1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Nelson Mandela: Bir “Homo Dignitas”tan Dersler
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Nelson Mandela: Bir “Homo Dignitas”tan Dersler

A+A-

Nelson Mandela öldü. Dünya basını Mandela’yı “insanlık onurunun büyük mücadele adamı” olarak selamladı. Gerçekten de Nelson Mandela hayatını ırk ayırımı gibi ilkel bir anlayış üzerine kuran bir rejime karşı haysiyet mücadelesi vermekle geçirdi. Güney Afrika’da süren insanlık ayıbı Apartheid Rejmine karşı verdiği amansız mücadele ömrünün 27 yılını hapishanede geçirmesine neden oldu.

Davasından vaz geçmesi koşuluyla serbest bırakılması için kendisine yapılan bütün önerileri elinin tersi ile bir kenara itti ve insanın onur ve haysiyet mücadelesinin evrensel sembolü haline geldi. “İnsan kendisinin efendisi olmalıdır” diyen Nelson Mandela sadece ırk ayırımına uğrayan siyahların lideri değil, insan onurunu ayaklar altına alan bütün ayırımcılıklara karşı direnişin sembolüdür. İnsanlığın onur kavgası evrensel ve ebedi bir kavgadır ve Mandela da bu kavganın en güzel sayfalarına imza atmıştır.

Mandela’yı anmak ve anlamak demek insan onurunu evrensel bir değer olarak yüceltmek ve siyaseti insan onuruna hizmet etmeye yönlendirmek demektir. İnsanın kültürel, sosyal ve ekonomik haklarını güvence altına almayan bir dünya insan onurunu ihya eden bir dünya değildir. Milyonlarca insanın işsizliğe ve açlığa mahkûm edildiği bir dünyada insan onurundan söz edilemez.

Mandela’nın kavgasını ebedi ve evrensel kılan da budur. Irk, cinsiyet, etnik köken ve milliyet ayırımı yapmamak yeterli değildir. Her insanın onurlu bir yaşam sürmesi hakkını soyut olarak tanımak da yetmez. Bu hakkın hayata geçmesi için gerekli koşulların yaratılması şarttır. Modern dünya eski dünyadan farklı olarak insan onurunu ahlakın ve hukukun temeli sayıyor. BM kuruluş bildirgesinde insan onurundan söz eder. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de İnsanlık ailesine mensup herkesin onuruna vurgu yapılır. Beyannamenin birinci maddesi “bütün insanlar hürdür ve hak ve onur bakımından eşit doğarlar” diyor. Günümüzde insan onuru herhangi bir hakka indirgenemez. Tam tersine, bütün temek haklar insan onurundan kaynaklanıyor. BM 1966 yılında gerçekleştirdiği Genel Kurulunda insanların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarından söz ederken, bu hakları insan onuruna dayandırıyordu. Ne var ki bu hakları kâğıt üstünde kabul etmek onurlu bir dünya kurmak için yeterli değildir. Bu hakların hayatta karşılık bulabilmesi için mücadele etmek kaçınılmazdır. Böyle bir mücadeleye yönelmeyen siyaset bütün anlamını yitirir.

Güzellemelerden ve laf cambazlığından arındırarak söylersek, kolektif bir eylem türü olarak siyaset insan onur ve haysiyeti için mücadeleyi temel aldığı sürece anlamlıdır. Aksi halde, diğer bütün meslekler gibi, kişiye bir statü sağlamaktan öteye gidemez. İnsan haysiyeti konum ve statü (axioma) üzerinden tanımlandıkça ve insan onuru kendi başına, insana içkin bir değer (axia) olarak tanınmadıkça, onurlu bir dünya kurmak mümkün değildir. Buraya yönelmeyen siyaset-icracıları kendi kendilerini ihya etmek için kamu meselelerini suiistimal eden kişiler olmanın ötesine geçemezler. Mandela insan onuru için mücadele verdi.

Onun mücadelede insan kendi başına bir amaç ve değerdir, araç değil. İnsanı nesne konumuna indirgeyen, onu özne ve değer olarak algılamayan bir anlayıştan yola çıkarak eylediğimiz her şey insan onurunu zedeleyen edimler olarak kalacaktır. Maalesef günümüz dünyasında saltanat kuran araçsallaştırıcı- akıl, her şey gibi insanı da nesneye dönüştürüyor.  Kendimiz dışındaki her şeyi ve herkesi kendi faydamız doğrultusunda kullanmak norm haline geldi. Daha da vahimi, Milyonlarca insanın onuru her gün ayaklar altına alınıyor. Cinsiyet ve ırk ayırımı, kültürel ırkçılık diz boyu… Ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan mahrum olarak yaşayan insanların sayısı bu haklardan yararlananlardan daha fazladır. Bir “Homo Dignitas” olarak Mandela’yı ve onun mücadelesini ebedi kılan da budur

Mandela’nın öğretisinden hareketle Kıbrıslı Türklere dair bir şey söylemek istersek herhalde akla gelen ilk cümle büyük insanın şu sade cümlesi olur: “insan kendisinin efendisi olmalı.” Başka türlü söylersek, özne olamayan ve nesne muamelesi gören her insan topluluğu haysiyet mücadelesinin bir parçasıdır. Öyle olmalıdır. Kıbrıslı Türkler özne olabildikleri oranda onurlu bir yaşam sürdürebilirler. Öyle anlaşılıyor ki, Kıbrıslı Türklerin haysiyet mücadelesi de Mandela’nın ki gibi “ebedi” bir mücadele olacaktır…

Bu yazı toplam 3055 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar