarak yurttaşları çözüm fikrinden soğutmak istiyor. Zor ve karmaşık bir konu olan Garanti Antlaşmasını şimdiden tartışma konusu yapılması biraz da bundandır. Kıbrıs Türk tarafında ve Türkiye’de çözüme karşı olanların da Garantiler konusunda mesai yapacakları anlaşılıyor.

Evet, süreci sabote etmek isteyenler var ve gerçekten de bu konu etrafında oluşacak zıtlaşma, müzakere ve çözüm sürecine zarar verebilir. Türk tarafı “Garanti Antlaşması olduğu gibi kalsın” derken Kıbrıs Rum tarafı Garantilerin kaldırılmasını istiyor. İki taraf da aynı hatayı yaparak Garanti Antlaşmasını güvenlik sorunu ile ilişkilendiriyor. birlikte ele alıyor. Yurttaşlar da kendileri için en hassas konu olan güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasını Garanti Antlaşmasının varlığına veya yokluğunu indirgiyorlar. İki tarafta da 1964 ve 1974 yıllarında yaşanan travmaları Garanti Antlaşmasına bağlama eğilimi güçlüdür. Ve iki taraf ta Garantörlerin neyi garanti ettiklerini yeteri kadar bilmiyor...

Garanti Antlaşması Neyi Garanti Ediyor?

Her şeyden önce şunu söylemeliyim: Garanti Antlaşmasının toplumların ve bireylerin güvenliği ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında 15 Ağustos 1960 tarihinde gece saat 11’de imzalanan ve 16 Ağustos günü yürürlüğe giren Garanti Antlaşmasının birinci maddesiyle Kıbrıs Cumhuriyeti, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğini sağlamayı ve  anayasasına saygı göstermeyi taahhüt ediyor. Kıbrıs Cumhuriyeti ayrıca, herhangi bir devlet ile tamamen veya kısmen, siyasi ve ekonomik birliğe katılmama yükümü altına giriyor ve  başka bir devletle birleşmeyi veya adanın bölünmesini doğrudan veya dolaylı olarak teşvik edecek her hareketi yasaklıyor. Görüleceği gibi, Garanti Antlaşması sadece Enosisi ve Taksimi dışlamıyor. Bu doğrultuda teşvik edici etkinlikler de bulunmayı, örneğin, propaganda yapmayı da yasaklanıyor. Yani, cumhuriyet kurulduğunda yargı kurumu doğru dürüst çalışsa idi, siyasi aktörlerin çoğu Enosis ve Taksim propagandası yapmaktan yargılanabilirdi.

Antlaşmanın ikinci maddesi, Türkiye’ye, Yunanistan’a ve İngiltere’ye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın Temel Maddeleri ile kurulan düzeni tanımak ve garanti etmek yükümünü yüklüyor. Görüleceği gibi, burada bir haktan çok, bir yükümlülük söz konusudur. Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti için geçerli olan doğrudan veya dolaylı olarak başka bir ülke ile birleşme veya adanın bölünmesine dönük faaliyetleri yasaklamak, bu üç ülke için de geçerlidir. Açıkçası, ikinci madde, diğer garantör ülkeler gibi Türkiye’ye de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasanın Temel Maddeleri ile kurulan düzeni garanti etmek sorumluluğunu yüklüyor. Sözü edilen anayasanın Temel Maddelerinin Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan ve devletin iki-toplumluluk esasına göre kurulmasını öngören Zürih antlaşmasının maddelerinden oluştuğunu hatırlatalım. 

Üçüncü maddede Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan, İngiltere’nin egemenliğinde kalan üsler bölgesinin bütünlüğüne saygı göstermeyi taahhüt ediyor.

Dördüncü maddede, Garanti Antlaşmasının ihlali durumunda antlaşmanın hükümlerine uyulması için Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye birbirleriyle istişare etme yükümü yükleniyor. Birlikte veya anlaşarak harekete geçmek mümkün olamıyorsa, üç devletten her biri, Garanti Antlaşmasıyla oluşturulan düzeni yeniden kurmak ve sadece bu amaçla harekete geçme hakkını saklı tutar.
Beşinci maddede, antlaşmanın imzalandığı tarihte yürürlüğe gireceği ve antlaşmanın orijinal metninin Lefkoşa’da saklanacağı belirtiliyor.

Garantörler Ne Yaptı?

Gerçek şudur ki, Garanti Antlaşmasının imzacıları bu antlaşmayı farklı aşamalarda ve farklı biçimlerde ihlal ettiler. Öncelikle Garanti Antlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de yükümlülük altına girdiğini yeniden vurgulayalım ve cumhuriyetin aktörlerinin ne yaptığına bakalım. Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk siyasi aktörler, 1960-1963 arasında Enosis ve Taksim doğrultusunda teşvik edici faaliyetlerde bulunmayı yasaklayan birinci maddeyi defalarca ihlal ettiler ve Enosis ve Taksim yönünde doğrudan veya dolaylı faaliyetlerde bulundular. Bu genel tavrın ötesinde, Kıbrıs Rum tarafı 1963 yılında anayasaya saygı gösterme yükümlülüğünü çiğneyerek anayasayı değiştirmeye kalkıştı. Başlayan etnik çatışmalardan sonra ise anayasayı bütünüyle ihlal etti.

Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini korumak bir yana, 1964 yılında adaya gizlice asker soktu ve 15 Temmuz 1974 tarihinde de darbe yaparak -aslında bu silahlı bir dış müdahaledir- anayasal düzeni yıktı.

İngiltere anayasal düzeni koruma yükümlülüğünü yerine getirmek için en küçük bir çaba sarf etmedi.

Türkiye’ye gelince. Garantör ülke olarak Garanti Antlaşmasıyla kurulan düzenin ihlal edilmesi durumunda tek başına “hareket geçme” yetki ve yükümlülüğüne sahip olduğu açıktır. Antlaşmada yer alan “harekete geçme” ibaresinin askeri bir müdahaleyi içerip içermediğini şimdilik bir kenara koyalım ve şunu vurgulayalım: “harekete geçme” ancak ve sadece bozulan düzeni yeniden kurmak amacıyla meşrudur. Oysa Türkiye  20 Temmuz 1974 tarihinde başlattığı ve 16 Ağustos’ta noktaladığı askeri müdahalelerle “yeni bir nizam” kurmaya yöneldi.

Garanti Antlaşması Özellikle Enosise Karşı Bir Önlemdi

Garanti Antlaşmasının metnine ve bu antlaşmanın ortaya çıktığı koşullara baktığımızda, bunun ağırlıkla Enosis ve Taksim tehlikelerine karşı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni korumayı öngördüğünü söyleyebiliriz. 1950’li yılların sonuna kadar Enoisis ve Taksim için mücadele eden taraflar birdenbire bağımsız devlet fikrine yönelmek zorunda kaldığında, özellikle Türkiye, Makarios’un dönüş yaparak bağımsızlığa yönelmesi konusunda samimiyetine güvenmediği için, bağımsızlığın “garanti altına alınmasını” istedi. ABD ve NATO da “anti-komünist” çıkarları açısından bunu savunduklarından, Garanti Antlaşması gündeme geldi. Kısacası, Garanti Antlaşması ağırlıkla Enosisin yolunu tamamen kapatmak için imzalanmış bir antlaşmadır ve gerçekten de, 1960’lı yıllarda Kıbrıs Rum tarafının Enosisi gerçekleştirmesini büyük ölçüde Türkiye’nin bu antlaşmadan kaynaklanan “hareket geçme” yükümlülüğü engellemiştir.

Fakat günümüzün koşulları çok farklıdır. Artık Enosis tehlikesinden söz edilemez. “Komünist Doğu Blokuna kaymak” gibi bir durum mevzu bahis değildir. Kıbrıs’ta kurulacak İkinci Cumhuriyetin iki-toplumluluk esasına
dayanacağını hiç kimse inkar edemez...

Bu yazı toplam 16206 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar