Hikayem
Dünyaya parçalanmış mekânlarda ve zamanlarda geldim.
Bütünlenmeye yöneldiğimde durum iyice vahimleşti,
Daha da parçalanmam gerekti.
İçimde birden fazla kişi,
Birden fazla hakikat birikti.
Hikâyem etnik çatışmaların, darbe ve savaşların böldüğü bir ülke kadar, bölünen ülkemin parçalarından birini sahiplenmeyi reddeden ve bu yüzden kendisini “bölen” bir insanın hikâyesidir.
Milletler çağında ve milletlerin yarışmacı dünyasında geçen bir hikayedir bu.
Tıpkı ülkemin hikayesi gibi...
Bir farkla: Ülkem, milliyetçilik çağırdığında “dönüp baktı”, hem de fazlasıyla...
Ben ise “bakmayı” reddettim.
Bu yüzden hikayeme “uluslar çağırdığında dönüp bakmayan birinin hikayesi” diyebiliriz.
Ulusların bakışlarında hep “öteki”, “tuhaf”, “başka” ve “yabancı” kalan bir “sürgünün” serüveni...
Buna, entelektüelin milliyetçilikle imtihanı da diyebiliriz.
Hikayem bu yanıyla ulusların dünyasında “siyasi yurtsuzluk” yaşayan bireylerin serüvenine benziyor.
Demoslar’ın Ethnoslar’a dönüştüğü süreçlerde Franz Kafka’nın deyişiyle “halksız kalan aydınların.”
Ya da vicdani ve etik değerlere sarılıp aklını milliyetçiliğin aklamacı aklına teslim etmeyen her bireyin hikayesine...
Hayat beni iki toplumlu, iki dilli ve tek bölgeli kıldı.
Kıbrıs’ın bütününün insanıyım.
“Biz” dediğimde Mehmet ile Yannis, Ayşe ile Maria aynı anda aklıma düşer.
Onların hassasiyetleri, özgüllükleri, kültürleri ve çıkarları bende ortaktır, kıymetlidir.
Ben geçmişin çatışmalarından doğdum.
Onların barış yollarından geçerek çoğalması
ve ortak yurtlarında barış içinde bir arada yaşaması en büyük tutkumdur...