1940 – 1958… Kıbrıs’ta sendikacılık 18 yıllık kapalı dönem…
1940 – 1958… Kıbrıs’ta sendikacılık 18 yıllık kapalı dönem…
Neriman Cahit
• Kıbrıs’ta ‘Örgütlü Sendikacılık’ 1920’lerde, ‘Kıbrıs Komünist Partisi (K.K) tarafından 1920’lerde başladı…
• K.K.Partisi Yönetim Kurulu üyesi: Andreas Ziartides öncülüğünde:
• “Kıbrıslılar İşçi Federasyonu: PEO – ki, ilk sendikadır ve çok sayıda “Türk Üyesi” vardı)… (Bir Federasyon çatısı altında, güçlü bir örgütlenmenin ilk adımını attılar.)
• PEO’nun bu etkinliğini kırmak için, ‘sağ görüşlü’ bir sendika: SEK (Kıbrıs İşçileri Federasyonu) isimli, görevi ‘grev kırıcılığı’ olan bir sendika daha kuruldu. (Türk üyeleri azdı.)
• Örgütlenme devam etti:
Ve, Latin – Maronit ağırlığında, bağımsız bir ‘İşçi Birliği’ kuruldu: PAOS…
Ve akabinde aynı tanımlarda: Bir işçi Federasyonu olarak:
• DEOK: ‘Demokratik İşçi Federasyonu’ yerini aldı…
1968 VERİLERİNE GÖRE…
• Kıbrıs’ta sendikalı işçi sayısı: 67000
• PEO = 35500
• SEK = 17000
• Türk Sen = 3500
• PAOS = 1000
• DEOK = 1000
***
Kırsal Alan İşçileri:
• Kıbrıs Çiftçiler Sendikası – E.K.A…
TÜRK TARAFINDA
• Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu (1954)
• AKEL – 1943’te kurulmuş…
• (1944 yılında, İngiliz Ordusunda savaşa katılanların kurduğu: EKA’nın Kıbrıslı Türk olarak çok üyesi varmış.)
MADEN GREVİ…
• 13 Ocak, 1948, PEO’nun çağrısıyla (5) günlük – Amerikan Şirketi: Cyprus Mines Corporations – Skoryadisa’da yer alan “Maden Grevi” Kıbrıs’ı, savaşlar kadar sarsmıştı…
• Bunu takiben: 9 Şubat 1948’de, Kıbrıs’ın her yerinde genel greve gidilmiştir…
• Bu suretçe: SEK, Şirketle birleşerek grev kırıcılığı yapmış… Kanlı geçen grevde, yüzlerce Kıbrıslı Türk işçisi, mücadele vermiştir.
Dinamitlerin ve bombaların patladığı bu grev, 17 Mayıs 1948’de sona ermiştir…
Ama…
PEO üyesi birçok işçi, işinden olmuş…
Şirket ise 1974’e kadar PEO’yu tanımak istememiştir…
Sonuçta: Şirket, SEK’in yardımıyla grev i kazanmıştır…
***
Bu dönemde, ilk kez, Kıbrıslı Türk Liderliği, Türk üyelerin PEO’dan ayrılması için çağrı yapmıştır
• Grevden hemen sonra PEO, 26 Ağustos 1948’de, ‘İnşaat işçileriyle’, birlikte yeni bir greve gitmiş… Şirket, isteklerini reddederek, grevi, kanlı bir şekilde bastırmaya girişmiş… Hükümetin de devreye girmesiyle birlikte, ‘PEO İdarecileri’ yedişer yıl hapis cezası almış…
TÜRKLERİN KATILIMI…
Bu, örgütlü mücadeleye, 1943’de “Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu” da katılıyor… Ama bu katılım, politik değil, ekonomiktir ve örgütlü mücadeleye dayanıyordu…
***
1 Nisan 1955’te, EOKA ilk bombayı patlatıp, ‘ENOSİS’ hareketini başlattığında…
PEO, bir bildiri yayınlayarak: Türk ve Rum toplumlarını bu hareketin koparıp ayıracağı konusunda bir bildiri yayınlamıştır!!!
O YILLARDA…
O yıllarda, K.T.İşçi Birlikleri Federasyonu, ‘Niyazi Dağlı’ yönetimindeydi….
