100 Yıllık Cumhuriyet, Kıbrıs ve Eğitim
Tarihsel, kültürel ve en önemlisi duygusal bağlarımızın hep var olduğu Türkiye Cumhuriyeti, 100 yaşında.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada yaşananları gördükçe Anadolu topraklarında iyi ki bir Cumhuriyet kurulmuş diyoruz.
Avrupa’da ve Dünya’da gerçekleşen sanayi devrimi sonrası oluşan sosyal ve ekonomik yapının ihtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmekte yetersiz kalması Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirmişti. Bu nedenledir ki Cumhuriyet ve eğitim birlikte düşünmeliyiz.
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde bile Cumhuriyeti kurma hedefiyle hareket ederken, eğitim öneminin farkında olan bir devrimci olarak eğitim esaslarını belirleme çalışmalarından vazgeçmemiştir.
1920-1923 yılları arasında bir yandan Kurtuluş Savaşı yönetirken bir yandan da Maarif Kongresinin (Öğretmenler Toplantısı) ve Birinci Heyet-i İlmiyye'nin (Milli Eğitim Şurası) toplanması, Atatürk’ün çağdaş bir eğitim sisteminin oluşturulmasının en az Kurtuluş Savaşı kadar önem verdiğinin en açık göstergesidir. Çünkü esas savaş cehalete karşı verilecekti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve Atatürk devrimlerinin uygulanması, o yıllarda İngiliz idaresi altında bulunan Kıbrıs’ta da kendini göstermişti. 1928 yılında başta Latin harflerin ve uluslararası rakamların kullanılması, Türkçe okuma-yazma becerilerin kazandırılması gibi uygulamalar Kıbrıs Türk Eğitimine de dahil edilmişti.
100 yaşını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin daha ilk yıllarında yapılan “Öğretimin Birleştirilmesi Yasası”; eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi ve eğitimde lâikliğin eyleme dönüştürülmesi olmak üzere iki temel özelliği barındırıyordu.
Ne var ki bugün Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi birçok açıdan eleştiri alıyor. Bu eleştirilen özellikle eğitimin kamusal, bilimsel ve laik olma unsurları üzerinde yoğunlaşıyor. Belki de Cumhuriyeti, demokrasiyi, bilimselliği ve eğitim bilimi anlamaya daha çok gayret etmeliyiz.
Mesela;
- Hukukun üstünlüğünün vazgeçilmezliğini,
- Laikliğin olmadığı yerde eğitimin de bilimin de gelişmenin de olmayacağını,
- 21. Yüzyılda insanın en önemli özelliği bilimsel gelişmeler ışığında hareket etmesinin, eğitim sisteminin de buna hizmet etmesi gerektiğini,
- Her koşulda öncelikli olarak eğitimi düşünmemiz, eğitime yatırım yapmamız gerektiğini,
- Kamusal eğitimde kalitenin artırılması ve bireyin kaliteli eğitime erişiminin sağlanmasının vazgeçilmezliğini,
- Hiçbir çocuk geride kalmadan tüm öğrencilerin yüksek yeterlilik düzeyinde eğitime ulaşmalarının sağlanmasını.
Daha çok bilimsel gelişmenin, daha çok demokrasinin olduğu nice 100 yıllara…
Buraya Dikkat
Okullar Kime Ait?
Hiç düşündünüz mü, okullar kime ait? Hangi okullar diye sorduğunuzu duyar gibiyim… Bütün okullar; devlet okulları, özel okullar ve diğerleri…
Sanılanın aksine okullar ne devletin ne de özeldeki sermaye sahiplerinindir. “Okullar; öğrencilere, öğretmenlere, topluma ve gelecek nesillere aittir.” Bu nedenle herhangi bir okul için yapılacak herhangi bir değerlendirme bu olguların tamamını düşünme gerekliliği vardır.
Anlayana Gülmece
Bekçi
Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak bir bekçi işe almaya kara verir. Bir süre sonra düşünülür ; “Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak.” Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere iki kişi işe alınır. Bir süre sonra ; “İşleri yapıp-yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz” diye düşünülerek İki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar. Daha sonra; “Bunların maaşları nasıl hesaplanıp ödenecek” diye tartışılır ve bir muhasebe şefi, bir katip, bir de istatistikçi işe alınır. Derken; “Peki bunlardan kim sorumlu olacak” diye düşünülür ve bir müdür ve iki de müdür yardımcısı işe alınır.
Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır…