1963 kaybı Kıbrıslıtürkler için, Yeri’de yeni kazılar...
Kayıplar Komitesi’nin gerek 1963-64, gerekse 1974 kaybı Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerini aradığı kazılara kesintisiz biçimde devam edilirken, geçtiğimiz günlerde Lefkoşa’nın güneyindeki Yeri’de (Geri), 1963 kaybı bazı Kıbrıslıtürkler’in gömü yerinin arandığı yeni bir kazıya başlandığı öğrenildi.
Lefkoşa’nın dışındaki Yeri köyünde bazı Kıbrıslıtürkler’in 1963-64 döneminde bazı Kıbrıslırumlar tarafından yollardan alınarak “kayıp” edilmiş oldukları yönünde çeşitli tanıklıkları, bu sayfalarda seneler önce yayımlamıştık. Bazı şahitlerle birlikte, Yeri’de de, Çeri’de de (Tseri) çeşitli olası gömü yerlerini Kayıplar Komitesi yetkililerine birkaç kez göstermiştik. Yeri’de ilk tanıklıklardan birisinde yaşlı bir adam ölürken evlatlarına, kendi tarlasına bazı Kıbrıslıtürkler’in gömüldüğü yönünde ifade vermesiydi. Aslında adamın olayla ilgisi yoktu ancak Kıbrıslıtürkler’i kaçırıp onları öldürenler, adamın ifadesine göre, kendi tarlalarından birindeki bir kuyuya bu Kıbrıslıtürkler’i gömmüşlerdi. Bu konuda bu ifadeyi vermiş olan yaşlı adamın oğlu ve dönemin Kayıplar Komitesi yetkilisi, rahmetlik Ksenofon Kallis’le bu adama ait tarlalarda araştırma yapmaya gitmiştik... Yine bir diğer şahidimiz, yol kenarında bir tarla içerisine bazı Kıbrıslıtürkler’in öldürülerek gömülmüş olduğu yönünde bildiklerini bizimle ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmış, Yeri’de, Çeri’de (Tseri) ve bu köylerin dışındaki bazı arazilerde, çeşitli olası gömü yerlerini göstermişti. 1963-64 döneminde bir otobüsle Lefkoşa’dan Baf’a gitmekte olan bazı Kıbrıslıtürkler bu bölgelerde kaçırılarak “kayıp” edilmişlerdi... Cambazlık yapmakta olan bir Kıbrıslıtürk de, Girneli bir kasaba ait sürmekte olduğu arabayla kaçırılarak Yeri’de öldürülmüş ve “kayıp” edilmişti. Arabası da günlerce Yeri’de kalmıştı... Gazetemiz yazarlarından, 1996’da evinin önünde öldürülmüş olan rahmetlik Kutlu Adalı’nın amcası olan Ahmet Mehmet Dubara, böylece Yeri civarında “kayıp” edilmişti. Girneli bir kasap için Lurucina’ya hayvan almaya gitmekteydi ve sürdüğü araba da Girneli kasaba ait arabaydı. Bu araba da sonradan “kayıp” edilmişti. Genellikle bu dönemde “kayıp” edilen arabalar, başka renge boyanıyor ve ya birceez askeri birliğe veya tetikçilik yapmakta olan bazı Kıbrıslırumlar’a veriliyor, araba kaydı da değiştirilerek bazan farklı isimler adına kaydedilip başka plakayla kullanılmaya devam ediliyordu. Girneli kasaba ait arabanın torpido gözünde kasabın kimlik kartı kalmıştı, bu kimlik kartını bulan Yerili Kıbrıslırum çocuklar, bunu köye götürmüşler, Girneli kasabı tanıyan yaşlı bir Kıbrıslırum çift ise, onun öldürülüp “kayıp” edildiğini sandıkları için günlerce üzülmüşlerdi. Ardından ilerleyen yıllarda sözkonusu Girneli kasapla tesadüfen karşılaştıklarında çok şaşırmışlar ve kendisine bu hikayeyi nakletmişlerdi. Biz de bu hikayeyi bu sayfalarda kaleme almıştık...
KAZILARDA SON DURUM...
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle:
*** Stilli/Mutluyaka: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Korkuteli-Mutluyaka (Gaydura-Stilli) arası bir tarlanın kenarında gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Afanya/Gaziköy: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un bölgedeki eski ağılların arasındaki kuyulara atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmalarına devam edilmektedir.
*** Atlılar/Aloa; MNI:0 1974 yılında Atlılar toplu mezarındaki 37 Kıbrıslıtürk, Atlılar Köyü'ndeki Şehitliğe taşınmıştır. Atlılar şehitliğindeki kalıntıları kimliklendirmek amacıyla başlatılan kazı, mezar alanındaki çalışma alanının güvence altına alınmasi için gerekli hazırlıklar ile sürdürülülmektedir.
*** Lurucina/Akıncılar (Askeri bölge): 1964 kaybı iki Kıbrıslırum'un iki tarla arasındaki ohtoda gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmalarına halen devam edilmektedir.
*** Lapithos/Lapta: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Laptadaki eski L.A. Otel yanındaki efkalipto ağaçlarının altında gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.
