1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “1963 olayları bir travmaydı ve gençlik bu müzik türünü iyileşmek için kullandı...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“1963 olayları bir travmaydı ve gençlik bu müzik türünü iyileşmek için kullandı...”

A+A-

Ulus Irkad

Geçtiğimiz Cumartesi günü MASDER, aslında sadece Mağusa’yı değil, tüm Kıbrıslıtürk müzik tarihini de ilgilendiren bir olayı ele aldı. 1963 olaylarıyla öncelikle Bayrak Kuartet, Güryeller, Feveranlar, Kareler, Fırtınalar ve ondan sonra tüm adaya yayılan Pop Müzik akımıyla, Baf’ta 1967 yılında kurulan Baf Rintler, Martılar, Dalgalar ve daha nice topluluğun kurulduğu 1963 çarpışmalarından sonra, Kıbrıslıtürk enklavlarında patlayan ve adeta bir 1968 sosyal devriminin parçası olan müzik gruplarının nostaljisi yaşanıldı.

 

1963 OLAYLARI BİR TRAVMAYDI...

Özellikle niye Pop Müzik ve Kıbrıslı Türk Gençleri niye bu akıma meyletti? Sosyolojik ve de psikolojik olarak ele alırsak, 1963 olayları bir travmaydı ve gençlik bu travmadan kurtulmak için bu müzik türünü bir terapi, bu travmadan kurtulmak, iyileşmek için, içindeki kırılmayı bir şekilde kendince tamire yöneldi (Şuur altında tedavi olma isteği de olabilir,U.I.)

Bence bunun sosyolojik yanları da vardı çünkü dünyada da bu müzik önce “Rock” ismiyle patlarken, daha sonraları da 1968 gençlik sosyal devrimi olarak tarihe geçecek ve tüm dünyayı etkileyecekti. Rock’tan Pop Müzik olarak isim alması aslında 1968 sosyal devrimiyle bütünleşerek, o sloganlar çerçevesinde, anti-savaş, anti sömürü, demokrasi ve de özgürlük olarak, pop müziğin mesajlar vermesiydi. Beatles’lar da bu konuda halka yönelik, bu barışçı mesajları veren gruplardandılar. John Lennon’un yaptığı besteler aslında bu sloganlar çerçevesinde dünyaya barış çağrısı yapmaktaydı (Bk. Imagine.)

 

EVRENSEL HAREKETE YÖNELİŞ...

Gettolar içine kapanan bu gençlik niye bu müziğe yöneldi? Bilhassa bu topluluklarda yer alan gençler Türkiye’ye eğitim için gittiler ve bu sosyal patlamada öncü rol oynayan, oradaki gençliğin dünyayı değiştirmeye yönelen hareketinde yer alacaklardı. 1963 ve 1964’ü yaşayan bu gençliğin böyle bir evrensel harekete yönelmesi veya katılması, aslında Kıbrıslıtürkler’in 1963 ve 1974 yılında kapalılığına da zıttı, çelişkiliydi ama olumlu olan tarafı Kıbrıslıtürkler 1963 gibi bir olayı yaşarken, kendilerini uluslararası bir akımın veya akımların, sosyolojik, psikolojik, kültürel ve de politik olarak tarafında görmekteydiler. Bunda da Kıbrıslıtürklerin bir yanının da çok kültürlü  olması, önemli bir rol oynamış olabilir miydi? Şu soru da sorulabilir; Niye Kıbrıslırum toplumu içinde Kıbrıslıtürklerde görülen bu Pop Müzik Grubu kurma yaygınlığı bu kadar etkili değildi? (Grup elemenlarıyla ayrı ayrı konuşarak bu konuda bilgilerini aldım,U.I.) Bence bunun oldukça araştırılması ve sosyolojik, tarihsel, kültürel olarak da ortaya çıkarılması gerekir. Çünkü bir savaş geçiren bu gençlik, kendini evrensel olan ve de bugün terapi olarak da benimsenen bir müzikle iyileştirmeye çalışıyordu. Bu noktayı burada bırakalım ve Cumartesi günkü sunuma dönelim...

 

MAĞUSA’YA 60 YIL ÖNCE MÜZİKLE EMEK VERENLER...

He zamanki gibi tanıtımı Sayın Rıfat Yalınç yaptı. “Nostaljik bir gün için buraya geldik” diyen Yalınç, bir zamanlar Mağusa’da kurulan topluluklarda eleman olanları bizlere tanıttı. Apaçilerin, Damlaların, Feveranların ve de Motiflerin hayatta kalan elemanları şu anda önümüzde duruyordu. Tokay Kerem, Zafer Usman, Mustafa Karagözlü, Ferhat Yolcusu, Ayhan Sahir, Mehmet Ersen Akbay ve Altan Harmani bizlere eski günleri ve de 1963 sonrası müzik çalışmalarını anlatmaya başladılar.

 

MÜZİSYENLER ANILARINI ANLATIYOR...

Altan Harmani:

Sancaktar’ın emri ile ilk müzik çalışmalarını başlatıp, yılbaşında arkadaşları ile görev alan Harmani, Damlalar Grubu’nu kurduklarını, 1965-66 yıllarında üslerde konser verdiklerini, köylerde düğünlere katıldıklarını anlattı.Bu arada Mağusa’da Hasan İskeleli’den büyük yardım gördüklerini de vurguladı.

Mehmet Ersen Akbay:

Zeki Taner Bey’in kendisine etkisinin çok büyük olduğunu, müziğe akordiyonla başladığını, Firdevs hanımın lise çağlarında kendisine büyük katkısı olduğunu da belirtti. Çocukken Mağusa’da, Türk topluluklarının olmadığını, bunun bayağı sıkıntısını da çektiğini belirten Ersen Akbay, Damlalar, Apaçiler ve Bozoklardan bize bilgiler verdi. Bu arada ben de bazı bilgiler vereyim...

 

MAĞUSA GRUPLARI HAKKINDA 1974 ÖNCESİ ANILARIM

Feveranlarda Ferhat Yolcusu’yu, Feveranlar Baf’ta konser verirken, bateri çalarken hatırlıyorum sempatik hareketleriyle bayağı göz doldurmuştu. Bu arada Baflılardan Rahmetli Savaş Mert’e bateri elde etmesinde yardımcı olduğunu, Baf’taki konserde de Baflıların tüm grupla beraber sevgisini kazandığını da çok yakından biliyor ve hatırlıyorum çünkü o anları hala hatırlamaktayım. Gene geçen ay ABD’de ölen Özcan abimiz de o 1967 yılında (1966 yılı da olabilir) Tarık Akan’a benzeyen uzun boyuyla, söylediği “Altın Tasta üzüm var” ve “Ağlarım” şarkılarıyla “Gazi Baf” seyircisinin veya halkının yanında Baf kızlarının da gönlünü kazanmıştı. Bu arada Motifler’den Gökmen Ahmet abinin bizim Baf Grubu- Baf Rintler Topluluğu’na samimi ve kardeş-abi yaklaşımlarını, yardımlarını, rahmetli babamla dost ve arkadaşlığını, Baf Rintler Topluluğu’nda ritim ve solo gitar çalan kardeşim Tema ile dost ve arkadaşlığını da unutamam. Gene Ersen abinin, 1971 Mağusa Festivali’nde en modern gitara sahip olup dikkat çektiğini, Gökmen abinin de çok sesli müzik yaptırarak, grupla birlikte  trompetle çok güzel şarkılar sergilemesini de unutamam. Gene Mağusa Çağrışımlar’ıyla, Kurultay Akbay, Metin İrfan ve de Çağrışımlar’ın unutulmaz solisti Ahmet Tekbıyık ile 13 Temmuz 1974 tarihinde Larnaka Festivali’nde buluştuğumuzu, konserlerde Rintler’le birlikte sahne alışlarını, Festival sonrası geceleyin Baf’a giderken biraz korku ile gidişimizi, gene 15 Temmuz 1974 Pazartesi günü, yani Festival’den iki gün sonra, Makarios’a darbe yapılarak, Kıbrıs’ın tarihinin değişeceği olayları yaşamamız da unutulamaz.

 

MAĞUSANIN MÜZİK ANILARINA DEVAM...

Aykan Sahir:

Küçükken babasının ud çalışından, bunun kendi müzik yaşamına etkisini anlatan Sahir, yılmaz Taner’in müzik yaşamındaki etkilerini, İskele Festivali’ne onur konukları olarak davet edilmelerini de bize anlattı.

Mustafa Karagözlü: “Kendimiz, müzik becerimizi genişletmek istiyorduk, müziğe olan tutkumuz vardı” diyerek okuldan başlayarak müzik hayatını bizlere anlatırken; Zafer Usman Hocamız da,  1965-66 yıllarındaki dönemi, MASDER’e davet edilmesinden dolayı gururlandığını, bu anıların kalıcılaşması için bir şeyler yapılması gerektiğini, Kent Müzesi için katkıda bulunmaya hazır olduğunu söyledi.

Tokay Kerem: Anıların ortaya konulmasıyla empati yapılmasına yardımcı olunduğunu, Ali Atakan’ın okuldayken kendisini resime yöneltmek istediğini ama onun müziğe merağının daha fazla olduğunu, o zamanlar okuldayken bandoda da görev aldığını anlattı; “Bana bunları hatırlattınız, her insan hatırlanmak istiyor, başka bir isteğimiz de yok” diyerek bu sunumdan çok etkilendiğini belirtti.

Bu sunum için MASDER’e,  Mağusa’da , dolayısıyla Kıbrıs’ta, 1963-74 yılları arasında müziğe, Kıbrıslıtürk ve Mağusa halkının 1963 travmalarını atlatarak ayakta kalmasına, iyileşmesine ve de bir eğlenme aracı bulup, zor günlerin geçmesine sebep olan tüm Mağusa’nın müzik elemanlarına teşekkür ederiz…

sayfa-17-fotograf-ekrem-bagcilarin-arsivinden.jpg
Fotoğraf, Ekrem Bağcılar'ın arşivinden...

sayfa-17-magusanin-muzik-hayatina-hizmet-vermis-olanlar-etkinlikte.jpg
Mağusa'nın müzik hayatına hizmet vermiş olanlar etkinlikte...


***  “Standing Together” (“Birlikte Durmak”) ile röportaj:

“İsrail ve Filistin'deki insanlar, kendi hükümetlerinden daha iyiler...”

Eli Haligua/AVLAREMOZ

AVLAREMOZ internet dergisinden Eli Haligua, İsrailli “Standing Together” (“Birlikte Durmak” isimli organizasyondan İdo Setter ile bir röportaj gerçekleştirdi. İdo, bölgede 100 gündür süren savaşı ve bölgede kalıcı barış için bir an önce adım atılmasının gerekliliğini Avlaremoz’a aktardı. Oyun yazarı olan İdo Setter’ın “An Be An Kan” isimli oyunu 2016 yılında Türkiye’de de sahnelenmişti.

 

***  Sizi tanımayanlar için Standing Together hakkında bilgi verebilir misiniz? Ne zaman kuruldunuz ve kurulduğunuz zaman öncelikli amaç neydi? Ayrıca üye sayınızı da merak ediyorum. Şu anda Filistinlileri ve İsrailli Yahudileri bir araya getirebiliyor musunuz?

Standing Together 2015 yılının sonunda barış, eşitlik, sosyal ve iklim adaleti için kuruldu. Kurulduğu zamanki temel amacı İsrail toplumundaki farklı topluluklarla dayanışma içinde olmaktı: İsrailliler, Filistinliler, LGTBQ, Ruslar, Etiyopyalılar, Ortodoks Yahudiler, seküler Yahudiler. İsrail toplumu kendisini Sağ-Sol ekseninde bölme ve tüm farklı toplulukları bu kategorilerin altına koyma eğilimindedir. Biz tüm topluluklar arasında ortak çıkarlara dayalı bir işbirliği yaratmayı ve tabandan gelen popülist bir sol hareket oluşturmayı hedefliyoruz.

Hareketimizde yaklaşık 5000 üyemiz var (üye, aylık üyelik aidatı ödeyen ve hareketin faaliyetlerine katılan kişidir). Üyelerin yaklaşık üçte biri Filistinli.

7 Ekim’den sonra İsrail-Filistin dayanışması fikrinden bahsetmek daha zor ama bunun aynı zamanda çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu topraklarda yaşayan tüm insanlar için yeni ve daha iyi bir gelecek inşa etmek isteyen yüzlerce yeni üye hareketimize katıldığından, halk da bizimle aynı fikirde görünüyor.

 

***  Sosyal medya paylaşımlarınızda askeri operasyonun rehineler için bir çözüm olmadığını ve iki toplum için de güvenliği asla sağlamayacağını vurguluyorsunuz. İsrail’in gerçekleştirdiği intikam saldırıları 7 Ekim saldırısının acısını dindirecek mi? Çözüm olarak ne önerirsiniz?

Ne yazık ki bundan şüpheliyim. İntikam saldırıları sadece misilleme getirir ve sadece daha fazla korkuyu ve yıkımı besler. Üç ay önce olduğu gibi bugün de tüm rehineleri sağ salim geri getirmenin tek yolunun bir anlaşma yapmak olduğu açık. Bence 7 Ekim’de yaşanan büyük acı ancak iki şey gerçekleşirse dindirilebilir: Birincisi, İsrail hükümetinin rehinelere karşı görevini yerine getirmesi ve onları sağ salim geri getirmek için mümkün olan her şeyi yapması; ikincisi ise bizlerin, İsrail ve Filistin kamuoyunun, liderlerimizden güvenli ve barış dolu bir geleceğe doğru ilerlemelerini talep etmemizdir.