Türk liderliği ise, ona, bir ‘Komünist’ gözüyle baktığından hiç destek vermiyordu…
Aslında Türk Liderliği, “Sendikal Hareketin” kendisini de sevmiyor, yaşamasını istemiyordu… Böyle olunca, ‘PEO’ ile işbirliği (ayakta durmak için)… ‘1955 – 57 Olaylarını’ Uzun Yolda, Kıbrıslı Türk ve Rum işçiler birlikte protesto ediyordu…
***
Bu bağlamda, K.T.Liderliği, İşçi Hareketini kontrol edebilmek için yeni bir “Örgütlenmeye” girişir…
Hasan Şaşmaz ve Fuat Adil aracılığıyla, köyler, tek tek gezilip: “Türk İşçi Sendikalarının” temeli atılmaya başlanır…
Böylece, 1958’de, Lefkoşa’da, Kongre’ye çağrı yapılır. Bu çağrının altındaki imza: Hasan Şaşmaz’dır…
Politik baskılar sonucu, Niyazi Dağlı gelememiştir…
***
Bu konuda baskılar artar… Ve,
PEO’ya üye olma = Rum olmakla eşit sayılacak bir tehdide dönüşür…
Ve, bu defter de kapanır…
Her iki topluma – ama özellikle bize - çok ağır diyetler ödeterek…
-----------------------------------------------------
SU ÇEŞMEYDİ OL ZAMANLAR…
Bu öykü, yüreğinde hala masmavi bir su sesinin serinliğini ve büyüsünü taşıyanlara adanmıştır…
• Su çeşmeydi ol zamanlar
Katıksız bir hayat iksiri
Sevgiydi, serinlikti…
Sarı yaz sıcağına, kıtlığa inat
Bölüşmekti…
Bir dilleri vardı şırıl şırıl…
Büyülü bir masal gibi
Akıp giden
Mavimsi bir mırıltıydılar…
Dinlerdik…
Neler anlatırlardı bize
Neler…
Su kutsaldır, sonsuzluktur, hayattır
Bir çeşmeye başını dayayıp
Kana kana içtiğinde duyarsın
Dosttur… Candaştır…
Candaşımız… Dostumuzdular…
Ama, kıymetlerini bilmedik
Bilemedik…
Pek çok şeyi unuttuğumuz gibi…
Kurudular… Çekildi suları
Artık en iyi dostları
Çevrelerini saran ısırgan otları…
Şimdi bir köşede
Sevdiği çekip gitmiş
Gözpınarları kurumuş birer gelin gibi
Ağıtlar saklı susan dillerinde…
Suskun birer bilge gibi duruyorlar…
Sararıp solmuş bir ipek kozasının
Çerçevelediği, hayal meyal seçilen
Solgun birer resim…
Tavan arasında unutulmuş eski bir kilim…
Kolu kopmuş bir bebek
zamanı çoktan unutmuş bir saat
gibi bir kenarda duruyorlar…
Ne su şırıltıları
ne de üstlerine kazınan onca anı…
Eski günlerden kalma yorgun
birer yürek gibi
ölümü bekliyorlar…
II
Ama, yüreğinizle bakın… Göreceksiniz
hâlâ bir şeyler bekler gibidirler…
Sanki, elinde iki tenekeyle
bir kadın gelecek… Su doldurup
biraz sonra çamaşıra duracak…
Bir çocuk usandığı Baf sakızını
usulca taşına yapıştıracak…
Ve yandaki ağaçta bir serçe
sabırla sırasını bekleyecek…
III.
Artık, ne ağaç kaldı
ne de kuş
Su taşımıyor kadınlar çamaşıra
Sokaklarda sesleri kayboldu…
Evlere gömüldü çocuklar…
Sanki bir şeyler alındı elimizden…
Artık, her şeyimiz gibi onlar da
Hüzünlü bir düş ve masaldırlar…
O masalın birer parçasıyız biz
Suyu kurumuş birer çeşmeyiz…
Suyu kendinden utandıran
Kupkuru bir tenhalığız artık…
Tenhalığımızda saklı utancız…
Kimler geldi… Kimler geçti…
Kimler kazıdı adını kerpiç duvarlara
Kimler susuz birer çeşme gibi
Kurudu… Sustu…
Ve kimler hala
Taşlarına usulca oturup
Kendilerini dinleyecek
Bir yürek bekler…
Yıllardır daldıkları o derin
Uykudan…
Bir silkelenseler…
Kimbilir… Neler anlatacaklar…
Neler…
Neriman CAHİT