“Kayıp” bir annenin izinde…
Mehmet Karadal’ın sevgili annesi Ayten İbrahim, Aralık 1963’te onu birkaç saatliğine bir tanıdığına bırakıp evden çıktı, bir daha geri dönemedi…
Leymosunlu bir Kıbrıslırum taksici tarafından bıçaklanarak Türk mahallesine ağır yaralı olarak atılmış… Onu sabah bulup hastaneye kaldırmışlar ve hastanede öldüğü anlatılıyor… Ayten İbrahim hiçbir zaman resmi “Kayıplar Listesi”ne konmadı, onu hiç kimse aramadı, Leymosun “Kimsesizler Mezarlığı”na gömülmüş olabileceği anlatılıyor…
Mehmet Karadal’ı yıllardır tanırım – çok sevgili arkadaşımız Gülay Kaşer’le birlikte barış eylemlerinde Mehmet Karadal’la karşılaşırdık…
Mehmet Karadal şarkılarıyla bilinir belki ama bilinmeyen onun insanın yüreğini burkan öyküsüdür… Onun annesi “kayıp”tır – hiçbir kaydı olmayan, kimsenin arama zahmetine girmediği bir “kayıp”… Mezarının yeri bile tam olarak bilinmiyor…
Birkaç yıl önce, Gülay’la birlikte beni bir ziyaretlerinde anlatmıştı bu acı öyküyü Mehmet Karadal…
O gün araştırmaya girişmiştim ama çok fazla ilerleme kaydedememiştim…
Geçtiğimiz hafta içinde onu aradım ve bir röportaj yaparak bu öyküyü ayrıntılı biçimde yayınlamayı önerdim – belki o zaman bir sonuca ulaşma şansımız olurdu…
Mehmet Karadal’ın sevgili annesi Ayten İbrahim, Aralık 1963’te onu birkaç saatliğine bir tanıdığına bırakıp evden çıkmış, bir daha geri dönememişti…
Leymosunlu bir Kıbrıslırum taksici tarafından bıçaklanarak Türk mahallesine ağır yaralı olarak atılmıştı… Onu sabah bulup hastaneye kaldırmışlar ve hastanede öldüğü anlatılıyordu… Ayten İbrahim hiçbir zaman resmi “Kayıplar Listesi”ne konmadı, onu hiç kimse aramadı, Leymosun “Kimsesizler Mezarlığı”na gömülmüş olabileceği anlatılıyor… Ama tüm bunlar birer “anlatı”dan ibaret çünkü gerçeği arayışımız henüz bugün bu sayfalarda başlıyor… Mehmet Karadal, tüm bu bilgi parçacıklarını öğrendi, annesinin Lefkeli olduğunu öğrendi – annesinin bir fotoğrafını Londra’dan annesini tanıyan bir tanıdığı gönderdi ona… Akrabalarını ancak geçtiğimiz yıllarda bulmaya, onlarla tanışmaya başladı…
Umarız ki bu röportaj vesile olur ve Mehmet Karadal’ın “kayıp” annesinin izini sürebiliriz birlikte… Bu konuda bir şeyler bilen okurlarımız umarız ki bizi ve bu röportajın sonunda telefon numarasını vereceğimiz Mehmet Karadal’ı arayarak bildiklerini paylaşabilirler ve 53 senelik bu muammanın çözümlenmesine yardımcı olabilirler…
Mehmet Karadal’ın “kayıp” annesinin öyküsünü anlattığı röportajımız şöyle:
SORU: Mehmet Karadal, kaç yaşındasın?
MEHMET KARADAL: 52 yaşındayım… 26 Mart 1963 doğumluyum…
SORU: Annenin adı?
MEHMET KARADAL: Ayten İbrahim… 1963’te – tarihini bilmiyorum – Aralık’ta beni tanıdıklarına verdi, tanıdık bir aileye verdi burada Lefkoşa’da. Dedi ki “Bakın” dedi “çocuğuma… Ben bir iki saatliğine o yanı geçiyorum da geleyim…”
SORU: 63 hadiseleri Aralık’taydı… Demek ki sen dokuz aylık falandın… Daha bir yaşında bile değildin…
MEHMET KARADAL: Evet… Beni besleyenler diyor ki o gece altı aylık kınamı yapıyorlarmış ancak silah sesleri ve Tahtakale’yi basmışlar. “Herşeyi bıraktık” diyor “ve kaçtık…”
Ondan sonra Kütüphane Sokağı’nda otururduk… Mesut Apartmanı var ya? Orası… Yıktılar, yoldur şimdi… O yıktıkları yer yol oldu… Bizim ev oradaydı. Avukat Hakkı Süleyman Efendi’nin eviydi orası. Biz Avukat Hakkı Süleyman’ın evinde otururduk.
Annem “Bakın” diye vermiş, hatta süt da vermiş, biberonumu da vermiş… Demiş ki “Bakın bir iki saat da alacayım ben çocuğumu sizden gelince” demiş. “O yannı gidiyorum” demiş, “işim var…”
Ve bir olay oldu orada, aniden kapılar kapanmış…
Bana anlattıkları, kapılar kapanmış, o yanda işleyenler, bu yannı geçmeye çalışmış. Annem da herhalde Lefkoşa’nın biraz dışındaydı. Taksiye binmiş.
Taksiye binmiş, acele getirsin kendini geçiş kapısına… Nolduysa taksici bıçakladı kendini, yedi bıçak… Benim öğrendiğim yedi bıçak sokmuş kendine. Ve bu yannı atmadı – o taksici Leymosunlu’ymuş… Leymosun’a götürdü kendini ve sabaha karşı Türk mahallesinde bulmuşlar kendini Kıbrıslıtürkler çok ağır yaralı olarak ve orada hastaneye götürdüler kendisini. Bilmem kaç gün yaşadı hastanede ve hastanede ölmüş…
Hastanede öldükten sonra tabii annemi birileri çıkmayınca alsın cenazesini, orada Türk mezarlığına “Kimsesizler” bölümüne gömüldüğünü öğrendim en son… Bütün araştırmalarıma rağmen, böyle kaldı…
SORU: Peki ondan sonra, sana bakan aile seni evlatlık edindi…
MEHMET KARADAL: Evet… Babam beni evlatlık aldı… Babamın üstüne oldum. Annemin üstüne olmadım çünkü beni evlatlık olarak büyüten annem, “Annesi çıkar gelir” misali kabul etmedi alsın üstüne beni. “Gelirsa işte, veririk kendine” diye düşündü… Babam dediğim, beni evlatlık olarak alan babam…
SORU: Peki ondan sonra nasıl bir hayatın oldu? Lefkoşa’da büyüdün hep?
MEHMET KARADAL: Hep Lefkoşa’da büyüdüm. Diyebilirim ki belki da gerçek ailemin yanında yaşasam bu kadar rahat büyümezdim… Çünkü ne istediysam babam bana hep yaptı yani… Ne istediysam… Hiç yani “Hayır!” demedi… Ne istediysam oldu, Allah rahmet eylesin…
SORU: Başka kardeşin var mıydı?
MEHMET KARADAL: Hayır, beni besleyen annemin esas bir kızı, bir oğlu vardı. Bir da beni besleyen annem abim dediğim ki şimdi Londra’dadır, onu beslediler… Çünkü onun annesiyle babasını da Baf’a giderken Rumlar resmen bağızladılar yani kestiler. Ve yedi mi sekiz mi hatırlamıyorum, her aile bir evlat aldı ki perişan olmasınlar diye… Beni besleyen annemin adı Zeycan’dır… Yani annemler, benim gibi bir çocuğu da beslediler, onun annesi babası Baf’ta öldürüldüğü için… Yani onu da besleyen annem… Annemin ailesinden biriydi abim ve onu da besledi bu abimin annesi babası öldürüldüğü için…
SORU: Yani seni besleyen ve beslemek için bir çocuğu daha kanatları altına alan aile de bu olayların kurbanlarıydılar…
MEHMET KARADAL: Evet…
SORU: Peki sen evlatlık olduğunu ne zaman anladıydın?
MEHMET KARADAL: İlkokula gittiğimde… Tabii annem biraz şirret idi, ben onu bazen birazcık kızdırdığımda annem bana değil ama komşulara derdi, “İşte onun bunun çocuğunu besle da sana böyle şey etsin” derdi… Yani annemin asıl annem olmadığını bilirdim ama babamın asıl babam olduğunu zannederdim… Ama ondan sonra çıkınca, öğrenince ki asıl babam değil o kadar üzülmedim – çünkü dediğim gibi beni belki da asıl annem asıl babam besleseydi, bu kadar rahat büyümezdim… Yani bu kadar rahat yaşamazdım…
SORU: Ondan sonra herhalde büyüyünca araştırmaya başladın…
MEHMET KARADAL: Evet… Ortaokuldayken Ahmet diye bir arkadaşım vardı… Ahmet Kondoz… O bana derdi, “Be! Sen neye araştırman anneni babanı?”
“Yoo” derdim, “niye araştırayım?”
“Ben olsam” derdi, “araştırırım…”
“Yook Ahmet, çekemem şimdi bir da araştırayım” derdim. “Bırak” derdim, “böyle gitsin…”
Tee ki geldi, kimlik kartı yaşına! 18 yaşında kimlik kartı almaya!
Baktım, “Allah Allah” dedim, “nasıl? Anne adı Zeycan… E nasıl olur annemin adı kimlik kartında Ayten yazar?”
Dedim “Demek ki doğrudur…”
Annemi da duyardım konuşurdu komşulara, “Demek ki” dedim, “doğrudur…”
Ayten İbrahim… Lefkeli olduğunu öğrendim.
Dedim “Nasıl olur yahu? Annemin adı kimlikte Ayten yazar… Demek ki çocukken duyduklarım doğruydu… Demek ki annem asıl annem değildi ama bir şey değil” dedim. “Normaldir…”
Ne zaman tekrar 2000’li yıllarda Kıbrıs Cumhuriyeti kimlik kartını alacayım, orada tam gerçekler ortaya çıktı…
Gittiğimde müracaat edeyim Sadık amcaynan, Ayten hakkında bilgi istediler.
Ben dedim, “Bilmem ki…”
Dediler “Nasıl bilmen sen?”
Dedim, “Bilmiyorum… Çünkü ben annemi görmedim…”
Dediler “Olmaz ama… Anne belgelerini söylemen lazım, babası kimdir…”
Bana derler, “Annen nerede doğdu?”
“E bilmem” dedim… “Ben Lefkoşa’da bilirim…”
“Olmaz” dediler. “Veremeyik…”
Geldik… İki gün sonra Sadık amca, “Tekrar gideceyik” dedi. “Olmaz” dedi, “Sen Kıbrıslısın…”
Tekrar gittik.
Dediler “Hayır…”
“Müdürle görüşeceyik” dedi Sadık amca…
Geldi müdür, oranın sorumlusu. “Nedir?” dedi, anlattı işte böyle böyle… Dedi “Ama veremeyik. Ancak nasıl verebiliriz? Üçüncü ülke vatandaşı kimliği…”
“Ben nasıl kullanacağım bu kimliği?”
“E işte elinde olacak ama yani bazı şeylerde hak sahibi olamaycan…”
“Hayır” dedim. Sadık amca da dedi “Hayır, istemeyik biz…”
Sadık amca hemen bana dedi ki “Gel bir savcı var mahkemelerde, gidelim…”
DEVAM EDECEK