11’İNCİ ÖFKELİ ADAM
Sanıyorum ülkemizde Lefkoşa Türk Belediyesi’nin durumunu bilmeyen yoktur artık. Popülizmin ve siyasi hırsların batırdığı bu kurum, 200 milyon TL borcu olan ve her ay bütçesinde açık vererek emek döken çalışanını ödemek zorunda kalan bir başkent belediyesidir.
Tabii, hep olumsuz değil Lefkoşa Türk Belediyesi’nin hali. Bu haliyle bile Lefkoşalıya sağladığı büyük katkılar var bu kurumun. Her ne kadar bu katkıları burada sıralayacak yerimiz olmasa da, en önemlilerinden birini burada belirtmemiz gerekir: LEFKOŞA BELEDİYE TİYATROSU.
İşte bu tiyatro geçtiğimiz senenin Eylül ayında yine imkânsızlıklar ve olanaksızlıklar arasında 13 yıldır gerçekleştirilen bir festivalini daha tamamladı. Çok kaliteli oyunlar oynandı, bizleri çok düşündüren performanslar izledik. Yalnız bu oyunların arasında özellikle bir oyun ülkemiz siyaset anlayışı bakımından özellikle düşündürücüydü.
Başlıktan tahmin edebileceğiniz gibi aklımda olan oyun 12 Öfkeli Adam’dır. Sinemaya da uyarlanan bu senaryoyu festivalde izleme fırsatı bulduk. Kısaca üstünkörü gidilmiş bir cinayet davasında, varoşlardan gelen bir gencin babasını öldürme suçundan yargılanmasını anlatıyordu oyun. Kanıtlar üstünkörü incelendiğinde gencin suçlu olduğu izlemini veriyordu ve jüri de detaylara inmek istemiyordu. Ve oyun sahne başlangıcından bitişine kadar jürinin kararını değerlendirdiği odada geçti.
Her ne kadar senaryo basitçe böyle tanımlanabilse de, oyunun kendisi toplum baskısına rağmen doğrunun savunulmasını, non-konformist yaklaşımı, herkes farklı nedenlerle yanlışı savunurken doğruyu savunma cesareti gösteren bir jüri üyesini anlatıyordu aslında: Ve bu anlatım 12inci öfkeli adamın üstünkörü yargıya itirazıyla başlıyordu.
Çocuğu ilk bakışta suçlu ilan etmiş jürinin tek tek doğruyu görmesini ve saatler önce hayatını bitirme yönünde aldıkları kararın ne kadar yanlış olduğunu fark etmesini izledik bu tiyatro oyununda. Fakat jürinin yanlıştan dönmesini sağlayan aslında 12'inci öfkeli adam değildi. Jürinin kararlı duruşunun kırılışı farklı bir noktada yaşandı.
Jürinin geriye kalanı 12’inci öfkeli adamı baskı yaparak suçlu yönünde oy kullanması için zorlarken, oyunun kilit karakteri olan 11’inci adam en önemli duruşu sergiledi. ‘Ben gencin suçlu olup olmadığından emin değilim ancak bu arkadaşımız herkese rağmen konunun tekrar incelenmesi gerektiğini söylüyor. Bunu söylemek cesaret gerektirir. Bu arkadaşın dinlenmesi için oyumu suçsuzdur olarak kullanıyorum’ dedi.
O andan itibaren kanıtların incelenmesini ve gencin suçsuzluğunun fark edilmesini izledik adım adım.
Sıklaştırılan safların yıkılmasını ve non-komformist duruşun toplum baskısını yenmesine şahit olduk adeta.
Peki, neydi peki bizim siyaset anlayışımızda ihtiyaç olan? Değişik zamanlarda, değişik pozisyonlarda ülkemizde pek çok 12’inci öfkeli adam gelip geçti aslında. Yanlışlıkları gören, statükoya savaş açan, ülkeyi batıran adımları düzeltmeye uğraşan, yanlışı kabul etmeyen idealistlerdi bunlar. Ve siyasetimiz bu insanları teker teker mevcut sistemin araçlarıyla haritadan sildi.
Dahası değişik partilerde kemikleşmiş kesimler ülkemizde düşünebilen siyasetçileri aslında hiç sevmedi.
Özellikle de bu kişiler statüko konusunda şikayet etmeye başladı mı, partilerin iç statükoları tarafından her zaman hedef haline geldi.
Sonunda ortaya ‘üstünkörü davalarda idam cezasını onaylayan’, baskılara dayanamayıp devleti batıran, koltuktakilere yaranmak için sorgulamadan kabul eden, yükselmekten başka hedefi olmayan siyaset yapımız çıktı. Ve bu yapıdan da halk kelimenin tam anlamıyla nefret etti.
Mevcut düzeni tek başına hiçbir 12’inci öfkeli adam yıkamazken, artık ülkenin ihtiyacı 11’inci adamlardır. Her ne kadar anti-popüler olsa da, her ne kadar toplum baskısı hissedilse de ancak yanlışın karşısında birlikte durmak bu ülkedeki çarpık düzeni kıracaktır.
12 Öfkeli Adam oyunu, bir Eylül akşamında bize bunu gösterdi aslında: Yanlışa yanlış demek cesaret istese de, yanlışa yanlış denilmesini desteklemektir asıl cesur olan. Ve bizler bu adımı attıkça, 11’inci adamlar çoğaldıkça statükoyu korumak için kurulan setler teker teker kırılacaktır.
Çünkü herhangi bir değişimin başarılı olabilmesi için üç kilit kişi vardır:
Birinci savunan en inançlıdır, çünkü kimse inanmazken bir fikri savunur.
İkinci destekleyen en cesurdur, çünkü kimsenin desteklemediğini destekler.
Üçüncü destekleyen ise en önemlidir, çünkü bir fikre üç kişi inandı mı dünyayı değiştirebilir.