 

***  İsrail ordusu 7 Ekim’den beri bildiğim kadarıyla henüz bir rehineyi bile kurtaramadı, ancak Hamas’ın elindeki yüzlerce rehine diplomatik müzakereler yoluyla evlerine döndü. Sizin bu konudaki görüşlerinizi ve İsrail’deki Yahudi üstünlükçülerle olan mücadelenizi merak ediyorum?

Ateşkes ve İsrail-Filistin’in barış anlaşması gerçekleştirmesini talep etmenin bugünlerde yapılabilecek en vatansever şey olduğunu düşünüyorum. Bugün (14 Ocak) bu savaşın 100. gününe girmiş bulunuyoruz. Hamas tarafından 1200’den fazla İsrailli sivil öldürüldü. Çoğu masum sivillerden oluşan 20.000’den fazla insan IDF’nin Gazze’de kullandığı eşi benzeri görülmemiş ateş gücü nedeniyle öldürüldü. 130’dan fazla İsrailli sivil hâlâ esaret altında, sadece bir tanesi askeri operasyonla kurtarıldı.

Yüz binlerce Filistinli evlerini kaybetti. İsrail sağ kanadı önümüzdeki yıllar için savaş dışında ne öngörüyor? Hamas terör saldırıları dışında ne öngörüyor? Yüz günlük savaşın nelere yol açtığını gördükten sonra, askerî kaba kuvvetin güvenlik getireceği fikrinin doğru olmadığını ve buna karşı çıkmamız gerektiğini kesinlikle söyleyebiliriz. Güvenliği getirebilecek tek şey barıştır.

Yahudi üstünlükçülere söyleyeceğim çok basit bir şey var: korkunç derecede ırkçı olmanızın yanı sıra, paradigmanız işe yaramıyor. Eğer bu topraklarda yaşanabilir bir gelecek inşa etmek istiyorsak, bunu milyonlarca insanın askeri kontrolüne dayandıramayız. 7 Ekim’de yaşananlar tam tersi yönde, eşitlik ve özgürlük yönünde ilerlememiz gerektiğini kanıtladı.

 

***  Geçen hafta polis bir eyleminizi iptal etti. Barış aktivistleri olarak organizasyonunuz üzerinde baskı hissediyor musunuz?

İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin mutlak ve tam başarısızlığını gizlemek için elinden geleni yaptığını düşünüyorum. Ancak İsrail halkının bu başarısızlığın farkında olduğuna ve artık sonsuz bir savaş ile barış arasında seçim yapma zamanının geldiğini anladığına da inanıyorum. Bu hafta gösterimizi düzenleyeceğiz ve daha güçlü olacak, çünkü savaşı sona erdirecek ve bizi ileriye taşıyacak bir anlaşmaya varmaktan başka seçeneğimiz yok.

 

***  Sizce yakın gelecekte kalıcı bir ateşkes ve bölge için barış umudu var mı?

Kesinlikle evet. Bu çok uzak görünebilir. Hatta naif bile görünebilir; ancak ben umudun var olduğuna yürekten inanıyorum. Standing Together‘ın sloganlarından biri “mücadelenin olduğu yerde umut da vardır”.

7 Ekim’de olanlar ve o günden bu yana yaşananlar bize işgali sona erdirecek İsrail-Filistin barış anlaşmasının sadece yapılacak en ahlaki şey değil, aynı zamanda mutlak bir gereklilik olduğunu gösteriyor. Eğer bu yönde ilerlemezsek, sürekli bir savaş hali içinde yaşamaya mahkum oluruz. Barışa doğru ilerlemeli ve kendimiz ve komşularımız için daha iyi bir gelecek inşa etmeliyiz... Son bir şey daha eklemek istiyorum ki bu da bizim sloganlarımızdan birisi: “İsrail ve Filistin’deki insanlar kendi hükümetlerinden daha iyiler.” Buna kesinlikle inanıyorum ve bunun barışın anahtarı olduğuna da kesinlikle inanıyorum.

https://www.avlaremoz.com/2024/01/15/standing-together-ile-roportaj-israil-ve-filistindeki-insanlar-kendi-hukumetlerinden-daha-iyiler/?fbclid=IwAR2ii8LnytcU2wBernx6QJCptrNHKZQFFx74V5A7ptIz7LYy4Ar0zOVZUSw

(AVLAREMOZ – Eli Haligula – 15.1.2024)

Bu yazı toplam 1197 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar