Serhat İncirli

Serhat İncirli

14 Mayıs!

A+A-

Ekonominin durumu içler acısı!
Enflasyon yaklaşık 30 aydan beri sürekli yükseliyor…
Fiyatlar, bir çok ürünü “alınamaz” hale getirdi…
Asgari ücretli, eskiden ekmek soğanla idare ediyordu şimdi sadece ekmeği zor satın alabiliyor…

-*-*-

Zorunlu araç sigortasına yüzde 80 artış beklentisini yazıyor gazete… (Bağımsız gazete)
Ve “sorunlu kredilerin neredeyse 3 milyar TL’ye ulaştığını” yazıyor bir başkası… (Tiken)

-*-*-

Sorunlu kredi nedir?
TGA’dır!
TGA nedir?
Tahsili Gecikmiş Alacak’tır!
Yani nedir bu?
Bu, borcu alan kişi veya kişilerin, aylık taksitleri ödeyemiyor veya ödemiyor olmaları durumudur…

-*-*-

Özellikle döviz cinsi borcu olanları ağır bir tehlikenin beklediğini de görmek lazım…
Neredeyse herkes, Türkiye’de önümüzdeki Pazartesi sabahı, dövizdeki artışın, seçim sonucu ne olursa olsun, ani bir yükseliş sergileyeceğinden söz ediyor.

-*-*-

Ancak en ciddi ve en büyük tehlike, Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kazanması halinde yaşanacak…
Çünkü, Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası zaferi, piyasaları, yatırımcıları, piyasalara olan güveni rahatlatacak ve dövizin değer kazanması; aksi seçim sonucuna göre daha düşük seviyede olacak…

-*-*-

Kısacası, Tayyip bey Pazar günü kazanırsa, Türkiye’de demokrasi, laiklik, insan hakları, adalet ve ekonomi yerle bir olacak…
Bay Kemal kazanırsa tabii ki Türk ekonomisi bir gün sonra yıldızlı başarılara imza atmayacak ama en azından demokrasi, adalet, insan hakları ve laiklik “kurtulmuş” olacak!

-*-*-

Tabii biz olaya geçmişten kalma alışkanlıklarımız gereği daha çok “Kıbrıs sorununa bakış” açısından yorum yapıyoruz…
Bu konuda, kim ne isterse söylesin, Tayyip bey veya Bay Kemal, çok şey değiştirmeyecek…
Çünkü, Bay Kemal kazanırsa, kesinlikle Batı’ya yakın durmak isteyecek ve Kıbrıs’ta faşizmin “taviz” saydığı çözüm noktasına yaklaşma yaşanacak…
Ancak Tayyip bey de kazanırsa, Batı’ya şirin görünmek adına, Kıbrıs’ta taviz verebilme potansiyeline sahiptir.

-*-*-

Yani 14 Mayıs’ta en önemli sıkıntı, demokrasi, insan hakları, adalet ve laikliğin içinde olduğu tehlikedir!

-*-*-

Haaaa, Erdoğan, aradaki oy farkı çok yakınsa, yenilgiyi kesinlikle kabul etmeyecektir ki bu da ayrı bir sıkıntı yaratabilir…

-*-*-

Bir büyüğümle, bu konulara hakim bir dostla konuştum bu olasılıkları; “her şey olabilir” dedi ve ekledi: “14 Mayıs’ta hiçbir şey olmaması ve Türkiye’nin daha mutlu bir ülke olarak yaşamını sürdürebilmesi için Kılıçdaroğlu’nun ciddi sayılan bir farkla kazanması, Erdoğan’ın da yenilgiyi kabul edip kenara çekilmesi gerekir”…


Özbekistan dersi!

KKTC, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) “gözlemci üyesi” midir?
Evet!
Gözlemci üye nedir?
En basit ifadeyle, alınacak her hangi bir kararda “oy hakkı” bulunmayan üyedir!
İzler, müsaade edildiği oranda görüş de belirtir ama karar aşamasında bulunamaz!

-*-*-

KKTC, TDT saçmalığının özellikle Türkiye’deki tüm toplantılarına mutlaka davet edilir…
Türkiye’deki toplantılarda çekilen tüm fotoğraflarda bir KKTC’li yetkili poz verir…
Ancak, özellikle Macaristan ve Özbekistan, kendi ülkelerindeki toplantılarda KKTC’nin bulunmasından açıkça rahatsızdır.

-*-*-

Bu rahatsızlık “açık bir dille” ifade edilmez.
Ama KKTC’nin hiçbir “resmi sembolü”, örneğin bayrağı, hiçbir yere asılmaz, çekilmez… Ayrıca çekilecek ya da yayınlanacak fotoğraf veya görüntülerde, KKTC’li bir yetkiliye müsaade edilmez!

