18 yıl geçti, hâlâ para yok!
Bacanın önündeki ana yoldan geçiyorsunuz… 100-200 metre kadar yol boyunca sanki güneş tutulması yaşanıyormuş gibi hissediyorsunuz. Hani hava kararır, farklı, gümüşi bir renk alır ya… Ona benzeyen bir olay.
Teknecik Elektrik Santrali’nd
Bacanın önündeki ana yoldan geçiyorsunuz… 100-200 metre kadar yol boyunca sanki güneş tutulması yaşanıyormuş gibi hissediyorsunuz. Hani hava kararır, farklı, gümüşi bir renk alır ya… Ona benzeyen bir olay.
Teknecik Elektrik Santrali’nden söz ediyorum. Üretimin daha da arttığı, en yüksek kapasiteye çıktığı bugünlerde bacadan daha da kara dumanlar çıkıyor. Yapıldığı yıl tepkiler üzerine bacadan çıkan zehirli gazlar uzaklara gitsin diye baca yüksek tutulmuştu. Ancak ağır gazlar hemen çıkıştan itibaren yere inmeye başlıyor. Ve ortaya az önce aktardığım durum çıkıyor. Düşünün; siz oradan arabayla birkaç saniyeliğine geçiyorsunuz. Ya o bölgede yaşayanlar… Ya oradaki canlılar… İnsanı, ağacı, otu, böceği, hayvanı… Bu zehri her gün içlerine çekiyorlar. Onların halini düşünün bir de…
***
Santralin kurulma yılına döndüğümüzde; 1993 yılı… Santral kurulurken Yeşil Barış Hareketi tehlikeye dikkat çekmişti, Santralin bacasına filtre takılması için çaba göstermiş, eylemler yapmış ama fayda etmemişti. Zaten ülkemiz yönetimleri açısından genelde ‘bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkma’ alışkanlığı olduğu için fazla dikkate alınması beklenemezdi. Bu dikkate almamanın bir gerekçesi olarak da bildiğiniz gibi hep ‘maliyet’ öne sürülüyordu. Bugün hâlâ o ‘maliyet’ konusu gündemde… Ama aradan 18 yıl geçti.
***
Tekrar o yıllara döndüğümüzde Yeşil Barış Hareketi’nin 1988 yılında kurulmasına da değinelim. Neden? O zamanın ‘çevre’ kavramına bakışını anlayabilmek için… O yıllarda çevreyle ilgili bir örgüt kurmanın çok da akıllıca algılanmadığını, safça, başka yapacak bir işi olmayanların ‘oyalanmak’ için kurdukları bir örgüt olduğu şeklinde değerlendirmeleri aldığımızı hatırlatmalıyım. “Şimdi bu kadar sorun varken nedir ama bu çevre örgütü?” sorularını sürekli duymuştuk, bu ilginç! sorulara yanıt vermeye çalışmıştık. Yani işte bu santral kurulduğunda ve bacaya filtre istediğimizde ‘çevre’ kavramıyla ilgili anlayış bu düzeydeyken ‘bacaya filtre isteminin’ ciddiye alınması gerçekten safçaydı! galiba…
***
O zamanlar bu dikkate alınmayan talebimizi yine fırsat buldukça dillendirmiş, defalarca yazmış, hatırlatmıştık. Dediğim gibi aradan 18 yıl geçti. Şimdi bacaya filtre talebiyle ilgili demeçler, yazılar çoğaldı. Artık fark edildi. Geç de olsa fark edilmesi güzel. Tehlike artık gözle görünür boyuta geldi. Nasıl görünmesin ki? Anlattığım gibi güneş tutulmasını andıran bir manzara var bacanın altında… Bu sadece bacanın altı değil, bacadan çıkan dumanın gidip yere düşeceği veya dağılacağı yere kadar oluşan bir durum bu ve bu durum da sadece işin görünen kısmı… Bir de görünmeyen kısmı var.
***
Daha yeni yeni görünmeye başlayan ve şimdi fark edilen! tehlike 18 yıldır hayatımızda… Filtrenin maliyetiyle ilgili Bakan’dan ve Çevre Dairesi’nden çelişkili rakamlar gelse de bu maliyetin 18 yılda mahvettikleriyle kıyaslanması bile abesle iştigalden öteye gidemez. Şimdi zehirlenenler var, yok olan doğa var, 18 yıldır bu zehri içine çekenler var, bu sürede hastalananlar ve daha hastalanacak olanlar var. Biz hâlâ maliyet hesabı yapmaya devam edelim!
***
Hep Teknecik Santrali’ni konuşuyoruz ama Kalecik’te de özel şirketin işlettiği santral var. Orada filtre var ama kullanmadığı için ödediği ceza daha makul olduğu için cezayı ödemeyi tercih ediyor şirket… Buna da mı yapacak bir şey yok. Hükümet bir şey yapmak istiyor mu yoksa ‘kulak veya kulaksızlık’ hikayesi onlara da hoş mu geliyor!
***
Az gelişmiş ülke olmanın ve özellikle KKTC olmanın bazı zorunlulukları var tabii! Popülizmden dolayı her ay ödemek zorunda kalınan maaşların ödenmesi hep ilk planda olduğundan santralin bacasına filtre takmak gibi bir ihtiyaç hep planlamaların (eğer varsa) sonlarında kalmıştır. Ama bunu Beşparmaklar’a ‘tünel’ yapmayı planlayan Türkiye hükümeti de planları arasına katmadı. “Yatırım yapmadığımızı, gelecek nesilleri borç altına soktuğumuzu” söyleyen Büyükelçi Akça bile bu santrale bir filtre düşünemedi. Ne yazık!