1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. 15 Τemmuz 1974: Faşizm’e bir daha asla
15 Τemmuz 1974: Faşizm’e bir daha asla

15 Τemmuz 1974: Faşizm’e bir daha asla

15 Τemmuz 1974: Faşizm’e bir daha asla

A+A-


Yorgos Kukumas,
Hukukçu, AKEL yetkilisi
(Yazının Yunancadan tercümesi: Şevki Kıralp)

Atina Cuntası’nın ve EOKA B’nin Başkan Makarios’a karşı yaptıkları faşist darbe Kıbrıs Tarihi’nin en dramatik anlarından biriydi. Darbe ve onu izleyerek 20 Temmuz ile 14 Ağustos’ta gerçekleşen Türk işgali birbiriyle bağlantısız olaylar değildi. Birinin diğerinden sonra gerçekleşmesi de rastlantı değildi. Her ikisi de Kıbrıs’a karşı işlenen bütünleşik bir suçun aşamalarıydı. Her ikisi de Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’taki NATO güdümlü merkezler tarafından planlanmış, yine aynı merkezlerin temsilcileri tarafından hayata geçirilmiş ve Kıbrıs’ın bütünlüğünü hedef almışlardı.  Amaç Kıbrıs’ı ikiye bölüp her bir parçasını kendi NATO’cu anavatanı ile birleştirmekti: Yunanistan ve Türkiye ile. Bütün bunlar Amerika’nın bölücü Acheson Planı’nın temellerine dayanıyordu ve Atina Cuntası ile Türkiye 1971 yılında Lizbon’daki toplantı da “komünistleşmesini” engellemek maksadıyla bu doğrultuda anlaşmışlardı.

Makarios ise Kıbrıs halkından genel bir desteğe sahipti ve bu desteğin bel kemiği AKEL idi. Bunun dışında Makarios Sovyetler Birliği ve sosyalist toplumdan da destek alıyor ve baskılara direniyordu. Bundan dolayı Cunta Kıbrıs’ı istikrarsızlaştırma ve Makarios’u yıpratma seferberliği başlattı ve Başkan’ı böylece NATO planlarını uygulamaya zorlamayı amaçladı. Cunta’nın bir diğer seçeneği ise Makarios’u şiddet vasıtasıyla devirmekti. General Grivas tarafından 1971’de kurulan EOKA B’nin de, neredeyse bütünüyle Cuntacı subayların kontrolünde olan Muhafız Ordusu da bu amaçlara hizmet etmekteydiler. Kıbrıs o yıllarda kaynayan bir kazandı. Faşistler Makarios’u öldürmeye çalışıyordu. Arkalarında Cunta’nın desteği ile kışlalardan silah çalıyorlardı. Polis merkezlerine ve devlet dairelerine baskınlar düzenliyor, bombalı saldırılar yapıyorlardı. AKEL yandaşları ve demokrat Makarios yandaşlarını da hedef alıyor, katlediyor ve işkence ediyorlardı. Okullarda ve orduda AKEL ve “Enosis yeminine ihanet eden” Makarios aleyhine propaganda yapıyorlardı. Makarios ve Komünizm karşıtı gazetelere CIA tarafından maddi destek sağlanıyordu. Öte yandan Cunta Kilise içi bir darbe yaparak Makarios’u Başpiskoposluk makamından uzaklaştırmaya çalışan üç “Cuntacı piskoposu” da kullanıyordu. Ne ilginçtir ki, NATO Genel Sekreteri bile Kıbrıs Kilisesi’nin içişlerinde (!) taraf olarak üç Piskopos’un çabalarından yana tavır almaktan geri durmuyordu. 

Birbirinin peşi sıra darbe planları açığa çıkıyor, ancak Makarios’un arkasındaki ezici halk desteği Cunta ve EOKA B’yi planlarını uygulamaktan alıkoyuyordu. Bu planlardan bir tanesi de 1973 yılında EOKA B yetkililerinden ele geçirilen “Apollon” planı idi. Bu plan faşist güçlerin Kıbrıs’ın bütün şehirlerinde eş zamanlı olarak gerçekleştirmeyi tasarladıkları eylemleri ortaya koyuyordu.  Burada ilginç olan Girne’ye yönelik hiçbir plan olmamasıydı. 1974 yılı Temmuz ayında uygulanan plan kendinden öncekilerden çok da farklı değildi.  Girne’nin büsbütün Türk ordusunun eline geçmesi ve darbe planlarının dışında bırakılması darbe ve işgalin aynı merkezler tarafından planlandığına dair çarpıcı ve önemli bir göstergedir.

AKEL yaklaşan tehlikeleri görüyor ve Makarios’a demokrat güçleri silahlandırarak darbeyi daha duyurulduğu gün dağıtacak bir Halk Cephesi oluşturmayı öneriyordu. Makarios’a gerek duyulduğu zaman Cumhuriyet’i korumak için gerekirse hayatlarını ortaya koyarak savaşmaya hazır 1,000 AKEL üyesinden oluşan bir liste verilmişti. Makarios’un yaptığı bu hata, demokrat güçleri silahlandırmak ve örgütlemek yönünde yaşadığı tereddüt, tarihe bir hata olarak geçti. Makarios ne yazık ki son ana kadar Cuntacıların “Yunan olmalarına” bel bağlıyor ve Kıbrıs’ın mahvolması anlamına gelecek bir darbeye kalkışmayacaklarına inanıyordu.

15 Temmuz sabahı darbe bu şartlarda yapıldı. Tanklar Lefkoşa yollarına çıktılar, Başkanlık Sarayı, Başpiskoposluk, RİK ve diğer stratejik noktalara doğru hareket ettiler.  RİK “Makarios’un öldüğünü” öne sürek duyurular yapıyor ve halkı darbeye baş kaldırmamaya çağırıyordu. Cumhuriyet’in güçleri ile Atina’daki diktatör İoannidis’e bağlı darbeciler arasında çatışmalar yaşanıyordu. Lefkoşa’da demokratların silahlı direnişi Başkanlık Sarayı, Başpiskoposluk, Polis Merkezi ve Kaymaklı’da gerçekleşti. Larnaka’da direnişin bel kemiği Polis Merkezi idi ve polisler akşam saatlerine kadar, cephaneleri tükenene kadar, çarpıştılar ve sonunda darbecilere teslim oldular.  Limasol’da direniş farklı polis merkezlerinde, Eftapato’da, Üçüncü Ortaokul’da ve Kolossi’de gerçekleşti. Fakat darbeciler Limasol’daki direnişi de kırmayı başardılar. Darbecilerin eline geçmeyen tek yer Baf idi ve darbeden kaçan Makarios da oraya gitmişti. Oradaki terk edilmiş radyo istasyonu vasıtasıyla halkı direnişe çağırmış ve “Cunta’nın hedefi bendim. Ben yaşadığım sürece Cunta Kıbrıs’ta başarılı olamayacaktır (…) Cunta’ya her şekilde direnin” şeklinde bir mesaj vermişti. 

Ancak, aynı anlarda Nikolaos Sampson darbenin “Devlet Başkanı” olarak yemin ediyor, tanınmış aşırı sağcı ve Cunta yandaşı isimlerden oluşan “Ulusal Kurtuluş Hükümetini” ilan ediyordu. Değinmekte fayda vardır ki darbe “hükümeti” ve kendilerinin darbeye verdikleri isim olan “devrim” Polis Birliği’nden, APOEL’den, Kleridis’in partisi EK’in (Birleşik Parti) Larnaka Örgütü’nden, Sağ görüşlü Sendika SEK’ten ve daha pek çok yerden tebrik telgrafları alıyordu. Öte yandan EOKA B’nin silahlı grupları Muhafız Ordusu ile birleşmiş ve Kıbrıs’ın her köşesinde Sol görüşlü ve Makarios yanlısı Kıbrıslı Rumlara karşı kitlesel tutuklamalar, işkenceler ve cinayetler başlamıştı.

Öte yandan AKEL de sürekli duyurular yapıyor, halkı RİK’in yayınlarına inanmamaya ve Makarios’un etrafında birlik içerisinde kenetlenmeye çağırıyordu: “Darbeciler başarılı olamayacaklar. Faşizm’e geçit yok! Zafer Kıbrıs halkının olacaktır! Yaşasın köle yapılamayan Kıbrıs halkı ve devletin yasal Devlet Başkanı Başpiskopos Makarios! Yaşasın Kıbrıs halkının birlik ve bütünlüğü! Yaşasın Kıbrıs! Kahrolsun dış güdümlü darbeciler!” AKEL ve EDON yöneticileri bütün şehirlerde silahlı direnişe katılmışlardı. Kimileri tutuklanmış, kimileri işkence görmüş, kimileri katledilmiş, kimileri ise Cunta subaylarının silahını Başkanlık Sarayı’na doğrultmaya razı olmayan askerleri infaz ettiğine tanık olmuştu.

Darbeciler Makarios’u ele geçirmek için Baf’a takviye birlikler sevk etmeye başlamışlardı. Öte yandan Baf’ı top atışları ile sindirmeye çalışıyorlardı. Yine çarpıcı bir gerçektir ki, yabancı bir işgale karşı direnişin başlayacağı ilk hat olan Girne’nin uç noktalarında bulunan askeri birliklerin yerleri değiştiriliyor ve Makarios’u öldürmeleri için Baf’a gönderiliyorlardı. Kıbrıs’ın kan gölüne döndürüleceği gün gibi ortadaydı. Makarios ancak o zaman yurt dışına çıkmaya ikna olmuştu. Makarios New York’a gitmiş ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Cunta’yı Kıbrıs’ın içişlerine müdahale etmek ile itham etmişti. Sovyetler Birliği Kıbrıs’ın bağımsızlığına destek veren temel güçtü ve zaten darbeyi net bir dille kınamıştı. Sovyetler Birliği’nin darbeyi kınaması Sampson tarafından “yabancı devletlerin Kıbrıs’ın içişlerine müdahalesi” (!) olarak değerlendirilmiş ve eleştirilmişti. Sampson’a göre “Türk işgali söz konusu” değildi… Ancak, Makarios konuşmasını yaparken Türkiye’nin askeri çıkarması başlamıştı ve Kıbrıs’a karşı işlenen NATO kaynaklı suçun ikinci aşması gerçekleşmekteydi.

Bu haber toplam 4090 defa okunmuştur
Gaile 274. Sayısı

Gaile 274. Sayısı