135’e 70
Arabalı vapurun içindeki duvarda asılı panoda geminin 135 yolcu kapasiteli olduğu ve koltukların altına yerleştirilmiş 70 can yeleği olduğu da yazıyordu.
Yanlış mı anladım diye tekrar tekrar okudum. Hayır, yanlış anlamamışım. Öyleydi. Yani 135 yolcu kapasiteli geminin başına bir şey gelirse, 71. yolcunun kurtulma şansı Allah’a kalmış.
135 yolcu kapasiteli ama 70 can yeleğinin altına yerleştirildiği koltukların kapalı alanda olan konforlu koltuklar olduğunu söyleyelim.
Diğer koltuklar güvertede olan ahşap veya metal banklar.
Neden böyle olur ki!
Yani yeleklerin sadece koltuk altına yerleştirilmesi gibi bir zorunluluk mu var?
Yolcu sayısına yetecek sayıda can yeleği başka bir yerde toplanamaz mı?
Bir tehlike anında 135 yolcunun tamamının da kurtulması gerekli değil mi!
“70 kişi kurtulsa bizim için yeterli” gibi bir düşünce mi var arabalı vapur işletmelerinde?
***
Salon duvarındaki bu garip yazıya karşı başka başka garip sorular da üretilebilir tabii ki ama bana bu yazı dünyada varolan sistemi de hatırlattı bir yandan…
Yani dünyada ayrıcalıklı bir kesim var.
Bir de gerçekten hayatta kalmak için büyük bir çaba ortaya koymak durumunda kalan diğer kesim.
Tabii gemide bu iki kesim arasında bir denge var gibi (yani yaklaşık yarısı kurtuluyor, yarısı ölüyor) ama gerçek dünyada böyle bir denge yok.
Sürekli yayınlanan bilgilerde okuduğumuz gibi var olan paranın büyük bir kısmını elinde tutanların sayısı çok küçük bir miktar. Dünyada büyük oranda insan geçim zorluğu çekiyor, hatta büyük bir oranda da açlık sorunu var.
Gemideki yazı bana bunu hatırlattı;
Yani salonda, rahat, konforlu koltuklarda oturursan kurtulma şansını kolay elde edersin ama güvertede tahta banklarda oturmak durumundaysan can yeleği şansın yok demektir.
***
Türkiye’de dört günlük tatilde gözüme takılan geminin salon duvarındaki yazının aklıma getirdiklerini bu yazıya dökerken genele fazla girdiğimi farkettim yine…
Dört güncük de olsa ülkeye döndüğümüzde elektrik kesintilerinin neredeyse artarak devam ettiğini, EL-SEN ve Tıp-İş’in sorunların çözümü için hükümete zaman verdiklerini, aksi takdirde eyleme gideceklerini öğreniyorum. KTOEÖS ise okulların açılacak durumda olmadığını, gerekirse okulları açtırmayacaklarını duyuruyorlar. Sadece okul binalarının güvensiz yapısından dolayı değil, eğitimin niteliğinin gözden çıkarılmasının da bu açıklamalarına neden olduğu anlatılıyor.
Karanlığın ve yakan güneşin bunaltıcı sıcağında ise UBP Başkanlığı için mide bunaltan savaşlar, bir partinin seçimine müdahalenin kanıksanmış, hatta çağrılır hale getirilmesi gibi küçük düşürücü gelişmeler yaşanıyor.
“Müdahale normal” açıklamaları, bu açıklamaların altında yatan “belki bana da bir destek çıkan olur” arayışları var.
***
Ben duvardaki yazıda genele bakıp dünyayı yorumlamaya çalışırken, evimizdeki gelişmeleri belki de dört günün aldatmacasıyla gözden kaçırmış oluyordum.
Oysa ki o 135 yolcu için sadece 70 can yeleği olma durumu tam da bizim ülkeyi anlatırken yorumlanacak bir görselmiş.
Baksanıza ne elektrik, ne okullar, ne sağlık, ne karanlık, ne trafik kazaları, ne iş kazaları/cinayetleri… Varsa da yoksa da müdahaleyi çağırıp partilerinin başına oturmak.
Nedense!