11’İNCİ ÖFKELİ ADAM OLMALIYIZ
Bazen bir film izlersiniz, bir kitap okursunuz veya bir oyun oynarsınız ve bu kısacık zamanda anlatılan öykü sizde izler bırakır. Öyle bir ders verir ki size bu öykü, tüm hayatınızı değiştiriverir adeta.
Geçen yıl düzenlenen Tiyatro Festivalinde izlediğimiz 11 Öfkeli Adam oyunun benim hayatımda bıraktığı iz tam olarak da buydu aslında.
Sinemaya da uyarlanan konu üstünkörü üzerinden geçilmiş bir cinayet davasının jürisini konu alıyordu. Varoşlardan gelen bir gencin babasını öldürme suçundan yargılanmasını anlatıyordu hikaye. Kanıtlar üstünkörü incelendiğinde gencin suçlu olduğu izlemini doğuyordu ve jüri de detaylara inmek istemiyordu. Ve oyun sahne başlangıcından bitişine kadar jürinin kararını değerlendirdiği odada geçti.
Her ne kadar senaryo basitçe böyle tanımlanabilse de, oyunun kendisi toplum baskısına rağmen doğrunun savunulmasını, non-konformist yaklaşımı, insanlar farklı nedenlerle kendilerini yanlışı savunurken bulduğunda noktada doğruyu savunma cesareti gösteren bir jüri üyesini anlatıyordu bence. Ve bu anlatım 12inci öfkeli adamın üstünkörü yargıya itirazıyla başlıyordu.
Çocuğu ilk bakışta suçlu ilan etmiş jürinin tek tek doğruyu görmesini ve saatler önce hayatını bitirme yönünde aldıkları kararın ne kadar alelacele olduğunu fark etmesini izledik bu tiyatro oyununda. Fakat jürinin yanlıştan dönmesini sağlayan aslında 12'inci öfkeli adam değildi. Jürinin kararlı duruşunun kırılışı farklı bir noktada yaşandı.
Jürinin geriye kalanı 12’inci öfkeli adamı baskı yaparak suçlu yönünde oy kullanması için zorlarken, oyunun kilit karakteri olan 11’inci adam en önemli duruşu sergiledi. ‘Ben gencin suçlu olup olmadığından emin değilim ancak bu arkadaşımız herkese rağmen konunun tekrar incelenmesi gerektiğini söylüyor. Bunu söylemek cesaret gerektirir. Bu arkadaşın dinlenmesi için oyumu suçsuzdur olarak kullanıyorum’ dedi.
O andan itibaren kanıtların incelenmesini ve gencin suçsuzluğunun fark edilmesini izledik adım adım. Sıklaştırılan safların yıkılmasını ve non-komformist duruşun toplum baskısını yenmesine şahit olduk adeta.
Peki, bu hikayeyi bir yıl sonra neden anlatma gereği duyuyorum? Değişik zamanlarda, değişik pozisyonlarda ülkemizde pek çok 12’inci adam gelip geçti aslında. Yanlışlıkları gören, statükoya savaş açan, ülkeyi batıran adımları düzeltmeye uğraşan, yanlışı kabul etmeyen idealistlerdi bunlar. Ve siyasetimiz bu insanları teker teker mevcut sistemin araçlarıyla haritadan sildi.
12 Öfkeli Adam oyunu, bir Eylül akşamında tam da bunu göstermişti bana: Yanlışı düzeltmeye çalışmak cesaret istese de, desteklemekti asıl cesur olan. Ve bizler bu adımı attıkça, 11’inci adamlar çoğaldıkça statükoyu korumak için kurulan setler teker teker kırılacaktı.
Bu hikayeyi anlatıyorum çünkü bugün bu 12’inci adamların arasında belki de topluma en faydalı olabilecek kişiyi, CTP Genel Başkanı Tufan Hocayı görüyorum önümde.
Mesela her seçim öncesi bol keseden verilen sözler içeren rengarenk bir seçim kitapçığı bastırmak yerine, seçimden aylar önce kurduğu komisyonlarda hazırlanan politikaları inceliyor geceleri Tufan Hoca.
Sadece seçimi kazanmayı değil, seçimde verdiği sözleri tutabilmek için her noktasını tekrar tekrar okuyor. Her kelimesini emin olarak, inanarak ve başarmak için yazıyor.
Tabii, bizler toplum olarak 12’inci adamları haritadan silmek konusunda uzmanız. Çünkü mevcut düzeni tek başına hiçbir 12’inci adam yıkamıyor. Aslında bu ülkenin ihtiyacı 11’inci adamlar.
Ama yine de Tufan Hocanın başbakan olacağı bir ülke beni umutlandırıyor ve heyecanlandırıyor. Dahası benim gibi daha binlerce 11’inci adam da aynı umudu görüyor Tufan Hocada.
Ve belki de aynen o eylül akşamında gördüğüm oyunda olduğu gibi, tüm ülkenin adım adım değişime inanacağı günlere doğru gidiyoruz hep birlikte. Ve dahası bunu başarmak da tamamen bizlerin elinde: Yeter ki susmayalım, yeter ki geri durmayalım, yeter ki 12’inci adamlara destek olmaktan geri durmayalım.