1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ‘18-19 Mart Olayları’ Üzerine
‘18-19 Mart Olayları’ Üzerine

‘18-19 Mart Olayları’ Üzerine

Türkiye’de ‘rekabetçi otoriter’ olarak anılan rejimin ‘tam otoriter’ rejime dönüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır.

A+A-

Oğuz Ufuk Haksever
Haksever2309@gmail.com

Son hafta Türkiye’de yaşanan gelişmeleri hepimiz yakından takip ediyoruz. 18 Mart tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından iptal edilmesi ve ardından gelen gözaltı kararı ile sadece bizim gözümüz değil, tüm Batı’nın gözü Türkiye’ye çevrildi (1). Art arda alınan bu iki kritik karar Türkiye’nin yakın geleceğini ciddi anlamda etkileyecek ve şekillendirecek gibi görünüyor. Kararlara karşın toplumun çeşitli kesimlerinden gelen kalabalıklar ülkenin dört bir yanında iktidara karşı eylemler düzenliyor. Bir ‘diploma krizi’ gibi görünen ve diploma iptali ile başlayan bu süreç farklı birçok gelişmeye evrilecek gibi görünüyor. Bu yazımda, son günlerde yaşanan gelişmeleri farklı boyutlarda ve perspektiflerden ele alacak ve Türkiye’nin rejimin geleceği hakkında değerlendirmelerde bulunacağım.

 

Türkiye’nin Rejim Geleceği Üzerine 

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 2002’de başa geldiği dönemdeki ‘muhafazar demokrat’ veya Batılıların deyimi ile ‘Müslüman demokrasi’ / ‘ılımlı İslam’dan bugün eser yok gibi görünüyor. İktidara geldiği 23 yıl önce Türkiye’ye hak, hukuk, adalet getireceği sözü ile, Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin getirdiği uyum yasaları ile 2000’lerin başında Türk demokrasisi bir ivme kazanmıştı. Ancak, AKP, iktidarını konsolide ettikçe ve iç ve dış siyasette tehditlerle karşılaştıkça ilk taviz verdiği alan yine demokratik değerler oldu.  

2013 Gezi Parkı olayları sırasında başlayan AKP iktidarının demokratik duraklaması, Haziran 2015 seçiminden tek başına iktidar çıkamaması ile yerini demokratik gerileme sürecine bıraktı. 2015’ten sonra Kürt demokratik muhalefetinin siyasi haklarının hedef alınması ile temsil haklarına ilk darbe vurulmuş oldu. Ardından 2016 darbe girişimi ve 2017 referandumu ile takip eden süreçte Türkiye’nin siyasi sisteminin başkanlık sistemine dönüşmesi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanı olarak tüm yetkiyi elinde bulundurmasıyla ‘kısmi demokrasi’ (semi-democracy veya hybrid regime) olarak anılan Türkiye’nin siyasi rejimi yerini ‘rekabetçi otoriter’ (competitive authoritarianism) bir rejime bıraktı.  

Rekabetçi otoriterlik, Türkiye özelinde Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü gibi siyaset bilimi uzmanlarının çalıştığı, siyasi iktidarın otoriter aygıtlarda ülkeyi yönettiği ancak siyasi muhalefete ise aksiyon alacak kısıtlı ve kontrollü bir alan bıraktığı bir rejim tipidir (2). Neredeyse son on yıldır, siyaset bilimciler ve Türkiye siyaseti uzmanları, Türkiye’nin rejimini ‘rekabetçi otoriter’ olarak tanımlamaktadır. Hali hazırda yıllardır var olan popülist unsurların yanı sıra, AKP iktidarı, başkanlık sistemininde getirmiş olduğu koşullar ile birlikte Türkiye’de otoriter ögeler içeren bir rejim kurmaya başladı. Bu rejimin en belirgin karakteristik özelliği, iktidarın tüm politik sosyalleşme unsurlarını elinde tutması ve siyaset alanını kontrolü altına almasıdır. Bu bağlamda, medya aracılığı ile gündemi domine ederek, ekonomik, kültürel ve sosyal kaynakların kontrolünü sağlayıp yeniden dağılımını kendi lehine gerçekleştirerek ve son olarak siyasi rekabet alnına kendi avantajına müdahale ederek kendi siyasi hegemonyasını kurar. Böylelikle, iktidar, devletin olmak üzere toplumun tüm önemli kurumları üzerinde, örneğin, medya, yargı, vb. kontrol sağlamış olur. Böyle siyasi bir rejim sisteminde ise siyasi muhalefete oynayacak alan kalır kalmasına ancak bu alanı da, muhalefetin hareketlerini de iktidar yönetir veya ciddi derecede etkiler hale gelir.

Bu rejim karakteristik özelliklerinin birçoğunu AKP iktidarında gözlemlemek mümkündür. En başta yandaş medya ile algı operasyonları yapmak, ardından yargıyı yeniden dizayn ederek kendine yakın karar vericileri belirli makamlara getirmek ve son olarak ise seçim süreçlerine müdahale etmek. Demokratik rejimlerde adil ve serbest seçimler en temel ilkelerin başında gelir. Rekabetçi otoriter rejimlerde ise seçimlerin ‘adil’ karakteri artık ortadan kalkmıştır. Siyasi rekabet adil olmayan koşullar ve ortamda gerçekleşmektedir. Hem toplum ve siyasetin tüm aygıtlarını elinde tutarak seçim süreçlerinde haksız bir rekabet oluşturur, hem de yargı aracılığı ile gerek gördüğünde, lehine olacak şekilde seçimlere müdahale edebilir. Bunun en büyük örneği yine Ekrem İmamoğlu’nu da ilgilendiren 2019 İBB seçimlerinde yaşanmıştır (3).

Ancak, yaşanan son gelişmeler, Türkiye’de rejimin nereye doğru evrildiği hakkında belirleyici olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’de ‘rekabetçi otoriter’ olarak anılan rejimin ‘tam otoriter’ rejime dönüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. İktidarın sadece ‘en güçlü rakibini’ içeri atması değil, muhalefetin tüm kesimlerini oyun dışı bırakması noktasında kalan tek demokratik kırıntı olan ‘serbest seçim’ ilkesini de ortan kaldırdığını görüyoruz. Artan otoriterleşme rejimin geriye kalan demokratik unsurlarını, hatta en önemli unsuru olan seçme ve seçilme hakkını da vatandaşların elinden alarak ‘tam otoriter’ bir yapıya evrilecektir. Böylelike artık ‘makul muhalefete’ değil, hiçbir türlü siyasi muhalefete oyun alanı bırakılmayacaktır. Bu gelişme ile beraber artık Türkiye, kendini Rusya ve Mısır gibi tam otoriter rejimler sınıfında bulacaktır.

 

18-19 Mart Olayları ve Eylemler

18-19 Mart sürecinde yaşanan olayları, ‘siyasi darbe’, ‘sivil darbe’ veya ‘postmodern darbe’ şeklinde yorumlamak mümkündür (4). Bunun birincil sebebi, on altı milyonu aşkın nüfusu olan bir megakenti yöneten ve geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde yüzde elli bir oy alarak seçilen demokratik ve meşru bir siyasetçiyi yargı müdahalesi ile görevden el çektirilmesidir. İmamoğlu hakkında açılan terörden tutunda, yolsuzluğa kadar uzanan birçok suçlamanın ardından tutuklanması milli iradeye karşın atılmış bir adımdır. Bunun yanı sıra, kararlar sonrasında yaşanan gelişmeler de iktidarın demokratik değerlere olan bağlılığını tamamen kopardığını göstermektedir.

            Son bir aydır, Türkiye’de halk sokağa dökülmüş ve farklı bölgelerde, farklı koşullarda eylemler yaparak kararları protesto etmektedir. Lakin, hem yürütmenin genelge ve kararnamelerle vatandaşların anayasal hakkı olan gösteri, toplanma, protesto ve ifade özgürlüğü haklarını askıya almış, hem de buna karşılık kolluk kuvvetleri aracılığı ile halka orantısız güç uygulamaktadır. Bu nedenle, kararlar devamında iktidarın attığı adımlar bu demoktarik normların terk edilmesinden ve otoriterleşme sürecinden bağımsız okunamaz.

            Lakin, iktidar tarihinde ikinci kez, Gezi Parkı olaylarından beridir ilk kez, bu denli geniş çaplı bir direnişle karşılaşmış durumda. Benim görüşüme göre, bunun en önemli nedeni, İmamoğlu’nun şahsı özelinde hapse atılması veya oyun dışı bırakılması değil, halkın temel hak ve özgürlüklerinin, seçme haklarının elinden alınması tehdidi ile karşı karşıya olmalarıdır. ‘Köprüden önce son çıkış’ benzetmesi yapmak kulağa hoş gelmese de buna benzer bir noktadayız. Bunun farkında olan halk, belki de halen yapabildiği için ve elinde olan tek yöntem olduğu için sokaklara çıkarak eylemlilik durumu göstermektedir. Bu eylemlerin ne kadar süreceği, boyutunun ne olacağı, etkisinin ne olacağı ve ne ile sonuçlanacağı ise büyük bir muamma. Yaşayıp göreceğiz.

 

Peki, Neden Şimdi?

Değinilmesi gereken diğer önemli bir nokta ise neden şimdi? Neden, AKP iktidarı İmamoğlu’nu şimdi oyun dışı bırakmaya karar verdi? Bana göre bunun üç temel sebebi var.

  1. Siyasi Tehdit: Ekrem İmamoğlu, Türkiye siyasetinde, 2019 beridir yıldızı parlayan ve giderek destek kazanan bir siyasi aktör olarak karşımıza çıkıyor. 2023 seçiminin kaybedilmesi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun saf dışı bırakılması ile 2028’de muhalefetin en güçlü adayı olarak görülüyor. Bu nedenle hem Erdoğan için hem de AKP iktidarı için oldukça güçlü ve giderek popülaritesi artan bir tehdit haline geldi. Buna karşın iktidar, İmamoğlu’na şu an müdahale ederek, hem 23 Mart’ta gerçekleştirilmesi plananan parti içi ön seçimle cumhurbaşkanı adayı olarak meşruiyet kazanmasına, hem de daha da fazla popülerleşmesine engel olmayı amaçlayarak bu adımı attı.
  2. İç Siyaset Boyutu: Geçtiğimiz Ekim ayında Devlet Bahçeli’nin yaptığı ‘ikinci Kürt açılımı’ ile beraber, Kürt siyasi muhalefeti iktidar kanadı ile bir ‘normalleşme’ veya ‘anlaşma’ sürecine girmiş bulunuyor. Karşılıklı görüşmeler ve talep bildirimleri ile, Kürt vatandaşlara belirli haklar verilmesi ve buna karşın terörün tamamen sona erdirilmesi gibi bir paralel uzlaşı yoluna gidildiği gözlemleniyor. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye’de siyasi muhalefetin önemli aktörlerinden olan Kürt siyasi hareketi iktidar kanadına yakınlaşırken, dolaylı yoldan muhalefetin geriye kalanı ile ayrışmış oluyor. Böylelikle, iktidar siyasi muhalefetin diğer kanadına ve en güçlü rakibine müdahale edip oyun dışı bırakırken, diğer yandan Kürt siyasi muhalefetin hareket alanını kısıtlıyor. Bu çerçevede, muhalefetin bir kesimi iktidara yakınlaşıp, muhalefetin geneli parçalanırken, iktidar daha kolay bir siyasi müdahale oyunu kurabiliyor. Her ne kadar Kürt siyasi muhalefeti, İmamoğlu’na destek belirtip, Saraçhane’de muhalefetin yanında olsa da, bu konuda kendi içinde büyük anlaşmazlıklar yaşadığı da gözlerden kaçmıyor (5).
  3. Uluslararası Siyaset Boyutu: Küresel ve bölgesel siyasette yaşanan son gelişmeler, Suriye’de bir devlet ve ulus inşası süreci, Ukrayna-Rusya savaşının farklı bir boyut kazanması ve Donald Trump’ın başkan seçilmesi ile ABD ve AB’nin transatlantik güvenlik ilişkilerinin sekteye uğraması ile, Türkiye ve özelde Erdoğan oldukça popüler bir aktör haline geldi. Bir yandan, Türkiye’nin, Batı tarafından Suriye’nin yeni rejimi ve siyasi aktörleri ile iletişimi ve arayolu sağlayan aktör olarak görülmesi, öte yandan, ABD’nin Avrupa güvenliği konusunda AB ülkelerini yalnız bırakma kararı, Türkiye’nin bölgesel güç olarak siyasi pozisyonuna oldukça önemli bir katkı sağlamış durumda. Böyle bir uluslararası siyasi atmosferde, iktidar, özellikle de Avrupa’da kurulacak yeni bir güvenlik mimarisinde kendine ‘bu denli ihtiyaç duyulduğunu’ hissetmesi (6) ile birlikte iç siyasette daha otonom adımlar atma özgüvenini kendinde bulmuştur. Böylelikle dış siyasette bu kadar aktif ve popülerken, Avrupa’nın Türkiye’ye bu kadar ihtiyacı varken en güçlü siyasi rakibini demokratik olamayan yollarla oyun dışı bırakması adımını atmayı iyi bir zamanlama olarak görmüştür.

 

Sonuç Yerine

Yanı başımızda Türkiye büyük bir eşikten geçiyor. Ülkede büyük bir siyasi, sosyal, ve kültürel değişim yaşanıyor. Bir yandan siyasi ve bireysel hak ve özgürlükler savunulurken, diğer yandan siyasi rejimin tamamen yeni bir modele evrildiği gözlemleniyor. Gezi Parkı’ndan beri uzun yıllardır tabiri caizse ‘uyuyan’ toplumsal muhalefet, siyasi muhalefetin tüm sesinin kısıldığı, baskılandığı ve oyun dışı bırakıldığı noktadan yeniden doğuyor. Türkiye’den demokrasi mücadelesi hiç bir zaman bitmedi, anlaşılan da bitmeyecek. AKP, 2002 yılında iktidara geldiğinde de toplum bir demokrasi mücadelesi verdi, şimdi de veriyor. Bizler de ‘yanı başından’ tüm bu olan biteni izliyor ve doğrudan etkileniyoruz. Tüm bu yaşanan gelişmelerin neye, nereye evrileceğini hep birlikte, yaşayarak göreceğiz. Güzel, özgür, demokratik ve adil günlere...


Dipnotlar

  1. Zeynep Rakipoğlu, “İstanbul Ünivesitesi, İmamoğlu ve 27 kişinin diplomasının iptaline karar verdi,” Anadolu Ajansı, 18 Mart 2025, https://www.aa.com.tr/tr/gundem/istanbul-universitesi-imamoglu-ile-27-kisinin-diplomasinin-iptaline-karar-verdi/3513284.; Euronews, “İBB’ye operasyon: Ekrem İmamoğlu dahil 100’den fazla kişiye gözaltı kararı,” Euronews, 19 Mart 2025, https://tr.euronews.com/2025/03/19/ibbye-operasyon-ekrem-imamoglu-dahil-100-kisiye-gozalti-karari
  2. Berk Esen, Şebnem Gümüşçü ve Hakan Yavuzyılmaz. Türkiye’nin Yeni Rejimi: Rekabetçi Otoriterlik, İstanbul: İletişim Yayınları. 2023.
  3.  Euronews, “YSK, İstanbul’da seçimlerin iptal edilip yenilenmesine karar verdi,” Euronews, 6 Mayıs 2019, https://tr.euronews.com/2019/05/06/ysk-istanbulda-secimlerin-iptal-edilip-yenilenmesine-karar-verdi-ekrem-imamoglu-ak-parti
  4.  Independent Türkçe, “İmamoğlu’nu ziyaret eden Özel: 19 Mart sivil darbe girişimi, milletin iradesiyle engellendi,” Independent, 25 Mart 2025, https://www.indyturk.com/node/755826/haber/i%CC%87mamo%C4%9Flunu-ziyaret-eden-%C3%B6zel-19-mart-sivil-darbe-giri%C5%9Fimi-milletin-iradesiyle
  5.  Gülsen Solaker, “DEM Parti’den gözaltılar ve süreç arasında ince siyaset,” DW, 20 Mart 2025, https://www.dw.com/tr/dem-partiden-g%C3%B6zalt%C4%B1lar-ve-s%C3%BCre%C3%A7-aras%C4%B1nda-ince-siyaset/a-71987253
  6.  Tuvan Gumrukcu, “Turkey could be vital partner as Europe, Ukraine seek new security framework,” Reuters, 13 March 2025, https://www.reuters.com/world/europe/turkey-could-be-vital-partner-europe-ukraine-seek-new-security-framework-2025-03-13/
Bu haber toplam 1009 defa okunmuştur
Gaile 517. Sayısı

Gaile 517. Sayısı