*** Strovulo: 1963/64 kaybı bir grup Kıbrıslıtürk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmalarında kuyunun tabanını kontrol etmek için ekstra çalışmaların yapılmasına karar verilmiş ve gerekli hazırlıklar tamamlanana kadar kazı beklemeye alınmıştır.
*** Geri/Yeri: 1963/64 kaybı bir grup Kıbrıslıtürk'ün zeytin ağaçları arasında tarlanın ortasında gömülü olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmalarına başlanmıştır.
Biz de kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...
Atlılar'daki kazı sürüyor...
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞME KONUSUNDA KIBRIS’TA NELER YAPILIYOR?...
“ENOSİS’e karşı çıkan Adamandos, özyönetimden yanaydı...”
George Kumullis
(Okurlarımıza not: Geçtiğimiz günlerde AKEL, Adam Adamandos’u anarak onun “itibarını iade eden” bir etkinlik düzenledi ve onu onore etti.. Adamandos, hiç kimsenin cesaret göstermediği dönemlerde ileriyi görebilen bakışıyla bir AKEL yetkilisi olarak AKEL’in politikalarını eleştirmiş ve ENOSİS’i destekleme politikasına karşı çıkarak, bunun yerine Kıbrıslılar’ın özyönetimini savunmuş ve bunun üzerine partiden uzaklaştırılmıştı. “Adam Adamandos’un mirası” başlıklı bir makale kaleme alan çok değerli arkadaşımız George Kumullis’in bu yazısı geçtiğimiz günlerde POLİTİS gazetesinde Rumca olarak yayımlanınca, kendisinden bu yazıyı İngilizce’ye çevirmesini rica ettik. Bizi kırmayarak oturup yazısını çevirdi. Biz de geçmişle yüzleşme konusunda atılmış olan bu adımı değerlendiren bu yazıyı okurlarımız için İngilizce’den Türkçe’ye çevirdik. George Kumullis arkadaşımıza çok teşekkürler... S.U.)
“Britanyalı gazeteci-yazar (1903-1950) George Orwell, ‘Global yalanlar çağında, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir’ diye yazmıştı.
Önceki gün, Mağusa Belediyesi Kültür Merkezi’nde AKEL, Kıbrıs’ın önde gelen kişilerinden Adam Adamandos’u (1904-1959) onore etti. Adamandos, AKEL’in kurucu üyelerinden biriydi fakat ENOSİS’i değil de özyönetimi dsavunduğu için partiden atılmıştı. 1943, 1946 ve 1949 yıllarında Maraş Belediye Başkanlığı’na seçilmişti.
AKEL ile Adamandos çatışmasını anlayabilmek için en azından İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermiş olduğu 1945 yılına kısaca bakmalıyız. O sene Büyük Birtanya’da seçimler yapılmış ve Britanya tarihinde ilk kez bir sosyal demokrat parti, yani İşçi Partisi sürpriz bir zafer kazanmış ve rahatlıkla seçimleri kazanmıştı. Aralık 1945’te ise prestijli Manchester Guardian gazetesine verdiği demeçte İngiltere Dışişleri Bakanı Ernest Befin, solcu bir partinin elbette yavaş yavaş dekolonizasyonu desteklemek durumunda olduğunu belirtmişti.
1947 yılında Hindistan ve Pakistan’a, Seylan’a (şimdiki Sri Lanka) ve Myanmar’a (Burma) ise 1948 yılında bağımsızlık tanınmış ve bu dekolonizasyon (sömürgelerden kurtulma) süreci 1962 yılına kadar devam etmişti. O dönemden sonra hiçbir sömürge, kendi iradesi hilafına sömürge olarak kalmamıştı. Toparlarsak, Kıbrıs’ın da eninde sonunda kan dökmeksizin bağımsızlığını kazanacağını anlamak için, allame-i cihan olmak da gerekmezdi.
1948 yılında İşçi Partisi, Lefkoşa’da bir danışma konferansı düzenledi, buna “Consultative Assembly” yani “Danışma Meclisi” adı verilmişti, amaç da yeni ve daha liberal anayasayı uygulamaktı, Adamandos da bu süreci güçlü biçimde desteklemekteydi. Gerçek bağımsızlığımızı kazanmamız için herhalde bize tanınmış olan en iyi fırsat da buydu. Parlamento 22 üyeden oluşacaktı – 18 Kıbrıslırum ve 4 Kıbrıslıtürk’ten... Kıbrıslıtürkler, milletvekillerinin yüzde 18’ini oluşturacaktı (4/22) – ki bu, Kıbrıslıtürk nüfusun tam oranı idi. Ve bu yeni anayasada, ayrı çoğunluklar ve vetolar da öngörülmüyordu! Kıbrıslıtürkler yalnızca bir azınlık olarak (toplum olarak değil) tanınmaktaydı. Elbette bu Anayasa, sınırlı bir özyönetim öngörmekteydi çünkü yürütme yetkisi İngiliz valinin elinde olmaya devam edecekti.
Ne yazık ki liderliğimiz (Makarios), o dönem Britanya İmparatorluğu’nun dağılma aşamasında olduğunu kavramamıştı ve tıpkı Malta, Bahreyn, Katar ve düzinelerce diğer Britanya sömürgesine olduğu gibi, kısa süre içerisinde Anayasa’yı dönüştürerek tam bir bağımsız devlete sahip olma potansiyeli olduğunu anlayamamışlardı.
Bu Anayasa Kıbrıslıtürkler tarafından kabul edilmiş (!) fakat Kilise ve “Ulusal Fraksiyon” tarafından reddedilmişti.
Başlangıçta AKEL bu düşünceyi desteklemişti fakat Yunanistan Komünist Partisi lideri Nikos Zahariadis’le danışmaları ardından, 180 derecelik bir dönüş yaparak ENOSİS politikasını kabul etmişti.
1949’daki parti kongresinde yeni Genel Sekreter Ezekias Papayuannu şöyle demişti: “Her zaman ve her yerde Yunanistan’la ENOSİS’i talep edeceğiz. Herhangi bir Anasal öneriyi reddedeceğiz!” (30 Ağustos 1949 tarihli “Yeni Demokrat” gazetesine bakınız...)
Adamandos, Yunan hükümetinin İngiltere’yi gücendirmemek için Yunan hükümetinin, Kıbrıslılar’ın ENOSİS arzusuna tümüyle kayıtsız kaldığı bir dönemde katı bir ENOSİS çizgisi izlenmesine karşıydı. Adamandos, güçlü biçimde özyönetimi savunuyor ve Danışma Meclisi’nin terkedilmesine de karşıydı çünkü ona göre ENOSİS için mücadele iki toplum arasında çatışmaya yol açacak, bu da ulusal bir felaketle sonuçlanacaktı...
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Kıbrısta açık fikirli ve geleceği öngörebilen akıllı bir insan varsaydı, o da Adamandos idi. ENOSİS için silahlı mücadele planlandığı yoğun bir kampanya atmosferinde, ENOSİS’in peinde koşmanın milli bir felaketle sonuçlanacağını ve “Kıbrıs’ın servi ağaçlarıyla dolup taşacağı” yani mezarlıklarla dolup taşacağı yönünde uyarı yapan tek kişiydi...
Ne yazık ki söyledikleri kehanet gibiydi... Ne yazık ki onu hiç dinlememişler ve tam tersine AKEL onunla şiddetli bir kavgaya girişmiş ve 1952 yılından onu partiden atmışlardı.
Bu büyük insandan neler öğrenebiliriz?
BİRİNCİSİ, milli konularda duygusallık ve maksimalizmle değil, Realpolitik yani gerçek politikalarla hareket etmeliyiz – kısacası soğukkanlı bir mantıkla ve varolan koşulları gözeterek, o anki ihtiyaçlara bakarak, ideolojik engeller olmaksızın, bazı kazanımlar elde etme hedefiyle hareket etmeliyiz. Hem dini, hem de siyasi liderlik ENOSİS hedefini ortaya koymuştu, buna ulaşmak mümkün değildi, Kıbrıslıtürkler’le Türkiye’nin varlığını tümüyle görmezden gelmekteydi bu politika ve bu politika yüzünden yurdumuzun yarısını kaybettik. Ne yazık ki bugün bile Bizans ideolojisinin mirasçıları ve milli histeri, Kıbrıs konusunun rasyonel ve soğukkanlı biçimde ele alınmasını havaya uçurur vaziyettedir.
İKİNCİSİ, AKEL, 1948’de ENOSİS politikasını desteklerken, parti çıkarlarını, milli çıkarların üstünde tutmuştur. Bu iddia benim değildir, Ezekias Papayuannu, “Hayatımdan hatıralar” başlıklı kitabında bunu itiraf etmektedir.
Papayuannu, kelimesi kelimesine, bize şöyle demektedir: “O günün koşullarında Parti’nin ENOSİS çizgisini terketmesi demek, halktan izole olmasını getirecekti...”
Elbette adil olmak gerekirse, Kıbrıs’ın siyasi tarihi de milli çıkarlara karşılık parti ya da kişisel çıkarların öne çıktığı pek çok örnekle doludur...
ÜÇÜNCÜSÜ, Adamandos (yaşamış olsaydı), işgal altındaki Kıbrıs’ın “kurtuluşundan” yani 40 bin Türk askerinin zorla adadan atılmasından söz eden Başpiskobos ve kumpanyasının, politikayla ne kadar alakasız olduklarını düşünecekti... Belki de onların aklındaki şarkı, Pontuslu Rumlar’ın Konstantinopol’ün (İstanbul’un) düşüşü ardından söyledikleri şarkı vardır:
“Bizans alınmış olsa da, yine de çiçeklenip çok şey getiriyor...”
Ancak işgal altındaki bölgeler ne zaman çiçek açacaktır? Nasıl çiçekleneceklerdir? Ve bize neler getirecektir?
(George Kumullis’in POLİTİS gazetesinde 23.9.2023’te Rumca olarak yayımlanan yazısını kendisinin çevirdiği İngilizce metinden Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)