“Rumların Profesör Yaptığı Adam”dan Özgürgün’e Yanıt!
UBP başkanı Hüseyin Özgürgün, 3 Ocak 2017 tarihinde seçim kampanyası esnasında İskele’de yaptığı konuşmada şahsımı kast ederek, “Rumların profesör yaptığı bu adam” dedi.
Bu lafa ne denir, bilemiyorum. Bir açıdan UBP cenahı için “ilerleme” sayılabilir. Çünkü eskiden düpedüz “Rumcu” veya “Rum ajanı” derlerdi. Başka bir açıdan düşündüğümde ise önemli bir “gerileme” olduğunu görüyorum. Çünkü Derviş Eroğlu cumhurbaşkanlığı makamında beni büyük bir nezaketle ağırlamıştı.
Neyse...
Özgürgün’e yanıt vermeye değer mi, değmez mi veya nasıl bir yanıt vermeliyim diye düşünürken, nasıl profesör olduğumdan, Kıbrıslı Rum milliyetçilerin beni üniversiteden atmaya çabaladıklarından, otuz beş yıllık yazarlık hayatımda yazdığım 25 kitaptan veya 23 yıllık akademik kariyerimde beş dilde yayınladığım 120 makaleden söz etmemeye karar verdim.
Milliyetçi retoriğe sarılan pervasız demagogların ilk defa hedefi olmuyorum. Uzun yıllar hem “Türk ajanı” hem de “Rumcu” olarak adlandırıldım. Bu konularda oldukça tecrübeli sayılırım.
Onca yıldır sadece araştırarak değil, yaşayarak da öğrendiğim ki, “ulus adına” konuştuklarını zanneden demokrasi özürlüler birbirlerine çok benzerler. Birbirlerine karşıt gibi görünseler de, bir birlerini beslerler. Kıbrıs Sorunu zaten milliyetçilerin diyalektiğinden türemedi mi?
Çok emin olmamakla birlikte, Hüseyin Özgürgün’e kendisi gibi düşünen bir Kıbrıslı Rum’un yazdıkları ile yanıt vermeye karar verdim.
Doğru bir şey yapıyor muyum, emin değilim, çünkü Özgürgün ve aşağıda yazdıklarını okuyacağınız Kıbrıslı Rum, bir ve birlik olup benim karşıma birlikte çıkabilirler. Geçmişte bunun çok örneğini gördüm.
Yine de, kendisine “Kıbrıs Helen Direnişinin Başkanı” sıfatını yakıştıran Krinos Z. Makridis’in 26 Haziran 2015 tarihinde Pontiki gazetesinde yazdıklarını buraya almaya karar verdim.
Yazının başlığı şöyle: Tehlikeli ve “Tükenmeyen” Kızılyürek!
“Kıbrıs Helen Direniş Hareketi’nin değerlendirmesine göre, yabancı güçler Kıbrıs Sorununu Türkiye’ye ve kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde kapatmaya karar verdiler. Kullandıkları yöntem ve metotlara bakılırsa, milli ve fiziki varlığımızı mahvetmek istiyorlar.
Maalesef, bazı Kıbrıslı Rum medya patronları, medya çalışanları, politikacılar, siyasi partiler ve ekonomik aktörler, Kıbrıs Sorununu alelacele ve nasıl olursa olsun kapatmak için ve yabancı çıkarlara hizmet etmek üzere uğraşıyorlar.
Durum, Azrail’in nefesini sırtımızda hissettiğimiz 2004 referandumları öncesine benziyor. Fakat arada önemli bir fark var: şimdi koşullar çok daha zordur. Halkın yanında yer alacak kararlılığı sergileyecek lider olmadığı gibi, halk da lider bozuntularının ve yabancı güçlerin dayattığı yurdumuzu sarsan ekonomik kriz yüzünden dirençsizdir. Koşulların ağırlığının yanı sıra, her gün sistematik bir biçimde verilen mesajlarla halkın beyni yıkanıyor ve Kıbrıs Sorununu kapatmaya yönelik yeni planı kabul etmesi isteniyor.
Bu iletişim taarruzunun taşıyıcısı kuşkusuz medyadır. En önemli propagandacılardan biri de Kıbrıslı Türk akademisyen Niyazi Kızılyürek’tir. Kızılyürek, Kıbrıs yurttaşlarının vergileriyle ödeniyor. Hiçbir zaman sorgulanmayıp genel kabul görüyor ve aramızda Osmanlı döneminin bir Paşası gibi serbestçe ve rahatça hareket ediyor ve Osmanlı propagandası yapıyor. İşgalden sonra özgür bölgede yaşayan Kıbrıslı Türklerden biri olduğu için imtiyazlı muamele gördü ve devlet üniversitesinde yüksek maaşla yüksek mevkilere tırmandı. Özgür bölgede kaldığı için İşgalcilerin hışmına uğraması gerekirken, Kızılyürek işgal bölgesine ve Türkiye’ye rahatlıkla girip çıkıyor ve çeşitli ilişkiler kuruyor. Bu tahrik edici durum, pek çok soru ve haklı şüpheler doğuruyor.
Kızılyürek, Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda takındığı tavırlarla da tahrik ediyor. Sözde tarafsız tutumu, konuşma biçimi ve sözde yurt sevgisiyle her basit insanı ikna ediyor.
Sık sık beyin yıkayan televizyon kanallarına davet ediliyor ve Kıbrıs Sorununun alelacele kapatılmasına karşı direnen milli bilinci zayıflatan konuşmalar yapıyor. Aynı amaçla pek çok iki-toplumlu etkinlik düzenliyor. Yakın geçmişte oluşturulan ve iki toplumlu iki bölgeli federasyon tezi ile, Türk ırkının “üstünlüğünü” pazarlayan bir hareketin lider kadrosunda yer aldı. Fail ile kurbanı eşitleyen bir tiyatro oyununu Yunancaya çevirdi ve Anastasiadis ile Akıncı’nın bu oyunu birlikte seyretmesini örgütledi.
Kızılyürek’in oynadığı rol açıktır: anti-milli ve şerefsiz bir çözümü Kıbrıs Rumlarına dayatmak için İngiliz ve Amerikalıların yönlendirdiği kampanyanın çok-yönlü propagandacısıdır.
Bütün bunların sonucu olarak, Kıbrıs Helen Direnişi Hareketi Kızılyürek’in tehlikeli biri olduğuna karar verdi. Maalesef bu adam tek başına değildir. Sözde Helenler de vardır. Sadece tehlikeli değiller, Helenizm’in düşmanıdırlar. Helen Direniş Hareketi, Kıbrıs Rumlarını Kızılyürek ve diğerlerinin iletişimsel algı operasyonlarına karşı uyanık olmaya davet ediyor. Bu anti-Helen propagandaya karşı direnmeliyiz.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkacak bir çözüm, Kıbrıs Helenizm’inin sonu olacaktır. Tehlikeli, yıkıcı ve barbar İslam’ın bir zafer daha kazanması sonumuzu getirecektir.
Bu yüzden Kıbrıs Üniversitesinin kuruluşuyla yıldızı parlayan Niyazi Kızılyürek gibilerinden mutlaka kurtulmalıyız.”