1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Görüşmelerde Ters Giden Nedir?
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Görüşmelerde Ters Giden Nedir?

A+A-

Müzakereciler bugüne kadar kamuoyu önünde açıklama yapmaktan kaçınıyordu ama Kıbrıslı Rum müzakereci Andreas Mavroyannis bu kuralı bozdu ve geçtiğimiz günlerde DİKO’nun bir toplantısında yaptığı konuşmada Kıbrıs müzakerelerinde yaşanan zorluklara değindi, taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları olduğunu ileri sürdü. “Çözüm heyecanına kapılmanın” yanlış olacağını söyleyen Mavromatis, Kıbrıs Rum tarafının pozisyonunu özetlerken aşağıdaki noktalara dikkat çekti:

AB Müktesebatından kalıcı sapma (kalıcı derogasyon) olamaz. Mavromatis, kalıcı derogasyonlara AB’nin de karşı çıktığını ileri sürüyor.

Varılacak anlaşmanın hükümleri “Birincil Hukuk” olamaz.

Kıbrıs Rum tarafı toprak ayarlamasında Annan Planı’ndaki haritanın Kıbrıslı Rumlar lehine düzeltilmesini istiyor.

1974 göçmeni Kıbrıslı Rumların %60’nın Kıbrıs Rum idaresi altında yaşayacak biçimde toprak ayarlanması yapılmalı, geri kalanlara da Kıbrıs Türk idaresi altında yerlerine dönme hakkı tanınmalı.

Federal devlet, Avrupa Güvenlik ve Savunma yapısında yer alabilmek amacıyla küçük bir orduya sahip olmalı.
Dönüşümlü başkanlık ve ağırlıklı oy yerine, Cumhurbaşkanı genel oy prensibiyle seçilmeli.

Mülkiyet konusunda taraflar ilke olarak üç çare, iade, takas ve tazminat, konusunda hemfikir olmakla beraber pratikte aralarında büyük mesafe var. 

Mavromatis, bütün başlıklarda bazı ilerlemelerin veya ilerleme sinyallerinin olduğunu ancak hiçbir başlıkta başlığı kapatacak kadar ilerlemenin sağlanmadığını da ileri sürdü.

Şimdi de Kıbrıs Türk tarafının pozisyonlarına bakalım:

AB Müktesebatından bazı konularda sapma olmalı ve kalıcı derogasyon uygulanmalı.

Varılacak anlaşma “Birincil Hukuk” olarak benimsenmeli.

Mülkiyet sorununda üç çare (iade, takas, tazminat) prensip olarak kabul edildi ama sorun ağırlıkla tazminat yoluyla çözülmeli.

Toprak konusunda Anana Planı’nda öngörülen toprak ayarlaması Kıbrıs Türk toplumu lehine değiştirilmeli.
Federal devletin ordusu olmamalı.

Federal devlette Kıbrıslı Türklerin de Cumhurbaşkanı olabileceği bir sistem uygulanmalı.

Bu son noktada bir zorluğun olduğunu düşünmüyorum. Ağırlıklı Oy ve Dönüşümlü Başkanlık sistemine Kıbrıs Rum tarafı prensip olarak itiraz etmiyor. Başka başlıklarda elde edilecek bazı avantajlar karşısında dönüşümlü başkanlık sistemini benimseyebilir. Gerçek sorunlar başka alanlarda yaşanıyor.

Tarafların pozisyonlarını “tercüme ederek” okursak şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalırız: Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıslı Türklerin toplum olarak siyasi eşitliğini hayatın bütün alanlarında kabul ediyor. Yani, Federal Devletin yürütme, yargı, yasama organlarında ve kamu hizmetinde Kıbrıslı Türklerin “etkin katılımını” benimsiyor.

Siyasi eşitliğin bozulmaması ve uzun vadede tehlike altına girmemesi için de Kıbrıs Türk oluşturucu devletinde yaşayacak olan Kıbrıslı Rumların siyasi haklarını Kıbrıs Rum oluşturucu devletinde kullanmalarına itiraz etmiyor.

Bunların karşılığında ise AB Müktesebatında öngörülen dört özgürlüğün, yani yurttaşların ve hizmetlerin serbest dolaşımı, serbest yerleşim, serbest mülk edinme haklarının kabul edilmesini istiyor.

Kıbrıs Türk tarafı ise Kıbrıs Türk oluşturucu devletinde nüfus ve mülkiyet çoğunluğunun ebedi olarak Kıbrıslı Türklerin olacağı biçimde düzenlenmesi için bu özgürlüklerin kalıcı olarak sınırlandırılmasını talep ediyor.

Sorun burada başlıyor, yani dört özgürlüğün kalıcı derogasyon yöntemiyle sınırlandırılması talebinde...

Bu sorunlar aşılmayacak cinsten sorunlar değildir. Bana öyle geliyor ki, Kıbrıs Rum tarafı mülkiyet meselesinin büyük oranda tazminat yoluyla çözüleceğini kabul edebilir. Ayrıca, Kıbrıs Türk oluşturucu devletinde Kıbrıslı Türklerin fiilen çoğunluk olacağı bir vakıadır.

Geçici bir süre için geçici olarak derogasyonların uygulanması da makul karşılanabilir. Fakat AB üyesi federal bir devlette temel özgürlüklerin kalıcı olarak sınırlandırılması Kıbrıslı Rum çözüm güçleri tarafından kabul görmüyor.

Çıkış Yolu Vardır

Meseleye daha geniş bir vizyon açısından bakarsak, bu sorunlara çare bulmanın imkansız olmadığını görürüz. Kıbrıs’ta federal devlet arayışının önündeki en önemli sorunlardan biri, taraflar arasındaki eşitsizliktir.

Kıbrıs Türk toplumu Kıbrıslı Rumlar karşısında zayıftır. Demografik açıdan güvensizlik yaşadığı gibi, ekonomik açıdan da dezavantajlı durumdadır.

Bu bakımdan, küçük toplumun kendini koruma saikını Kıbrıs Rum toplumu anlayışla karşılamalıdır. Hatta Kıbrıs Türk toplumunun konumunu güçlendirecek uygulamaları kendisi talep etmelidir.

Bu federal devletin uzun vadeli selameti açısından elzemdir. Fakat Kıbrıs Türk toplumunun taleplerinin demokratik uygulama ve pratiklerin önünü kesmeyecek şekilde hayata geçirilmesi gerektiği de kabul edilmelidir.

Federal Kıbrıs Devleti, Kıbrıslı Türklerin kendilerini ona karşı korumak zorunda oldukları “yabancı” bir devlet değildir. Kıbrıslı Türklerin yönetimini ve egemenliğini paylaştığı bir devlettir. Federal hükümette etkin rol oynayacağı, Kıbrıslı Türklerin iradesi olmadan hiçbir kararın üretilemeyeceği Federal Kıbrıs Devletinde Kıbrıslı Türkler asli unsurudur. Ayni zamanda, kendi evinin (oluşturucu Kıbrıs Türk devletinin) efendisidir.

Kısacası, Federal Kıbrıs Devletinde, federalizmin doğası gereği, Kıbrıs Rum hegemonyasına yer yoktur. Fakat dün Anamur’da su töreninde başbakan Ahmet Davutoğlu’nun söylediği “yan yana” yaşamaya da yer yoktur.

Federal devletin yurttaşları, bir ve tek ülkenin yurttaşları olarak ortak kamusal, ekonomik ve siyasal alan içinde yer alırlar. Yine Davutoğlu’nun söylediği gibi, Kıbrıslı Türkler “Büyük Türk ulusunun ayrılmaz parçası”, Kuzey Kıbrıs da “Türkiye’den ayrılmayacak şekilde Türkiye ile birleşmiş” bir toprak parçası değildir.

Kıbrıslı Türkler ile Kuzey Kıbrıs, Federal Kıbrıs ülkesinin kopmaz parçaları olarak anlaşılmalıdır. Federal Kıbrıs Devleti de Türkiye’ye dost ülke... Tersi bir anlayış, Kıbrıslı Türkleri Türkiye’nin Kıbrıs’taki “paralel toplumu” olmaya sürükler ki, bu, Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul edilemez.

Kısacası, federal devlet, hem kolektif haklara dayalı, hem de bireysel özgürlüklere saygılı bir devlet olmalıdır.

“Farklılık içinde birlik” şiarına dayalı federalizmi “farklılık temelinde ayrılık” olarak okumamalıyız.

Etnik kimlikleri koruyan grup haklarına dayalı federal yapıda insan haklarını korumak için de gayret etmeliyiz.

Bunun için, Kuzey İrlanda’nın yaptığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi iç hukuka geçirilebilir ve ayrıca, bir İnsan Hakları Beyannamesi hazırlanabilir. İradenin olduğu yerde çare de vardır. Karl Marks’ın lafıdır, çözümü olmayan hiçbir şey karşımıza sorun olarak çıkmaz...

 

Bu yazı toplam 5590 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar