KADIN-SANAT VE SEVCAN ÇERKEZ
Filiz Uzun: SEV-CAN! "Sevmek" ve "Candan" olmak. Tam da ona göre bir isim. Her ne kadar heykel sanatçısı olarak bilinse de bence çok yönlü bir sanatçı o.
'İNSANIN İÇİ YÜZÜNE YANSIR'
Filiz Uzun
Bu ay 8 Mart Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü'nü yaşadık.. Kadına dair söyleşiler, programlar, etkinlikler vardı. Ropörtaj konuğumu seçerken çok düşündüm ve üretken bir kadın olmasını istedim. Ve sanırım çok iyi bir seçim yaptım. Çok yönlü bir sanatçı. Ama öncesinde bir eş ve bir anne, hatta babaanne. Sanatıyla ilgili eğitim alamamış olması ya da evli olması, çocuklarının sorumluluğu üretmesini engellememiş. Yaşadıklarını biriktirmiş belleğinde ve günü geldiğinde ortaya çıkarmış. Kim ne derse desin hakkında, aldırış etmemiş. Kimden mi bahsediyorum. SEVCAN ÇERKEZ. "Herkes ismiyle özdeşleşir" diye bir söz var ya, bence Sevcan Çerkez de buna en iyi örneklerden biri. SEV-CAN! "Sevmek" ve "Candan" olmak. Tam da ona göre bir isim. Her ne kadar heykel sanatçısı olarak bilinse de bence çok yönlü bir sanatçı o. Birçok ses sanatçısından 10 basamak daha iyi bir sesi var. Çünkü sesinden çok yüreğini kullanarak okuyor parçalarını. Bununla da kalmıyor oyuncu olarak da çıkıyor karşımıza. Hakkını vererek oynuyor olacak ki yeni bir film projesinde de yine teklif alıyor. Bu yaz için planladığı hem müzik hem de film projeleriyle var. Karikatürlerini söylememe gerek yok sanırım.
Heykellerinde yüzler ve mimiklere önem veriyor. Nasıl da çamura hayat veriyor. Yaptığı heykellerde sanki her an bize konuşacaklar hissi veriyor. Her çizgi her kıvrım yaşanmışlığını anlatıyor hayat verdiği heykellerinde.
İlk kez ‘’Hanay’’ sergisinde tanıştığım Sevcan Çerkez heykelleri beni derinden etkilemişti. Yaptığı yaşlı heykellerinde birçoğumuz nenelerimizi dedelerimizi gördük. Ropörtaj için aradığımda sanki 40 yıllık dostmuşuz gibi karşılıyor beni. Ve saat 15.00’e kadar dolu olduğunu söylüyor torununa baktığı için.
Müthiş bir ropörtaj yaptık Sevcan Çerkez’le. Sıcacık, doğal ve içten bir sohbet. Hem de konuştuğumuz masada yaptığı son heykeli Salih dede gözlerimin içine bakarken. Ve ne yalan söyleyeyim çok şanslı hissediyorum kendimi daha hiç kimsenin işitmediği 12 bestesinin bazılarını dinleme şansına eriştiğim için. Hatta bestecisi sevgili Aytunç Akdoğu’nun çaldığı piyano eşliğinde. Sevcanın sesi benim ta içime işledi. Eminim sizde de aynı etkiyi yapacaktır. Biz Sevcan Çerkez’le sadece röportaj yapmadık. Çok keyifli fotoğraflar da çektik o muhteşem bahçesinde. Liseli yıllarımıza geri döndük fotoğraf çekerken. Biz çok keyifli zaman geçirdik. Sizin de okurken keyif alacağınızdan hiç şüphem yok…
SEVCAN ÇERKEZ
"Peynir kabuklarından heykel yapardım"
Çocuk yaşlarda çamurla oynamanın yaratıcılığı artırdığına inanıyor musun?
S.Ç: Çocuk yaşlarda buna çok inanırım ve genellikle de her çocuk çok sever ve oynar. Yalnız sadece çamur değil şekil alan herşey. Mesela bal mumu, bizim zamanımızda peynir kabukları vardı onlarla şekil yapardık. Hatta ben ilkokuldayken bu peynir kabuklarından kadın ve elinde sepeti, sepetin içinde de meyveler yapmıştım. Öğretmenim çok beğenip diğer öğretmenlere göstermişti. Şimdilerde ise plastisinler var. Ama çamurla oynamanın diğer iyi bir yanı da negatif enerjisi çekmesidir. Çocukları engellememek lazım.
Heykel yapmaya ne zaman başladınız?
S.Ç: Heykel yapmaya ben 1986’da ilk kez başladım. O zamanlar çocuklarım çok küçüktü. Heykel hayalimdi. Kız meslek Lisesi'ne gittim. Oraya gittiğimde ilk defa kadın heykeli yaptım. Daha sonra hem çocuklarımın küçük olması hem de ailevi meselelerden dolayı bırakmaz zorunda kaldım. 2000 yılında çocuklarım üniversiteye başladığında yine 3-4 ay kız mesleğe gittim ve artık hiç heykel yapmayı bırakmadım.
F.U: Heykellerinde yüzler ve mimiklere çok dikkat ettiğini görüyorum. Yüzler senin için ne zamandan beri önemli? Genelde de insanların yüz ifadelerine dikkat eder misin?
S.Ç: Ben heykele birden bire geçmedim. Öncesinde yüzlerce, binlerce, sayamayacağım kadar çok yüzler çizdim. Resimlerde mimikler ve yüzleri çizmek ilk adımım oldu. Özellikle otobüste giderken insanların, sınıfta öğretmenimin yüz ifadesine, konuştuğum insanların öfkeli mi, sevgi dolu mu, kızgın mı, acı mı çekiyor, derinliğine çok dikkat ederim. İnsanoğlunun kendi iç dünyasında yaşadıklarını dışa vurumunu hep görürüm yüz ifadelerinde. Pozitif mi negatif mi anlarım. Genellikle heykellerde ifadesiz yüzler görürüz ama ben yüz ifadelerini heykellere yansıtmayı seviyorum.
F.U: Heykellerine baktığımda yöresel heykeller, Kıbrıs'a özgü kadınlar, erkekler çoğunlukta bunun nedeni nedir?
S.Ç: Tabii ki bu çok doğaldır çünkü bu topraklarda doğup büyüdük. Etrafımızdaki insanlar da kendi insanlarımız. Dış dünyaya da açık bir toplum olmamamız nedeniyle olacak ki gördüğümüz ve etkilendiğimiz yüzler ve insanlar da yine kendi yöremizin insanlarıdır. İnsanın beyni farketmeden bu ifadeleri kaydeder. Ancak Afrika'ya gittiğim zaman da Afrikalı insanların heykellerini yaptım. Heykelini yapmam için yüz ifadelerini görmem ve hissetmem gerekir.
İkiz kardeşi, O da sanatçı
F.U- İkiz kız kareşiniz var. O da bir sanatçı. Birlikte planladığınız bir projeniz var mı? Ya da başka bir şey?
S.Ç: Semra yağlı boya resim yapar. Ve evet birlikte planladığımız bir sergi var. O resimler yapacak ben de heykellerimle ortak bir sergi düşünüyoruz.
F.U: ‘’Hanay’’ sergisiniz çok konuşuldu ve ses getirdi. Ondan sonra da sergileriniz oldu. Hanay'ın ses getirmesinin nedeni nedir? Bundan sonra planladığınız başka sergiler de var mı?
S.Ç: Hanay'ın ses getirmesinin nedeni yöresel olması ve genelde herkese hitap etmesiydi. Ödüm koptu sergim de çok beğenildi. Aslında Kıbrıs’ta sanatçı olmak çok zor. Biliyorsunuz benim heykellerim çok büyük. Onların taşınması hazırlanması o kadar da kolay olmuyor. Bu yüzden ben kendi başıma sergiler yapıp heykellerimi fotoğraflıyorum. Ama ilerki günlerde çok güzel bir projem var. Yakın zamanda gündeme gelecek. Herhangi bir galeride değil de heykellerimi yaşanmış doğal ortamda sergileyeceğim.
F.U: Heykellerinizde gözlemlediğim genellikle yaşlı kişilerin heykelleridir. Bunun nedeni yaşlıların sizi etkilemesi midir yoksa yaşanmışlıkları yaşlı bireylerde daha çok gözlemlediğinizden midir?
S.Ç: Yaşlılar beni çok etkiler nedense. Genç yüzler de yapıyorum ama sanırım nenem ve dedem çocukluğumda beni çok etilemişler. Onlarla çok vakit geçirirdim. Ayrıca yaşlıların yüz ifadeleri bir yaşamın son özetidir. Ve beni çok etkiler. Bütün yaşanmışlıklarını da yüz çizgilerinde net bir şekilde görebilirsiniz.
"Savaş bize hiç unutturulmadı"
<<…1963 göçü, 1974 savaşı. Okul gezilerinde Barbarlık müzesi… Savaş bize hiç unutturulmadı…>>
F.U: Savaş ve göç sizi çok etkiledi sanırım. Yaşlıların yüzlerindeki ifadelerde de o hüznü yaşatmışsınız. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
S.Ç: Kesinlikle öyle. Ne acıdır ki bir çocuğun belleğine çok küçük yaşlarda savaş ve göçlerin yerleşmesi. Maalesef 1963 yılında savaştan sonra göçü ailece yaşadık ve çadırlarda kaldık uzunca bir süre. Kermiya bölgesine yerleştik.Ve herkes uzun yıllar savaşı, ölümü konuştu. Daha sonra 1974 savaşını yaşadık. Ardından okula gittik ve savaş bize hiç unutturulmadı. Şehitlerin mezarları, barbarlık müzeleri gibi yerler gezdirildi bizlere. Küçücük çocukların beynine yerleşen bu olmamalıdır. Malesef Kıbrıs’ta doğan ve büyüyen her çocuğun beynine kazınmıştır böyle sahneler. Bu beynimdeki sahneler ters etki yaparak savaşa karşı nefretlik gelişti bende. Keşke savaşlar hiç olmasa insanlar paylaşmayı öğrensek. İç dünyamda yaşadığım bu duygularımın heykellerime yansımamasına imkan yok tabi ki.
F.U: Heykellerinizin içinde eller de var. Bana ellerin verdiği mesaj yardım çağrısı, özgürlüğe, barışa uzanan eller gibi hissettim. Var mıydı sizin ellerle verdiğiniz bir mesaj?
S.Ç:Aslında bu bir ortak çalışmaydı Sinem Ertaner ile. Bisiklet için yapılmıştı. Bisiklet benzin, mazot kullanılmadan kullanılan bir araç olarak anlatıldı. Bisikletle özgürce dolaşmayı simgelerdi. Eller toprakta bisiklet de Sinem Ertanerin yaptığı kanatlarla uçardı.Bisikletin maddeyle değil sevgiyle çalıştığını anlattık bu sergide. Burda yine bisikletle özgürce dolaşmayı ve ellerin önemi vurgulandı. Aslında bir bakıma aldığınız histe yanılmıyorsunuz çünkü bisikletler özgürlüktür. Ellerde özgürlüğe gidilen yolda araçtır. Eller de yüzler kadar önemlidir benim için.
F.U- Sanatçılar bence diğer insanlara göre farklıdırlar. Hatta biraz sıra dışıdırlar. Bir eş, anne ve babaannesiniz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bunu başarmak zor mu?
S.Ç- Aslında hiç de zor değil. Gerçek sevgiyi bilenler için zor değil bence. Çocuklarınızın sorumluluğu ve sevgisinin farkında olmak önemli. Çocuklarım büyüyene kadar çok şey mi kaybettim aslında hayır. Bence çok şey kazandım. İçimdeki enerji pişti diye düşünürüm. İnsanların sizin de dediğiniz gibi klasik bir sanatçı imajı var. Saçlar değişik olmalı, yalnız yaşamalı gibi. Aslında farklı olmaları normal çünkü saçını da kıyafetini de makyajını da kendin yaratıyor sanatçılar. Ama bazen de gerçekten sanatçı gibi görünecem diye eğreti yaşamlar ve tipler görebiliyoruz.
F.U- Yeni projelerinizden bahsettiniz? Bunlar nelerdir?
S.Ç- Yakında bir sergim olacak bahsettiğim gibi kardeşimle birlikte yapabiliriz. Müzik projelerimiz var Aytunç Akdoğu ile, benim sesime uygun 12 beste yaptı ve onlar üzerinde çalışıyoruz. Bu arada film var (Ölü bölgeden Fısıltılar)’da oynadım. Çağrı Beyaz Ordaki oyunumu çok beğendi ve yeni bir film projesinde yine bana bir rol teklif etti. Bir kadının 24 saatteki değişimini anlatan psikolojik bir film olacak. Bunun dışında work shop’lar var, sergiler var, yurt dışı projelerim var.
F.U: Gençlere mesajınız var mı?
S.Ç: İki grup gençlerin oluştuğunu görüyorum. Bir grubu dünyadan bir haber, hiçbir şeye merakı olmayan, tek derdi lüks , marka ve maddiyat. Bir grup genç de gerçekten kendini geliştiren özellikle müzik ve sanat alanında meraklı ve pırıl pırıl gençler var. Ama maalesef birinci grubun fazlaca olduğunu görüp üzülüyorum. Tek ümidim bu yaratıcı ve kendini geliştiren gençlerin çoğalıp artmasıdır.
Sanatçı desteklenmeli!
F.U: Heykellerinizin taşınmasında ve pişirilmesinde eşinizin size yardım ettiğini biliyoruz. Başka bir ülkede olsanız buna gerek olur muydu sizce? Bu olanaklar size devlet tarafından karşılanırdı değil mi?
S.Ç- Dünyanın birçok yerinden bağlantılarım olan sanatçı arkadaşlarım var. Ve onların çalışmalarına devletlerinin katkılarını görüyorum, gerçekten üzülüyorum. Heykellerimi dışarıya çıkaramıyorum. Sergilere götüremiyorum. Ve gittiğim yurt dışı sergilerinde de küçük heykellerimi götürüyorum ve bir sürü para ödüyorum uçağa bunun için. Devletten yardım istediğim halde de yardım alamadım. Örnek vereyim handa bir yerimiz vardı ve orada heykellerim vardı turistlerin ziyaret ettiği. Evkafa para ödüyoruz yıllık. Şimdi bir de belediye buradan 2 bin lira gibi bir para ister. Nasıl sanat yapacak sanatçılar..
COMMONWEALTH ÖDÜLÜ ALDI
F.U: Başka ülkelere gittiniz mi? Gözlem yapmak ya da çalışmak için?
S.Ç-Evet İngiltere’ye gittim. Hatta İngiltere’de "burada kal, çalış" dediler. Ama mümkün değil benim bir ailem var. Afrika’ya da gittim 3 aylığına. Ve orda yaratıcılığıma değer verilip ödül aldım. Commonwealth ödülünü aldım. Bu ödülün esas veriliş nedeni hiçbir akımdan etkilenmemiş olmamdı. Ben orada uluslar-arası bir sergiye katıldım. Bu arada bir fabrikada çalıştım ve oradaki insanlara sanatımı öğrettim. Ümit burnundaki kimsesiz çocuklara da heykel yapmayı öğrettim. Beni 3 ay boyunca takip ettiler araştırdılar ve bu ödüle layık görüldüm.