“Kader Toplumu” ve Tarih Bilinci
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosunda AKEL’in düzenlediği bir toplantıya katıldım. Koca bir kıtayı birleştirmeye yönelen AB’nin bir kurumunda Kıbrıs gibi küçük ve bölünmüş bir ülkeden gelen biri ne söyleyebilir diye düşünürken, zihnimden Kıbrıs’ın Avrupa ile ters süreçler yaşadığı geçti.
AB, savaş ve çatışmaları geride bırakmak isteyen ülkelerin ve insanların siyasi birliğe doğru kürek çektiği bir alandır. Biz ise etnik çatışmaların, darbe ve savaşların böldüğü bir ülkeyiz. Avrupa ülkeleri II. Dünya Savaşından sonra birliğe doğru yol almaya başladığında, biz milliyetçiliğin batağında bölünmeye doğru koşuyorduk. Kıbrıs’ı insanlarının yurdu değil, Türk ve Yunan uluslarının parçası yapmak için çatışıyor, “Kıbrıs Helen’dir” ve “Kıbrıs Türk’tür” sloganları haykırarak kavga kuruyorduk. Avrupa’nın birlik yolunda ileri adımlar attığı 1960’lı yıllarda ise biz kendi devletimizi yıkmak için uğraşıyorduk.
Ülkemizin Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin ortak yurdu olduğunu kabul etmek istemediğimizden, 1974’te bütünüyle bölündük. Bizim gibi milliyetçiliğin savaşlara sürüklediği Avrupa ülkeleri siyasi birliklerini giderek güçlendirip yola devam ederken, biz bu kervana bölünmüş bir ülke olarak katıldık.
Daha da kötüsü, AB üyesi olduğumuz halde bugün her zamankinden daha fazla kalıcı bölünme tehdidiyle karşı karşıyayız!
Avrupa kader birliği yaptı, biz “kader toplumu” olduğumuzu, kaderimizin ortak olduğunu anlayamadık.
“Kader toplumu” kavramından kastım, romantik, metafizik bir güzelleme değil, tarih bilincidir. Ne romantik bir kimlik söylemine inanıyorum (“ne mutlu Kıbrıslıyım diyene”), ne de coğrafyayı romantikleştirmek istiyorum (“Kıbrıs gibisi yoktur!”).
“Kader toplumuyuz” çünkü:
Kıbrıs’ı Helen yapmak için savaştık ama başaramadık.
Bir Kıbrıs Rum devleti kurup Türkleri azınlık yapmak için savaştık ama başaramadık.
Kıbrıs’ı Türk yapmak için savaştık ama başaramadık.
Kıbrıs’ta ayrı bir Türk devleti kurmak için savaştık ama başaramadık.
Başka türlü söylersem, Enosis, Taksim, Rum üniter devleti, ayrı Türk devleti uğruna savaştık ama başaramadık ve büyük kayıpları uğradık.
Bugün iki toplumun kaderi her zamankinden daha fazla iç içe geçmiş durumdadır. Bizi birbirimize bu denli bağlayan, geçmişte başaramadıklarımız ve gelecekte sahip olmak istediğimiz şeylerdir. Adanın temelli bölünmesi demek, Kıbrıslı Türklerin siyasal özne olarak ölmesi anlamına gelebilir. Ve bu, Kıbrıslı Rumların kalıcı olarak yurt kaybına uğraması ve Türkiye’nin gölgesi altında yaşaması demektir. İşte bu yüzden, “kader toplumuyuz” diyorum ve bunun siyasal olarak hayata geçmesini Federal Kıbrıs Devletinde görüyorum.
Bazılarımız, “federal devleti denedik olmuyor” diyor.
Hayır! Federal devlet kurmayı hiç denemedik. Türk ve Helen milliyetçiliklerinin çeşitli versiyonlarını denedik ve olmadıklarını ağır bedeller ödeyerek gördük.
Bazılarımız, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin güdümünde olduğunu, bu yüzden de kurulacak federal devleti Türkiye’nin yöneteceğini ileri sürüyor.
Kıbrıs Rum toplumunda son günlerde moda olmaya başlayan bu söylem, hem tehlikeli hem de yanlıştır!
Tehlikelidir, çünkü yurttaşlara korku salıp federal tahayyülden uzaklaşmalarına yol açıyor. Yanlıştır, çünkü Kıbrıslı Türkler siyasal bilimlerde “offshoot nations” dediğimiz kategoride yer alıyorlar. Tıpkı Kanada’nın Quebec’lileri gibi... Orijinal olarak geldikleri ülkeden uzun yıllar ayrı ve uzakta yaşadılar ve kendilerine özgü bir bilinç geliştirdiler. Sahip oldukları ayırt edici karakter ve özelliklerini kıskançlıkla savunuyorlar. Bugün Kıbrıs Türk toplumunda güçlü bir kültürel damar olarak gördüğümüz kıbrıslıtürklük hali, bu tarihsel gerçekliğin bir yansımasıdır.
Evet, “kader toplumuyuz” ama bunun bilincinde değilsek neye yarar?
Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türkleri “kaderlerinin” ayrılmaz bir parçası olarak görmüyorlarsa “tarih” ne yapsın?
Kıbrıslı Türkler, kaderlerinin Kıbrıslı Rumlarla ortak olduğunu anlamak istemiyorlarsa ne yapılabilir ki?
Kıbrıslı Türkler siyaset öznesi olarak her gün biraz daha fazla mezarlığa yaklaştığı halde, sağcı ve solcu siyaset erbabı TC makamlarına yaranmak için zavallı bir çırpınış içindeyse siyaset ne yapsın?
Kıbrıslı Rum elitler çözümsüzlüğün Kıbrıslı Türkleri her geçen gün biraz daha güçsüzleştirdiğini kayıtsızlık içinde seyredip olmayacak jeopolitik fanteziler kurarsa ortak bir gelecekten söz edilebilir mi?
Evet, “kader toplumuyuz” ama bunun bilincinde değilsek, ne tarih ne de siyaset bizi kurtaramaz...