1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. 1990 DMP benzeri bir olağanüstü seçim birlikteliği mümkün mü?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

1990 DMP benzeri bir olağanüstü seçim birlikteliği mümkün mü?

A+A-

Ersin Tatar, Kıbrıs’ta sadece Türkiye’nin çıkarları için çaba gösteriyor…

Elbette Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının da Türkiye’nin çıkarları ile tamamen üst üste örtüştüğüne inanıyor olabilir…

Saygım sonsuz!

-*-*-

Peki gerek Tatar gerekse mevcut hükümet üyelerine şu soruyu sormak istiyorum:

“…  Türkiye’nin bu ülkede her yaptığını veya bu ülke için her planladığını yüzde yüz onaylayacaksanız, o zaman sizin o koltuklarda ne işiniz var?”

-*-*-

Efendim, Türkiye’nin siyasetlerini ilk onaylayan Tatar mı?

Değildir!

Türkiye’nin her talimatına “yes” diyen bir tek Ersan Saner Hükümeti midir?

Değildir!

-*-*-

Peki o zaman mevcut hükümet veya mevcut cumhurbaşkanını eleştirmek “haksızlık” değil midir?

Bence değildir!

-*-*-

Peki Tatar, bunu değiştirebilir miydi?

Yani Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs üzerindeki mutlak egemenliğini yumuşatabilir miydi?

“Evet” yumuşatabilirdi!

-*-*-

EOKA B’nin siyasi uzantısı olup sonradan Avrupalılaşan Anastasiadis ile TMT’nin siyasi uzantısı ve hep Avrupalı olan Tatar, federal çözümü çok daha kolay, çok daha yaşanır bir şekilde “imzalayabilirdi”…

-*-*-

Peki neden bu olmadı?

Türkiye kontrolü hiç gevşetmedi de ondan!

Tatar da koltuk yüzünden tamamen teslim olmak zorunda kaldı!

Aksi takdirde, görev süresini tamamlamadan saraydan kovulan ilk “lider” bile olabilirdi.

Türkiye’nin bunun için, bu ortamda bir gerekçe bulması hiç de zor değildi!

-*-*-

Şimdi; dün Şener Elcil hocam hatırlattı…

Kuzey Kıbrıs coğrafyasında 1974 sonrası sadece 17 okul inşa ettik.

Ama aynı coğrafyada aynı sürede inşa edilen cami sayısı 82…

-*-*-

Efendim “nüfus yapısı değişti; cami ihtiyacı arttı” mı diyeceksiniz?

Doğrudur!

Nüfus yapısı aşırı ve de yasadışı bir şekilde değiştirildi; camiye ihtiyaç arttı ama “okul yerine cami yapma zihniyeti” de nüfus artışıyla birlikte Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasına egemen olmaya başladı.

-*-*-

100 bin Kıbrıslı çağırın ve onlara sorun:

“Yeni bir cami mi yoksa yeni bir okul mu istersiniz?”

Bu soruya 99 bin 995 Kıbrıslı Türk, “yeni okul” diye yanıt verir!

Diğer beş kişi mi?

O beş kişi de, “önce okul yapalım ama kesinlikle camimiz de olmalı” der!

-*-*-

Peki neden bu böyle olmadı?

Çünkü, özellikle 2000’li yıllardan itibaren, “laiklik karşıtı, Atatürk düşmanı” zihniyet, inceden inceden Türkiye’de yayılırken, Kıbrıs’a da ihracı başlatılmıştı…

-*-*-

Efendim, “Serhat İncirli cami ve İslam karşıtıdır” diye mi yazacaksınız?

Değildir!

Ama “önce okul” demektedir!

-*-*-

Peki, tamamı Kemalist ve Militarist Kıbrıslı Türk milliyetçi muhafazakarlar yani UBP’liler, neden laiklik karşıtı ve Atatürk düşmanı siyaset aktarımına hiç ses çıkaramadı?

Çünkü Tatar için geçerli olan onlar için de geçerliydi; koltuk rahatlığı ve keyfini başka nasıl alabilirlerdi ki!!!

-*-*-

Yıllarca bunu anlatmaya çalışan çok sayıda insan ve siyasi grup vardı hala da var…

Boşuna seçim yapıyoruz!

Boşuna cumhurbaşkanı da seçiyoruz!

Acente hükümet!

Bu türden eleştirilerin haddi hesabı yoktur.

-*-*-

Kısacası bu ülkede  “koltuk sevdası”, Türkiye’den ihraç edilen her siyaseti, kayıtsız şartsız kabul eden bir sahte siyasi yapı yaratmıştır.

