Kreon ve Ölçüyü Kaçırmak
Antik Yunan krallarından Kreon, vatan hainliği ile suçladığı Poliniki’yi ibret verici bir cezaya çarpıtmaya karar verir. Poliniki gömülmeyecek, mezarsız bırakılacak ve yası tutulmayacaktır. Kreon, istisnasız bütün yurttaşların bu karara kesinlikle uymasını ister.
Poliniki’nin düşmanlara yardım ettiği ve Kreon’u devirmek için onları gizlice kente soktuğu ve bu çatışmada öldüğü bir gerçektir.
Yurttaşlar yine de Poliniki’nin böyle bir cezaya çarptırılması karşısında şaşkınlığa kapılırlar. Çünkü, ölülerin nasıl muamele göreceğine Tanrılar karar verir ve Tanrıların koyduğu kurallarda böyle bir ceza yoktur. Ölüler gömülürler ve yakınları da onların yasını tutarlar. Çünkü gömülmeyen ölünün ruhu huzur bulmaz ve bu da Tanrıların düzenini tehlikeye sokar.
Fakat öfkeden çıldıran Kreon, Tanrıların kurallarını çiğneyerek kendi kurallarını dayatmak ister. Vatan haini Poliniki’nin cesedinin köpekler tarafından parçalanmak üzere bir araziye bırakılmasını, toprağa gömülmemesini ve hiç kimse tarafından yasının tutulmamasını hiddetle buyurur.
Saray dalkavukları bu kararı doğru bulmamakla beraber, Kreon’a itiraz etmezler. Onlar koltuk derdindedirler ve Kreon ile karşı karşıya gelmek istememektedirler. Yurttaşlar ise korkudan ses çıkarmazlar.
Kreon’un kararına sadece bir kişi başkaldırır. Antigoni... Poliniki’nin kız kardeşi olan Antigoni çok sevdiği kardeşini mezarsız bırakmak istemez. Onu kurallara uygun olarak gömmek ve yasını tutmak ister. Ölüyü mezarsız bırakmanın ve yas yasağı uygulamanın ölüyü bir kez daha öldürmek olduğunu düşünür ve Kreon’a meydan okur. Kreon’a böyle bir ceza uygulama hakkı olmadığını söyler ve onu Tanrıların kurallarını çiğnemekle itham eder. Kreon ise ülkede dirliği ve düzeni korumanın şart olduğunu, bu yüzden de vatan haini Poliniki’nin ibretlik bir cezaya çarptırılması gerektiğini ileri sürmeye devam eder. Gözleri öfkeden kararmış bir halde bunda ısrar eder.
Antigoni, başkaldırısının hayatına mal olacağını bilir. Ama bir yandan kardeş sevgisi, öte yandan Tanrıların düzenine sadakati onu bildiği yolda yürümeye iter. Ayrıca, acısı o kadar büyüktür ki, ölümü yaşamaya tercih eder.
Kreon, “dik kafalı” Antigoni’yi ölüme mahkum eder ve diri diri mezara gömülmesini emreder. Bunun üzerine, Antigoni’ye aşık olan Kreon’un oğlu devreye girer ve babasını kararından vaz geçirmeye çalışır. Babasına, “kendine gel, ölçüyü kaçırdın” der ve şöyle devam eder: “Sen olayları istediğin gibi adlandırıyor ve kimseye kulak vermiyorsun. Yurttaşlar da korktukları için sana bir şey söylemiyorlar ama ben arkandan söylenenleri duyuyorum. Ben senin düşmanın değilim, senin iyiliğini istiyorum. Fakat sen felakete koşuyorsun.”
Müneccim de benzer şeyler söyler. Antik-Yunan’da müneccimler Tanrılar tarafından bahşedilmiş yeteneklere sahiptirler ve bir anlamda Tanrılar ile insanlar arasında arabuluculuk yapmaktadırlar. İnsanlar kibre kapılıp ölçüyü kaçırdıklarında onları uyarırlar ve kibrin mutlaka felakete yol açacağını söyleyip, onları girdikleri yanlış yoldan döndürmeye çalışırlar.
Müneccim, Kreon’a tam üç defa, “kendine gel, ölçüyü kaçırdın, ifrata kaçtın” der.
Gömülmeyen cesedi yiyen köpeklerle akbabaların kentin üzerine kusacaklarını ve felaket yağdırıp kenti zehirleyeceklerini söyler. Ve bu felaket esnasında Kreon’un da kendi ailesinden büyük kayıplar yaşayacağını ifade ederler.
Fakat aklı bağlanmış, gözü dönmüş Kreon kimseye kulak vermez ve Antigoni’yi öldürtür. Bunun üzerine, Antigoni’ye deliler gibi aşık olan oğlu intihar eder. Karısı ise bu acıya dayanamayarak kendini öldürür. Ve Kreon her şeyini kaybederek sefil duruma düşer.
Sofeklis’in kaleme aldığı ve ilk defa M.Ö 441 yılında sahnelenen bu ünlü trajediyi geçtiğimiz günlerde Kurion antik tiyatrosunda bir kez daha izleme fırsatı bulunca, ölçüyü kaçırmakla trajedi arasındaki doğrudan ilişkiyi yeniden düşündüm. İster siyasi isterse özel yaşamda olsun, ölçüyü her kaçırdığımızda trajediye saplanmıyor muyuz?
Komşu ülkeler bir yana, kendi ülkemize bakacak olursak, ölçüyü kaçırdığımız için trajediye sürüklendiğimizi görürüz.
1974 öncesinde Kıbrıslı Rumlar, 1974 sonrasında da Türk tarafı kibre kapılıp ölçüyü kaçırmadı mı?