1571’de başlayan mücadele pasaport ve aşı kartlarını Rum tarafından alma mücadelesi mi?
Yazıyoruz, yazıyoruz, söylüyoruz, söylüyoruz, sonuçta bir şey değiştiği yok…
Öyle bir siyaset anlayışı gelişti ya da geliştirildi ki bu ülkede; “Her şeyi Türkiye yapıyor, yönetiyor biz de oradaki hükümetlerle iyi geçinip, burada kişisel kahramanlığımızı sürdürmeliyiz…” düşüncesi hakim…
-*-*-
Ve boş laflar her yanda…
İnanılmayacak kadar çok havaya sıkılan kurşun söz konusu…
Hep havaya!
Hedefe sıkılan tek kurşun yok!
Çünkü hedef de yok!
Örneğin UBP’de ve benzer “milliyetçi” partilerde tek bir hedef var; “Ben burada olmalıyım…”
-*-*-
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın özellikle Kıbrıs tarihi ile alakalı konuşmaları veya açıklamaları, tam havaya sıkma örneğidir…
Türkiye’nin bir ilinden ya da ilçesinden bir grup ziyaretine geliyor…
Söyledikleri arasında mesela, “… 1571’de başlayan bir mücadele var, o mücadele sürüyor” şeklinde bir ifade dikkatimi çekiyor…
Bu ifade yüzde yüz havaya sıkma halidir!
-*-*-
1571’de başlayan mücadele neydi ki?
Sonra aynı kişi “… 1878’de Osmanlı’nın Ada’dan ayrılmasıyla İngiliz döneminde de mücadeleye devam edildi” diye başka bir ifade kullanıyor!
Haliyle, Sındırgı, Alanya, Sakarya, Hatay, Akşehir, Mardin, Urfa derken; heyetler heyecana geliyor!
Oysa içlerinden biri çıksa ve Cumhurbaşkanı’na sorsa, “… Sayın Başkanım, 1571’deki mücadele neydi?”, cevap veremeyecek!
“… 1571’de başlayıp, 1878’de de aynı mücadeleye devam edildi diyorsunuz, biraz açar mısınız?” diye biri dürtüklese, Cumhurbaşkanı kesinlikle “biggaris” olacak, “içinden çıkamayacak”…
-*-*-
Allah aşkına, ne olur biraz seviyeyi yükseltin…
Ya da, ne olur 1571’de başlayıp da 1878’den sonra da sürdürülen ayrıca hala devam eden “mücadelenin” ne olduğunu ahaliye resmi tarih bilimi kapsamında açıklayın!
Türkçülük mü?
Osmanlıcılık mı?
İslamlaştırma mı?
Yoksa Ortodokslaştırma mı?
Veya ne bileyim, “şarapçılık” mı?
Bu ülkenin sade bir vatandaşı olarak ülkemiz tarihçilerinden ricamdır, 1571’de başlayıp, hala devam eden “mücadelenin” ne olduğu konusunda bizleri aydınlatsınlar!
-*-*-
Adamın ziyaretine gelmişler; gelenlere “gaz vermek” zorunda; film senaryosu yazar gibi, büyük bir milli şuur endamıyla bağıra çağıra konuşuyor…
Ancak açık şuursuzluk ortada…
Peki neden?
Nedir bunun sebebi?
Bunun açıklamasını da tarihçilerimize değil, psikiyatristlere veya psikologlara bırakmak istiyorum!
-*-*-
Ben mi ne düşünüyorum?
Ersin Tatar’ın bu davranışları şahsım adına ciddi hayal kırıklığıdır.
Bu dereceye gelebileceğini hiç hayal edemezdim…
Sürekli “Osmanlı, Türk, Türkiye, milli mücadele, dava, bayrak, ezan…” diyerek, yedi gün 24 saat biat, itaat, yağ ve “makamda devam”…
-*-*-
Basit bir örnek vermek istiyorum…
Amerika, 8 Kasım’da “aşılı” olan turistleri ülkeye kabul etmeye başlayacak.
Avrupa’da bir çok ülke aynı durumda…
Dünya Sağlık Örgütü, henüz pandeminin bittiğine ilişkin bir “karar” üretmedi ama aşılama konusunda hedefe ulaşan ülkeler arasında seyahatler rayına oturacak…
Hayat, pandemi devam ediyor olsa da, eski şekline dönemese de “normale yakın” şekle girmek üzere…
Ve KKTC’de ne aşılarımız, ne belgeleri, ne adapaslar, ne başkaları kabul ediliyor…
Bu konuda çok şey yapabilmesi gereken ve resmi unvanı “Toplum Lideri” olan kişi ise kendini egemen eşit bir devletin cumhurbaşkanı sandığı için, Dünya’daki hiçbir devletle, hiçbir şekilde temas kuramıyor.
-*-*-
Ve bırakın kendi şahsi pasaportunu, toplumun tamamının “Kıbrıs Cumhuriyeti” veya “İngiliz” pasaportu ile seyahat ettiği gerçeğini; aşılarımızın belgeleri dahi kabul görmüyor…
Gidip, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden aşı kartı, belgesi, hasbası almamız gerekiyor!
-*-*-
Neymiş?
1571’de başlayan haklı bir mücadele varmış ki öyle bir mücadele yoktur!
1878’de, sonrasında falan da devam etmemiştir!
Veya gerçekten bir mücadeleniz varsa, o mücadele, bugün içinde olduğumuz “sahte” durum mudur?
Pasaportlar da aşı belgeleri de “Kıbrıs Cumhuriyeti”nden ama “benim ayrı ve egemen devletim var”…
Bu mudur sizin 500 senelik “haklı” mücadeleniz!
Sir David Ames ve Kıbrıs meselemiz!
İngiliz Muhafazakar Milletvekili Sir David Ames, uğradığı bıçaklı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.
Çok güler yüzlüydü…
Kendi seçim bölgesinde yaşam süren Baflı Mehmetali Salih abimizin çok yakın dostuydu…
O’nun desteğiyle, Muhafazakar Parti içerisinde Türkleri örgütleyen bir grup kurulmuştu…
Mehmetali Salih bu örgütün ilk başkanıydı…
-*-*-
Muhafazakar Parti’ye kısaca “Tory Partisi” denir…
Muhafazakarlara da “Toriler”…
Mehmetali abiye hep “Tory Mehmetali” dedik…
-*-*-
Şimdi Mağusa’da emekliliğin keyfini çıkaran aynı Mehmetali abinin özel ilişkisi ile Ersin Tatar da, 2020’nin Şubat ayında Londra’da Sir David Ames ile görüşmüştü (Fotoğraf)…
-*-*-
Ölüm haberine gerçekten çok üzüldüm…
Hele öldürülme şekli tamamen felaket…
Bunun “İslamcı” terörle bağlantısı olduğu iddiası da ayrı bir sıkıntı…
-*-*-
Mehmetali abi sayesinde üç – dört kez birlikte olma, sohbet etme şansım olan biriydi…
Ve evet, özellikle İngiltere’deki Kıbrıslı Türk toplumuna çok yakındı…
KKTC’ye tatile de gelmiş biriydi.
Beş çocuk babası, inançlı bir Katolik’ti…
-*-*-
Ölümüyle ilgili yazılan bazı “başsağlığı” mesajlarında, “dostumuzdu” ifadesi çok doğru bir ifade…
-*-*-
Ama, Sir David Ames gibi yakın dostumuz biri bile, yani bize en yakın duruş sergileyen 37 yıllık milletvekili dahi, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda, örneğin mevcut Cumhurbaşkanı’na göre, “Rumcu” sayılabilecek düşünceye sahipti.
-*-*-
Çünkü, hayaller “egemen eşit devlet” olabilir ancak gerçekler federasyondur…
-*-*-
Severdiniz, beğenirdiniz meselesi değildir bu…
Dünya’nın gerçekleri doğrultusunda, eğer Kıbrıs sorunu çözülsün diyorsanız, bunun federal çözümle gerçekleşeceğini kavramanız lazım.
“Yok hayır ben egemen eşit devletim” diye kendi kendinize yalan söyleyecekseniz, “en yakın dostlarınızın bile” size asla destek veremeyeceğini görmüş olmanız gerektiğini, Sir David Ames’e “toprağı bol olsun” dileklerimi iletirken, hatırlatmış olayım dedim…