-*-*-

Özbekistan ve Macaristan, bu şekilde davranacaklarını hem TDT üyesi diğer devletlere, hem de “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne açıkça bildirmiştir…

-*-*-

TDT, Dünya’da hiçbir ağırlığı olmayan bir garip “teşkilat”tır…
Ve KKTC diye bir ülke de, sadece “yalancıktan” ya da eskiden dediğimiz gibi “mahsusçuktan” oralarda görülmektedir!

-*-*-

KKTC’nin TDT gözlemci üyeliği, Türkiye’nin, alelade yani basit ve etkisiz bir dış siyaset çabasıdır…
Hatta, Türkiye ve KKTC’nin şu anda güttükleri “egemen eşit ve bağımsız bir devlet” iddiasının çöküş adresidir…


Son yalan olsun!

Sondaja başlama tarihi 21 Temmuz 2020.
Tayyip Erdoğan bu tarihten tam bir ay sonra “320 milyar metreküp doğal gaz bulduk” dedi…

-*-*-

Konunun uzmanları, mühendisler diyor ki; “Dünya’nın hiçbir yerinde, bir tek sondajla rezerv bildirilmez… Muz cumhuriyetleri bile bunu yapmaz…”

-*-*-

Tuna 1 alanındaki sondajın derinliği 4 bin 445 metre… 
Üç ay sürdü bu derinliğe inmek…
Henüz bir ay bile tam geçmeden, 4 bin 445’in üçte birine bile inmemişsiniz, toprağa bile kazı işlemi inmemiş ve siz 320 milyar metreküp bulduğunuzu açıklıyorsunuz!
Bunun doğru olma şansı yok.

-*-*-

Yine uzmanlara göre, Türkiye’de tüm petrol rezervi, iç ihtiyacın en fazla yüzde 6’sını karşılıyor… 
Yüzde 6 veya yüzde 6,5 olsun…
Köşe dönmek falan yok!
Her seçimden önce, Tayyip bey de istisnasız tüm bakanlar da ya doğal gaz buldular, ya da petrol buldular… 
Ve Türkiye onları hep seçti!

-*-*-

Yalanlar bu seçimde de devam etti…
Hem de katmerli katmerli…
Birgün gazetesi hatırlattı dün…

-*-*-

14 Mayıs 2023…
Sınav günü…
Ya ciddi, dürüst, temiz, hesap verebilir bir demokrasi…
Ya da yalanlarla soygunlara devam!


Bariz ofsayt!

KTAMS, Maliye Bakanlığı’nı mahkemeye veriyor…
Neden?
Maliye Bakanlığı “yasayı uygulamadığı” gerekçesiyle…

-*-*-

Ne yasası?
Nasıl bir yasa?
Efendim, Maliye Bakanlığı, yasa gereği, kredi kartı veya banka kartı ile ödeme yapan vatandaşlara, ödedikleri miktarın yüzde 1’ini iade etmek zorundaymış!
Ve üç yıldır hiç ödeme yapılmamış!

-*-*-

Yasa emrediyor!
Maliye Bakanlığı uygulamıyor!
Ben mahkeme değilim ama ortada “bariz ofsayt” olduğu açıkça görülüyor yani!

hristo.jpg

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodoulides, çözülmemiş Kıbrıs sorununun aynı zamanda Avrupa’nın da sorunu olduğunu söyledi. Başkan çözüm yönünde aktif rol oynamanın Avrupa Birliği’nin yükümlülüğü olduğu kadar çıkarına olduğunu da sözlerine ekledi. 9 Mayıs Avrupa Günü'nde konuşma yapan Hristodoulides, "Kıbrıs'ın Türk istilası ve işgalinin bir sonucu olarak devam eden bölünmesi, ne yazık ki, dünyadaki en modern egemen devletler birliği içindeki en büyük siyasi anakronizmdir… Kıbrıs'ın kuzey kesiminin Türkiye tarafından işgali, tüm AB'nin vücudunda açık bir yara olmaya devam ediyor. AB-Türkiye ilişkileri çerçevesinde elimizdeki tüm siyasi ve ekonomik araç ve araçları kullanmamız gerekiyor. "Bizim amacımız belli. Kıbrıs sorununun, iki tarafın üzerinde uzlaştığı Birleşmiş Milletler çerçevesinde yeniden birleşmesi yoluyla çözüleceğine yürekten inanıyoruz” dedi… Not: Hristodoulides’in söylediklerine kesinlikle katılıyorum… Şimdi “Rumcu” mu oldum? Çok da tın!

Bu yazı toplam 3550 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar