1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. TMT ve Siyasal Cinayet Tarihinden Bir Kesit
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

TMT ve Siyasal Cinayet Tarihinden Bir Kesit

A+A-

Dün günlerden 22 Mayıs’tı. Ve 57 yıl önce bir 22 Mayıs günü Kıbrıs Türk toplumu siyasal şiddet ile tanıştı. Gaile dergisinin dünkü sayısında etraflıca belirttiğimiz gibi, 1958 yılının 22 Mayıs’ında ve onu takip eden günlerde, Kıbrıs Türk toplumunda daha önce yaşanan adam dövme ve korkutma gibi şiddet olaylarından farklı olarak, doğrudan doğruya cana kast edilen bir terör havası estirildi. Solcu Kıbrıslı Türklerin “vatan haini” ve “düşman” ilan edildiği bir dönemdi. Ve ilk kurşunlar PEO Türk Bürosu başkanı sendikacı Ahmet Sadi Erkurt’a sıkıldı. Sabahleyin karısı ile sokağa çıkan Erkurt maskeli adamların kurşunlarına hedef oldu ve ancak cesur karısının göğsünü siper etmesi sayesinde saldırıdan yaralı olarak kurtulabildi. Halkın Sesi gazetesi haberi duyururken Ahmet Sadi’nin “1 Mayıs günü Rumlarla beraber birkaç satılmışın yaptıkları yürüyüş ile ilgisi olduğunu” ve “azılı komünist ve Rum solcu sendikasının elebaşlarından olduğunu” vurguluyordu...

Bu saldırıdan iki gün sonra, 24 Mayıs’ta, İnkılâpçı gazetesinin yazı işleri müdürü Fazıl Önder öldürüldü. Sıkılan kurşunlar hedefi bulmayınca bıçaklar çekildi ve Fazıl Önder sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldü. Halkın Sesi gazetesi bu vahşi cinayete kurban giden Önder için “bir komünist uşağı olmakla tanınmıştı” diyordu...
27 Mayıs’ta “komünist” oldukları için silahlı saldırıya uğrayan Pırlanta Dikimevi sahibi Abdurrahman Candaş ve Mustafa Ali saldırıyı yara almadan atlattılar. Olay yerinde üzerinde “EOKA” yazılı bir kağıt bulundu. Halkın Sesi gazetesi saldırının gerçekleştiği yerde “üzerinde EOKA kelimesi bulunan bir levha bulunmaktadır” diyerek suçu EOKA’ya atmaya çalışıyordu...

29 Mayıs günü berber Ahmet Yahya uyurken öldürüldü. Yahya, bir gün önce gazeteye açıklama yaparak “Kıbrıs Rum sendikaları ile bir ilişiği kalmadığını” bildirdiği halde saldırganların hedefi olmaktan kurtulamadı. Katiller ya gazeteye ilan verdiğini öğrenmemiş ya da “bir komünist daha eksik olsun” diye düşünerek Yahya’yı katletmişlerdi. Ertesi gün gazetelerde Ahmet Yahya’nın ölüm haberi ve Kıbrıs Rum sendikalarından istifa ettiğine dair açıklaması yan yana yer alıyordu...

5 Haziran 1958 tarihinde İnşaat İşçileri Sendikası yönetim kurulu üyelerinden Hasan Ali’ye silahlı saldırı düzenlendi. Halkın Sesi gazetesi haberi şöyle duyuruyordu: “İsmi Hasan Ali olan şahıs mütecavizler tarafından ağır surette dövülmüş ve neticede yaralanmıştır. Bir vatan haini ve Akel’in üyesi olmakla itham edilen Hasan vücudunun muhtelif yerlerinden çeşitli yaralar almıştır...”

30 Haziran 1958 tarihinde Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların barış içinde bir arada yaşayabileceğini söyleyen berber Ahmet İbrahim vurularak öldürüldü. 3 Temmuz 1958 tarihinde de Arif Hulusi Barudi silahlı saldırıya uğradı. Barudi saldırıdan yara almadan kurtuldu.

22 Mayıs ve 3 Temmuz 1958 arasında işlenen siyasal cinayetler ve yaşanan şiddet eylemleri Kıbrıs Türk toplumunda büyük bir korku yarattı. Bu korku Kıbrıslı Türkleri uzun yıllar bir gölge gibi izledi. Failler hiç bir zaman yakalanmadı.
TMT’nin Türkiye’den gelen subayların emrine girmeden önce, yani 1958 yılının Ağustos öncesinde işlenen bu cinayetleri ne o dönemin TMT yetkilileri, ne de daha sonrakiler üstlendi. Cinayetlerin TMT’ye mensup kişiler tarafından işlendiğini ısrarla reddettiler ve olayları bir sis perdesi ile örttüler.

Oysa, dünkü Gaile dergisinde ve bugün Yenidüzen gazetesinde yayınladığımız İngiliz arşivinden alınan belgeler  “solcu avını” TMT’nin örgütlediğini ve ayrıca, TMT’nin bunu itiraf ettiğini gösteriyor. Örneğin 26 Mayıs 1958 tarihinde Lefkoşa’da dağıtılan “TMT Merkez Komitesi” imzalı bir bildiride teşkilat  tarafından “vatan haini ve komünist uşağı” olarak damgalanan Ahmet Sadi Erkurt ve Fazıl Önder’in “hak ettikleri cezayı buldukları” ifade ediliyordu  ve “ulusal birliği bölen, parçalayan ve zayıflatan herkesin beynine kurşun sıkılacağı” tehdidinde bulunuluyordu. Bildiride “Kıbrıs Türklerine” hitaben şöyle deniyordu: “Teşkilatımızın tarafından öldürülen vatan hainleri senin en büyük düşmanındır...” Ayrıca, ada sathında TMT’nin “vurucu timlerinin hazır beklediği” vurgulanarak halka gözdağı veriliyordu...

31 Mayıs 1958 tarihinde dağıtılan bir TMT bildirisinde ise Ahmet Yahya kastedilerek, “gerçek Türk olmayan bir Hain daha vurucu timlerimiz tarafından yok edilmiştir” deniyordu...
Evet, bu olaylar 57 yıl önce yaşandı... Kurbanların ahı o günden bugüne kadar gelip geçen bütün kuşakların üstünde kaldı. Sonunda, bu karanlık geçmişle yüzleşmek ve kurbanların itibarını iade etmek bugünkü kuşaklara düştü. Bu, geçmişin günümüzün kuşakları üstündeki “hak talebidir.” Bunu yapacak gücü kendimizde bulamazsak utanç içinde yaşamaya devam edeceğiz. Ta ki, bu ayıbı ortadan kaldıracak kuşaklar gelene kadar...

Bitirirken bir noktanı altını çizmek istiyorum: 1958 yılında EOKA da “vatan haini” ilan ettiği Kıbrıslı Rum solcuları hedef almıştı. Aynı tarihlerde solcu Kıbrıslı Rumlar, solcu Kıbrıslı Türkler gibi, peş peşe katledildiler. 2013 yılının sonunda Dimtiris Hristofyas cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılmadan önce Kıbrıs Rum Bakanlar Kurulu EOKA’nın katlettiği solcu Kıbrıslı Rumlara iade-i itibar kararı aldı.
Kıbrıslı Türk yetkililer Kıbrıs Türk toplumu adına benzer bir karar alamazlar mı?

Bu yazı toplam 12836 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar