“1964 ve 1974 olayları hakkında seyrettiğim videolar…”
Araştırmacı-yazar Ulus Irkad, YENİDÜZEN için yazdı
Geçenlerde sağolsun gazeteci arkadaşlarımızdan Sevgül Uludağ bana bilgisayardan birkaç video gönderdi. Bu videolardan ikisi Baf’ta 1964 yılında geçmekteydi. İki tane de 1973 ve 1974 yıllarında çekilen videolar aldım aynı arkadaştan. Birinci video 7 Mart 1964, Baf çarşı olayını göstermekteydi. Hepimiz de biliyoruz ve şunu da kabul edelim ki hiç gereği yokken Baflı Kıbrıslıtürk mücahitler, Komutanlarının da emriyle, Kıbrıslırumların yortu dolayısıyla alışveriş yaptıkları Baf Çarşısı’na (Bandabuliyo) saldırmışlar ve orada önlerinde gördükleri, hayvanı veya insanı acımasızca öldürmüşlerdi. Tabi bu saldırının 4 Mart 1964 BM kararını akamete uğratmak için yapıldığı da iddia edilmektedir. Videoda gördüğüm birinci sahne bu olaya aitti. Baf Bölgesi’nde bu olay dahil, “daha önce de olaylar sürüyordu” savunması size bu Çarşı olayını düzenlemenize haklılık kazandırmaz. Baflılar oradaki Rum çoğunluğunun yanında oldukça azdık ve bir tahrik sırasında Baflı Rumların saldırılarına maruz kalırsak çok zor çekeceğimiz açıktı. Birinci videoda 7 Mart 1964 gününden bir gün sonra çarşıda insan cesetleri değil ama domuz cesetleri ve çarşının acınaklı hali filme alınmıştı. Belli ki insan cesetleri ortadan kaldırılmıştı. Benim tesbitlerime göre, kaynağım da o zamanlar Kıbrıs Cemaat Meclisi’nin çıkardığı Yayın organı olan “Cyprus Today” Dergisine göre, tam yedi Kıbrıslırum aralarında bir hamile kadın ve fazlası öğrenci ve masum insanlar vurulmuştu bu olayda. Daha sonra Baf’ta bulunan ve CIA ajanı olduğu bilinip çok tehlikeli bir Özel Harpçi olan Yorgacis de, orada bitmiş ve gerekli, ajitasyon ve provokasyonları yaratmıştı. Çünkü videoların birinde Baflı Kıbrıslırum halkı galeyan içinde intikam istemekte ve bir meydanda bağırıp çağırmaktaydı. İkinci videoda ise Baf’ta TMT’nin aldığı yüzlerce esir olayı vardı, 8 Mart 1964 tarihinde esirler geriye verildikten sonra bu defa da Kıbrıslırum milis ve polis güçlerinin intikam için misilleme saldırısını göstermekteydi, Baf’ta Mavrali Bölgesi’nde en az 9 Mücahit esir alındıktan sonra kafaları parçalanarak öldürülmüş, o gün Baf şehrinde çeşitli mevzilerdeki kayıplarla bu kayıp sayısı 14-15 civarına çıkmıştı. İşin tuhafı bizim resmi ağızlarımızda veya tarihimizde ise, bizim 7 Mart 1964 yılında ne yaptığımız neler yaptığımızı pek söylenmez ve durup dururken 1964 yılında Kıbrıslırumların üzerimize saldırdıkları söylenir. Mesela Baf Camisinin minaresini yarıya kadar bizim havaya uçurduğumuz pek yazılıp söylenmemektedir. Baf, 9 Mart 1964 çarpışmalarıyla düşmüş ve esir durumuna da gelmişti. 7 Mart günü öldürülen Mavro adlı tüccar için bana geçenlerde gene o zamanlar genç mücahitlerden biri, mağazalarının soyulması dışında, her sabah mevzilerden Mavro’nun ailesine erkek organlarını gösterme ve dükkanına karşı küçük abdest yapılması da ayrı bir olaydı. Mavro bir Baflı Türk’ü vurmakla suçlanarak, 7 Mart 1964 Cumartesi günü esir alınarak öldürülmüştü. Tüm bunlara karşı Baf Sancaktarı ve Serdar’ı, Baf’ın küçük nüfusuna, bu nüfusla bir savunma yapmanın zor olmasına rağmen neden bu saldırıyı yaptılar hala aklımı kurcalamakta ve tek bildiğim yanıt da Özel Harp tekniklerine göre karşı düşman bellediğini tahrik edip mislillemeye mecbur etmek ve Türkiye’nin müdahale yapmasını sağlamaktı. Bir de aklımı kurcalayan, yahu bunca Kıbrıslırum nüfusuna rağmen biz niye 7 Mart 1964, Çarşı provokasyonunu yapmıştık? Aklı başında bir Kıbrıslıtürk ileri geleni bu Rumların saldırısı olursa bizi keseceklerini veya atılacak bombalardan divaneye döneceğimizi düşünmemiş miydi?
1967 yılında gene bir Kıbrıslırum olan ve bana göre Özel Harp ajanı olduğu belli Andreas Steni adlı Baflı kişi arabasından çıkardığı otomatik silahıyla bir düğün yerini taramış ve düğünde bulunan bir Kıbrıslıtürk kadın yaralanırken bir Kıbrıslıtürk genç öldürülmüş, bunun üzerine misilleme yapan Susuz Mücahitleri aynı gece Celocera’lı bir kadınla oğlunu ve gene Baflı bir taksici olan Irakleus adlı bir şöförü öldürmüşler, ertesi gün misillemeyi yapan Andreas Steni adlı kişinin de içinde bulunduğu EOKA’clar, çarşıya geçen tüm Kıbrıslıtürkleri alıp kaybetmişlerdi. Olay sabahı olayın olacağını duyan Baf Sancaktarlığı, Kıbrıslıtürklerin Rum tarafına geçişlerini kısıtlamamıştı. Neden? Çünkü bize ölüler de lazımdı ve ölülerin olması Türkiye’yi müdahale için mecbur kılacaktı. Gene bir Özel Harp metodu ile karşı karşıyaydık.
Araştırmalarım sırasında bir rahmetli emekli mücahidin, 1971 yılında EOKA B eylemleri sürerken kendisinin de bağlı olduğu bir ekibin, güya EOKA B yapmış gibi davranarak, onun da Rum kesiminde sabotajlar yaptığını söylemesi ve bunun dışında, EOKA B bunları bilmesine rağmen, bu eylemleri gizlemesi veya üslenmesi de bana çok enteresan gelmişti. Doğru muydu bu itiraflar? Bilemiyorum. Gerçekten inanılması güç itiraflardı. Bunun yanında Mağusa’da görevli bir sancaktarın bilgi vermek veya yanıltmak amacıyla Mağusa’da Rum Milli Muhafızlarına sığınması da bana ilginç gelen ama Orgeneral rahmetli Kemal Yamak’ın kitabında da doğrulanan bir olaydı. Gene bir Kıbrıslırum subayın, 1974 yılında Kıbrıs’taki savaşı her iki Özel Harp Dairelerinin idare ettiği konusunda itirafları ve gene aynı itirafların Cüneyt Arcayürek’in “Darbeler ve Gizli Servisler” adlı kitabında yer alması da bana gene ilgi çekici gelmiştir.
Benim şimdilerde ortaya çıkardığım aslında Baflı Kıbrslıtürklerin kullanıldıkları ve aslında otoritelerde ne kadar insan ölürse, o kadar haklılık kazanacağımız ve Türkiye’yi de müdahaleye zorlayacağımız görüşü hakimdi ve Baf’ta kadın, genç, ihtiyar veya insanların ölmesi pek de otoritelerin umurunda değildi. Aslında bunlar bilinçsizce olmadı ve bu tip psikolojileri veya iki ayrı toplumu yaratmak için bu tip Özel Savaş-Kirli Savaş veya Psikolojik Harp tekniklerinden yararlanmışlardı. Başından beri 1955 yılında kurulan EOKA’yı izlediklerini, daha 1969 yılından itibaren Türk otoritelerinin ve MİT’in Girne çevresinde çıkarma için araştırmalar yaptıklarını, Ankara Zir’de sabotaj, işkence, suikast ve katliamlar için de dersler ve kurslar görüldüğünü, şimdilerde o kurslara katılan mücahitler anılarında yazmakta ve bazıları da “Ben Özel Harp Dairesi”nde çalıştım demektedirler. Özel Harp Dairesi’nin de CIA ve Pentagon tarafından kurulduğunu, TMT’nin de hem indirek ve hem de direk bağlantıları olduğunu, EOKA’nın da aynı durumda olduğu artık biliniyor. Bizi bu duruma Özel Harpçiler getirdi.
Sevgül Uludağ arkadaşın bana gönderdiği diğer videolar ise daha fazla 1974 veya 1973 yıllarına aitti. Mesela 1973 yılında, Lefkoşa ve Lurucina Bölgelerinde çekilen videolarda (BBC yapımıydı) Kıbrıslıtürkler gettolar içinde savaşa hazırlanmaktaydılar. Askeri eğitim görmekteydiler. Röportaj yapılan Kıbrıslıtürkler Kıbrıslırumlara karşı güvensizliklerini belirtiyorlardı. Kıbrıs’ın toplumlararası yeni bir savaşa hazırlandığı belliydi. Tabi ki Kıbrıslırum tarafı da 1974 savaşı için hazırlanıyordu. BBC’nin onlarla yaptığı 1974 olayları sırasındaki ropörtajlarında ,onlar da Kıbrıslıtürklere karşı güvensizliklerini belli ediyorlardı. Özel Savaşla iki toplumu bölmeyi planlayanlar, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüşler veya hesaplamışlardı. 1973 yılında ben de arkadaşlarımla, Baf’ın Mandirga Bölgesi’nde bir deniz kenarında, sözde İzcilik adına ama aslında askeri ve silah eğitimi görmek için kampa gitmiştik.
Aslında bölünmeyi planlıyanlar herşeyi ama herşeyi planlamışlardı. Bizler sadece bir figürandık ve çok iyi hazırlamış oldukları senaryoyu bize oynatmışlardı. Şu anda Kıbrıslıların, Rum’u Türk’ü aradan geçen travmaların etkisi altında. Bu travmaları, gerçekleri takdir edip birleştirici olarak bir iyileştirme ile kullanırlarsa, Kıbrıs birleşecek. Olmazsa, Kıbrıslılar gerçekten ortadan kaybolacak. Hem de ilk kaybolacak olanlar 1974 yılında “kurtulduk” diyenler olacak…
(ULUS IRKAD – AĞUSTOS 2019)
“Burası Baf-Mutallo – Tarih: 21 Temmuz 1974…”
“BURASI BAF-MUTALLO TARİH 21 TEMMUZ 1974:Tam 21 saat hem denizden hem de karadan atılan ateşlerle mevzilerdeydik. Çoğumuz küçücük daha 17 yaşında çocuklardık. 21 saat sonrasında teslim olduk. Bize ne çıkarma ne de bir destek gelmişti. Kulaklarımız bomba seslerinden uğulduyordu. İşte o anda. Arif Albayrak ve Hasan Kunter arkadaşlarımız, savaşın başından beri her şeyi kameraları ile görüntülüyorlardı. Birden Tatlıcı Cemal Dayının Hanımı Meryem ablayı gördük. Oğlu mevziden dönmemişti. İşte savaşın acısını en fazla o annenin haykırışlarında gördüm ve duydum 45 sene önce. "Samim, Samim!" diye haykırıyodu. Kimse bana savaştan bahsetmesin. O gün ve o an savaşın dehşeti daha da büyüdü gözlerimde. Hayır, savaş istemiyoruz. Barış ve kucaklaşma, insanca bir hayat istiyoruz sadece. Hem de bundan sonra çocuklarımız ve torunlarımız için, çok mu istiyoruz? Hayır, insanca bir dilek bu...
(Bu fotoğrafta olmayan ve mevzisinden gelmeyen Sami arkadaşımız sadece hafif bir yara ile bulunarak Rum askerleri tarafından ailesine teslim edildi. 44 yıl sonra İngiltere'de 59 yaşında hayata veda etti. Meryem abla yani annesi bugün Mağusa Maraş'ta yaşıyor, ölenlere rahmet, Meryem ablamıza da huzur ve mutluluk diliyorum)
(ULUS IRKAD – TEMMUZ 2019)