-*-*-

“Aynı siyasi yapı devam edecekse, doğrusu erken seçim ya da genel seçimi neden istiyoruz?” sorusu da zaman zaman kafamı kurcalamaktadır!

-*-*-

Yaşamı meyhane masalarında geçen Kıbrıslı Türk siyasetçiler, şu anda koltuk korkusundan “alkollü masa fotoğrafı” yayınlayamaz durumdadır!

Ama aynı siyasetçiler, hem Atatürkçü’dür, hem laiktir; hem de aynı zamanda yarın sabah şeriat ilan edilse, “duruma fit”tir!

-*-*-

Yani gittiğimiz yol, yol değildir.

Hızla sayımız azalmaktadır.

Nüfus yapısıyla birlikte, kültürümüz değiştirilmektedir.

Ve koltuk uğruna bu ahlaksız gidişat hızlı bir şekilde devam ettirilmektedir!

Haliyle bu durum, bu düzen, bu sistem değiştirilemeyecekse; seçimin anlamı yoktur, “boşuna sandığa gitmeyin” çağrısı yapmanın yanlış olmayacağı kanısındayım!

-*-*-

“Yok hayır, bu düzen böyle gitmez, gitmemelidir, değişmelidir” diyorsanız, o zaman, 1990 DMP benzeri bir olağanüstü seçim birlikteliği kaçınılmazdır…

Bu birliktelik, “Kıbrıslılığın” tükenişine gözünü kapatmayan, her hangi bir siyasi parti ya da grubun değil, Kıbrıs Türk toplumunun geleceğini düşünen bir birliktelik olmak zorundadır!  

-*-*-

“Sen Türkiye düşmanısın Serhat” mı diyeceksiniz şimdi de?

Zaten diyorsunuz!

Önceden söylemiş olayım; değilim!

Hiçbir toplumun, ulusun, ülkenin düşmanı olmadım, olmayacağım!

Ama ülkemi, kültürümü, geçmişimi çok seviyorum ve geleceğimi düşünmek zorundayım!

Her şeyden daha çok!


Propaganda ile hep uyutulduk, uyutuluyoruz… Artık uyanalım”!

KKTC’de 1878’den sonraki yakın tarihin doğru ve de dürüst bir şekilde bilinmediği apaçık ortadadır.

Elbette tarih hocalarımızı, üniversitelerimizin tarih bölümlerini eleştirecek, suçlayacak değilim ama özellikle “Türk – Rum çatışması” içeren dönemlerle ilgili resmi tarih, hem güney hem de Kuzey’de son derece “milliyetçi”dir…

“Milliyetçi tarih”, sadece propagandadan oluşan, deli saçmalıklardır…

-*-*-

Rumlar bizi hep kesiyordu…

Durmadan bize saldırıyorlardı…

Adeta ağızlarından salya akan köpeklerdi…

Ve biz de masum, uysal ev kedileriydik!

-*-*-

Aynı Rumlar, hala uslanmadıydı!

Hala bizi istemiyorlardı!

Hala, mesela Türkiye burada olmasa, bir gecede hepimiz Akritas!

-*-*-

Bu propaganda neden yapılıyor?

Tabii ki bir tek genel hedefi var, “çözümsüzlüğün devamı”…

Türkiye gittiği gün, Rumlar otomatik olarak Eleftheria Meydanı’nda toplanacak, marşlar eşliğinde Türk tarafına yürüyüp, hepimizi öldürecekler!

-*-*-

Bu şekilde düşünen, buna inanan çok ciddi sayıda insanımız olduğu apaçıktır!

“Yok oğlum, Rumlar değişmedi, aynıdırlar, Gavurdurlar vesayre vesayre vesayre…”

-*-*-

Mehmet Yaşın’ın 1979’da yazdığı “Bizim Kedinin Masalı” adlı bir şiiri var…

Şiir şöyle:

“Düşünürdüm küçücük bir çocukken / Rum komşumuzun kedisi de / Rum mu diye.

Bir gün anneme sordum / meğer kediler Türk / köpekler Rum'muş / kediciklere köpekler saldırıyormuş.

Günler sonra bir gün / ne göreyim, / bizim kedi / doğurduğu yavruyu yedi.

-*-*-

Ne mi diyorum?

Çözüm diyorum…

Anlaşma diyorum…

“Propaganda ile hep uyutulduk, uyutuluyoruz… Artık uyanalım” diyorum!


Afganistan’da durum bu!

cna-tb21ca43eeb5241029f4f99a4c58103cb.jpg

Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden tam bir ay sonra, bir Afgan kızı, kameralara böyle poz verdi… İnsan hakları ihlalleri ile ilgili korkunç haberler gelmeye devam ediyor…

Bu yazı toplam 1906 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar