15 Temmuz 1974: Bir trajedinin ilk halkası
15 Temmuz 1974: Bir trajedinin ilk halkası
Şevki Kıralp
[email protected]
Tam 40 yıl önce Kıbrıs’ı kan gölüne çeviren, binlerce insanın hayatına mal olan, Dohni ve Paşaköy katliamlarındaki gibi pek çok silahsız insanı da hedef alan ve Kıbrıs nüfusunun neredeyse yarısını göçmen durumuna düşüren bir trajedinin ilk halkası yaşandı. İoannidis Cuntası ve Kıbrıs’taki işbirlikçileri Makarios hükümetini kanlı bir darbe ile devirdi. 15 Temmuz’dan 16 Ağustos’a, yakın Kıbrıs Tarihi’nin en kanlı ve en trajik sayfaları yazıldı. Bu trajedinin en ağır bedelini yaşamını yitirenler ve yakınları ödedi. Bunun dışında Kıbrıs nüfusunun neredeyse yarısı zorunlu olarak göç etti. 40 yıla yakın bir süre sınırlar ve toplu mezarlar kapalı, insanların yaraları ise açık kaldı. Her iki toplumda da bütün bu trajediyi “dava tarihçiliği” uğruna tek yönlü olarak gören, bütün suçu karşı topluma ve karşı toplumun anavatanına, bütün mağduriyeti de kendi toplumuna mal eden yaklaşımlar siyasete ve genç kuşakların yetiştirilmesine uzun yıllar damgasını vurdu. Kıbrıs Türk toplumu olarak, kendimizi savaşın “kazananı” olarak atfettiğimiz için darbenin nedenleri bizleri fazla ilgilendirmedi. Darbeyi Türk müdahalesinden bağımsız olarak ele almak mümkün olmayacağı gibi büyük devletlerin ve büyük çıkarların etkisinden bağımsız ele almak da mümkün değildir. Ancak, her şeyden önce Kıbrıs Türk toplumu olarak 15 Temmuz’u Türk müdahalesine bir noktada meşruiyet kazandırdığı için neredeyse alkışlayan tutumumuzdan uzaklaşmalı, darbenin Kıbrıs tarihindeki en önemli dönüm noktalarından birisi olduğunu görmeli ve buradan belirli dersler çıkarmalıyız. Çünkü bugünlerde Birleşik Kıbrıs’ın 40. ölüm yıl dönümünü, bölünmüş Kıbrıs’ın ise 40. yaş gününü yaşayacağız.
Albaylar Cuntası 1967 yılında Yunanistan’da darbe ile iktidara geldiği zaman, Albayların aynı şeyi Kıbrıs’ta da yapacağından uzun bir süre endişe edildi. Cuntanın 1967-1973 yılları arasında iktidarda kalan Albay Yorgos Papadopulos yönetimindeki kadrosu Makarios’un siyasetlerinden rahatsızdı ancak Türkiye ve ABD ile iyi ilişkiler kurmak istiyorlardı. Barışçıl bir çözüm aramaları hem ABD’nin hem de Türkiye’nin sempatisini toplamıştı. 1973 yılında yaşanan Arap-İsrail savaşında ABD Kıbrıs’taki üsleri kullanmak için İngiltere’den izin istedi. İngiltere (aynı zamanda Makarios) buna karşı çıktı. Makarios iç siyasette AKEL, uluslararası siyasette ise Bağlantısızlar ve Sovyetler Birliği ile iş birliği yapmaktaydı ve ABD bundan da rahatsızdı. İngiltere’nin Orta Doğu güvenliğinde ABD’ye kıyasla daha pasif bir rol oynamak istemesi ve Makarios’un NATO çıkarlarına ters bir çizgide ilerlemesi Washington’u Kıbrıs’taki NATO etkisinin artırılmasına sıcak bakabilecek bir hale getirmişti. Daha da önemlisi, Cunta’nın General Dimitrios İoannidis yönetimindeki ikinci dönem (1973-1974) kadrosu daha saldırgan bir dış politika izlemekten geri durmayacaklarının sinyallerini vermekteydiler (O’Malley & Craig 2001).
1964 öncesinde Türkiye’nin milli Kıbrıs politikası tek bir anahtar kelimeye dayanıyordu: Taksim. Fakat 1964 yılında ABD Taksim’i adanın %80’ini Yunanistan’a, %20’sini Türkiye’ye vererek gerçekleştirmeyi ön görünce Türkiye bir “sus payı” ile yetinmek istemedi. Cunta’nın ilk kadrosu Türkiye’nin bir “sus payına” razı olmayacağını kestirmiş, bu nedenle adayı Taksim etmektense Makarios’a baskı yaparak Kıbrıslı Türklerin ayrı belediyelerin kurulması talebini kabul ettirmeye çalışmıştı. Birinci kadroyu bir iç darbe ile tasfiye ederek başa gelen ikinci kadro ise Amerika’ya haddinden fazla güvenmiş, Makarios’u devirmeleri halinde ABD’nin Türkiye’yi “sus payı” ile yetinmeye ikna edebileceğini düşünmüşlerdi. ABD diplomatları yerine CIA ile yoğun mesai yapan ikinci Cunta kadrosu, Makarios’u devirecekleri yönünde sızdırdıkları bilgiye ciddi bir Amerikan mukavemeti doğmayışını ABD’nin Türkiye’yi müdahale etmekten alıkoyacağı şeklinde yorumlamışlardı. Fakat ABD’nin derdi Kıbrıs’taki NATO etkisini artırmaktı ve burada Türkiye’nin ya da Yunanistan’ın daha ağırlıklı olmasının fazla bir önemi yoktu. Ayrıca dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger Makarios’u “Akdeniz’in Kastrosu” ve “Kızıl Papaz” gibi isimlerle anarak kendisinden hoşlanmadığını açıkça ortaya koyuyordu. Öte yandan Cunta’nın ikinci kadrosu, özellikle de liderleri General Dimitriyos İoannidis, Makarios’un devrilmesi halinde ABD’nin Türk-Yunan savaşı ihtimalini hesaba katarak devreye gireceğini ve Türkiye’ye “sus payı” verilerek Kıbrıs Sorunu’nun Yunanistan lehine çözüleceğine inanıyordu (O’Malley & Craig 2001; Kızılyürek 2005; Evriviadis 2012). Hem Kıbrıs’ta, hem Yunanistan’da, hem de dünyanın her yerinde Türkiye’ye “sus payı” verilmeden Enosis gerçekleşmeyeceğini biliniyordu. Fakat Türkiye’nin ne kadarla yetineceği bilinmiyordu. İoannidis Cuntası ve Kıbrıs’taki destekçilerinin Türkiye’nin müdahale etmeyeceği konusunda kime ve neye güvendikleri ise bir muammaydı.
Bütün bu dış etkenlerin arasında, Kıbrıs’ta Makarios Rum toplumunun mutlak desteğiyle Başkanlığı sürdürüyor, EOKA B Makarios rejimine ve Rum solcularına karşı şiddet uyguluyordu. Kıbrıslı Türkler kantonlara sığınmış halde Türkiye’nin müdahalesinin doğabileceği bir zemin için bekliyordu. 1968’de başlayan iki toplumlu görüşmeler ise tam bir kısır döngüde seyrediyordu. Cunta Makarios’un kendilerine aldırmayan ve Komünistler ile yakın ilişkiler kuran tutumu karşısında öfkeleniyordu. Ve Türkiye müdahaleye hazır olduğu yönünde sinyaller veriyordu. 1974 başında EOKA B’nin lideri Grivas öldü. Grivas’tan sonra en güçlü ikinci adam olan General Georgiyos Karusos Atina’nın darbe peşinde olduğunu kestirdi. O vakte kadar Makarios’u yıpratmak için sayısız eylem düzenleyen ve yöntem olarak doğrudan darbe yerine uzun vadeli yıpratma stratejileri benimseyen Karusos ile Cunta yol ayrımına geldi. Bunun akabinde Karusos Kıbrıs’ı terk etti ve EOKA B Makarios rejimine karşı gerilla savaşına benzer yöntemler kullanan sıradan bir terör örgütü değil, darbe planlarının önemli bir parçası haline geldi (O’Malley & Craig 2001; Kızılyürek 2005).
1974 Temmuzu’nun ikinci günü, Makarios Cunta’ya gönderdiği ve basına da dağıttığı mektubuyla Atina’ya açıkça meydan okuyordu. Makarios EOKA B ve Muhafız Ordusu’ndaki Yunanlı Subayların kendisinin kuyusunu kazdığını anlamıştı. Bütün bu olaylar cereyan ederken pek çok Rum siyasetçi Makarios’a darbenin neredeyse kesin olduğunu söylemiş, Makarios bu uyarıları dikkate almamıştı (Kleridis 1990). Burada Makarios’un Cunta’ya yolladığı mektubu basına da dağıtmasından anlaşılan kendisinin dünyanın gözlerini Cunta’nın üzerine çevirmek ve Atina kaynaklı şiddeti durdurmayı hedeflediği düşünülebilir.
Bütün Yunanistan’ı baskı ve şiddet ile kontrol etmeyi başaran ikinci Cunta kadrosu, Makarios’un kendilerine karşı bir umut olarak büyüdüğünü görmekte ve bundan ciddi şekilde rahatsız olmaktaydılar. Makarios yanlısı basın kendisini Cunta esareti altındaki Helenizm’in kurtarıcısı olarak yansıtmaktaydı. Makarios’un sürgünde bulunan Yunan Kralı ile eski Başbakan Karamanlis’i Kıbrıs’a çağırarak “milli birlik hükümeti” kurduracağı söylentileri hızla yayılıyor ve bu söylentiler basına da yansıyordu. Darbeden kısa bir süre önce Makarios Kral Konstantin ile kendisinin ortaklaşa dostu olan şair Athanasiadis Novas’ı Kıbrıs’a davet edince Cunta söylentileri iyice ciddiye almaya başlamıştı. Öte yandan, Yunanistan’ın en güçlü askeri birimi olan Üçüncü Ordu’nun komutanı General İoannis Davos’un İoannidis ve ekibine artık askeri bir rejimin yaşayamayacağı ve idarenin sivillere devredilmesi gerektiği yönünde baskı yaptığı söylentileri de yayılmaktaydı (Markydes 1977). Bütün bunlara ilaveten fanatik Yunan Milliyetçisi olan Cunta ve Kıbrıs’taki uzantıları Makarios’un Komünizm’e sıcak bakan ve Atina’ya kulak asmayan tutumundan son derece rahatsızdı ve Kıbrıslı Rumların yeniden Atina’ya itaat etmesinin ve yükselen Komünizm’in durdurulmasının yolunun darbeden geçeceğini düşünüyorlardı (Druşotis 2005; Kızılyürek 2005). Böylece Cunta Kıbrıslı Rumları “hizaya getirerek” iç siyasette prestij kazanmayı ummuştu.
Darbeden 10 gün önce, 5 Temmuz tarihinde Apogevmatini gazetesi Kıbrıs’ta darbe yapılacağını, Makarios’un öldürüleceğini, Cunta’nın geçici ve “piyon” nitelikli bir başkan atayacağını, Türkiye’nin adaya müdahale yapacağını ve adanın Türkiye ve Yunanistan tarafından paylaşılacağını öne sürmüştü (Druşotis 2005). 15 Temmuz sabahı Muhafız Ordusu ve Kıbrıs’taki Yunanistan birlikleri başkanlık sarayına tanklarla saldırdı. Makarios sağ kalarak kaçmayı başarsa da ordu yönetime el koydu. Devlet radyosunu da ele geçiren darbeciler sürekli olarak Makarios’un öldüğünü ve hadiselerin Rumların iç meselesi olduğunu ilan ediyorlardı. Ayrıca Makarios’un yerine Başkanlığa atanan Nikos Sampson Enosis’ten bahsetmiyor, Kıbrıslı Türkler ile barışçıl müzakerelerin süreceğini duyuruyordu. Sağ kalan Makarios Rum halkını darbeye direnmeye çağırırken Türkiye müdahale hazırlıklarına başlamıştı (Kleridis 1990). Darbeciler daha ilk andan itibaren tek hedeflerinin Makarios ve hükümeti olmadığını, Komünizme karşı da savaş açtıklarını açıkça ortaya koymuşlardı. Darbeci güçler AKEL üyeleri ve sempatizanları başta olmak üzere Makarios yanlısı Rumlara karşı bir sürek avı başlatmış, binlerce kişi tutuklanmıştı (Druşotis a.g.e). Darbeye AKEL, EDEK, Makarios yanlıları ve Makarios’a sadık bazı polis güçleri direnmişti. Rumlar (ve kısmen Yunan askerleri) arasında yaşanan şiddet yüzlerce can kaybına yol açmıştı. Darbeyi hepimizin bildiği üzere Türkiye’nin askeri müdahalesi izledi.
İoannidis Cuntası’nın ve Kıbrıs’taki uzantılarının bu darbeyi planlar ve gerçekleştirirken ne elde etmek istedikleri ve neye güvendikleri halen belirsizliğini korumaktadır. Darbe Rumlara göre “Kıbrıs’ı mahveden ihanet” iken, Kıbrıslı Türkler tarafından “Türkiye’nin müdahalesini meşrulaştıran Enosis girişimi” şeklinde yorumlanmaktadır. Fakat yoruma açık olmayan gerçek şudur ki, 15 Temmuz’da Cunta darbesi ile başlayıp 16 Ağustos’taki ateşkes ile sona eren kan gölü, Kıbrıs’ta Nisan 1955- Haziran 1974 tarihleri arasında yaşanan can kayıplarının neredeyse 7 katına sadece 31 günde mal olmuştur.
------------------------------------------------------------
Kaynakça
Druşotis, Makarios, Kıbrıs: 1970-1974, EOKA B, Yunan Darbesi ve Türk İstilası, Lefkoşa, Galeri Kültür.
Evriviyadis, Mavros, Πέντε Μύθοι για το πραξηκόπιμα, Newsnowgr, Εrişim: http://www.inewsgr.com/0/kypros-1974-pente-mythoi-gia-to-praxikopima.htm
Kızılyürek, Niyazi, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti: Doğmamış Bir Devletin Tarihi, İstanbul, İletşişim, 2005.
Kleridis, Glafkos, My Deposition, Cilt 3, Lefkoşa, Alithia, 1990.
Markydes, Kyriacos, The Rise and the Fal of the Cyprus Republic, Yale, Yale University Press, 1977.
O’Malley, Brendan ve Craig, Ian. The Cyprus Conspiracy: America, Espionage and the Turkish Invasion, New York, IB Tauris, 2001.