“20 Temmuz Bayram mı?” Tartışması…
Çok değer verdiğim iş adamı bir arkadaşım 16 Temmuz günü bana mesaj atarak bir gazetenin kendisini aradığını ve KKTC halkının 20 Temmuz Bayramını kutlamak üzere gazeteye ilan vermesini istediğini söyledi.
Arkadaş, kendi şirketi içinde konu hakkında değerlendirme yapmış; bayram kutlama ilanı vermenin uygun olmayacağına karar vermişler… Kendileri 20 Temmuz’u bayram saymadığından değil… Ama, yaptıkları değerlendirmede vardıkları ortak sonuç halkın 20 Temmuz’u anma günü olarak gördüğü, savaş gününün bayram olarak sayılamayacağı, çok acı çekenlerin olduğu, Muratağa-Sandallar şehitlikleri olduğu gerçeklerinin yok sayılamayacağı idi. Ayrıca, halkın nerdeyse yarısı da 20 Temmuz’u bayram havasında kutlamayan siyasi partilere oy veriyor ve destekledikleri siyasi partilerin bu tavrını da eleştirmiyor şeklinde bir de tespitleri var… Yani, 20 Temmuz’a dair kendi kişisel düşüncelerine rağmen, KKTC halkının bütünlüğünün olmadığı bir günü bayram olarak kutlamayı doğru bulmamışlar…
Bana sordu… Tespitleri doğru mu ve niye halkın yarısı 20 Temmuz’u bayram olarak içselleştirememiş? Cevabı aslında kendi değerlendirmelerinde vardı ama daha ayrıntıya girmek gerekti çünkü onun da yaşamadığı için bilemedikleri, anlayamadıkları, çözemedikleri vardı… 20 Temmuz kanlı bir savaşın ilk günü… Şehit olanlar var… Ve her 20 Temmuz günü o şehitlerin geride kalanları şehitlerinin mezarı başında onu anıyor… Nasıl anılır ki bir şehit?! Şehit yakını olmayan bilemez… Bayram havasında anılmadığı kesin… Neşe ve sevinç içinde “İyi ki sen şehit oldun da biz de bu günleri yaşıyoruz” diyen yoktur, kesin… Eşi, onu kaybettikten sonra yaşadıklarını anar ve şehit olan eşine içinden anlatır onsuz geçen kahırlı günlerini… Çocuklarını büyütmüş, torunları olmuş; anlatır başarı hikayesi olarak ve içinden “Keşke sen de görseydin” der…Ve bunları içinden geçirirken, yanındaki çocuklarının, torunlarının elini tutar, gözlerine bakar ve toprağa verdiği eşine sessizce konuşur… Etrafındakiler duymaz onu ama bilirler ne konuştuğunu… Hüzünlüdürler…
Şehidi mezarının başında anar çocukları… Onunla geçirdikleri zamanı anarlar… “Keşke ölmeseydin” derler… Çünkü babasız büyümenin acısı yüreklerinde söylenemeyen sır, gözlerinde akmayan yaş, titrek dudaklarında dökülmeyen sözlerdir… Baba kelimesini o günden sonra söyleyememektir; ve erkek çocuksa eğer, baba olduğunda çocuğunun kendisine ilk defa “Baba” dediği andan mutlu gülümsemesine gizlediği acı anılı sözdür… Bugünlerinden mutlu olabilirler ama onun eksikliği mutluluklarında önemli bir yaradır… Ve şehit çocuğu vardır ki, babasını hatırlayamayacak yaşta idi onu kaybettiğinde… Hiç “Baba” dememiş babasına, babası yerine saymış kendinden büyük abisini; bazan abisine baba diye sarıldığı bile olur… Şehit çocuğu olmak zor zanaat…
Halen hayatta ise şehidin annesi ve babası, o mezarın toprağını çocuğunu sever gibi tutar, derin iç çekişlerle uzağa bakar, şehidinin hayatta iken yaşadıklarını sahne sahne geçirir aklından. Ve şehit öldüğünde bekar ise, onunla geleceğine dair konuştukları hayalleri geçirirler akılarından… Toprağı avuçlarında sıkarlar, onu kurtaramamış olmanın acısı ile… Toprağa bakarlar onu görebilseler diye… Yürekleri yakıntır o gideli, hayatlarında kapanmayan bir boşluk var o gideli… Ve ona bir an önce kavuşmak için ölmeyi umutla beklemek var gönüllerinde… Ve arkadaşları da vardır şehitin birlikte savaştıkları… Onu anarlar o gün, neyin-nasıl olduğunu anarlar, onun ölümünün acısı ile… Arkadaşları vardır şehidin, birlikte oynamışlar, birlikte okumuşlar, birlikte çalışmışlar… Onu anarlar, geçen yıllar anılarını unutturamamış…
Ve başka birileri de bayram yapacak o günde! Yemeli-içmeli ziyafetlerle kutlayacak o günü! Nutuklar söylenecek, şehitleri unutmadıklarına dair laf edip, iyi ki şehit olmuşlar demeye gelen sözlerini yüksek sesle haykıracaklar… Etraflarında şehit ailesi yok, onlar şehitlikte anmada… Birileri şımarık çocuk gibi kabına sığmayacak nutuk atarken ve bir şehit yakını onu haberlerde izlerken “Sen ne savaş gördün, ne can kaybettin, askerliğini bile kısa dönem bedelli yaptın; konuşma” diye geçirecek içinden… Ve Şafak Nöbeti diye eğlenceli, yemeli-içmeli partiler düzenlenecek kanın fora edildiği yerde ve o şafağın nöbetini tutup da savaşa tutuşanlardan hayatta kalanlara Şafak Nöbetinin önemini anlatacaklar… O şafağın nöbetinden sonra şehit olanların ailelerine de kendilerinin eğlenceli şafak nöbetinin kerametini anlatacaklar…
Evet, doğrudur… 20 Temmuz’u bayram görenler var ve onlara katılmayanlar da var… Halkın bayram diye bütünleştiği bir gün değil… Çünkü 20 Temmuz, 19 Mayıs değil; ve dahası da 15 Kasım da 29 Ekim değil… 20 Temmuz ne için yapıldı, yapıldıktan sonra neler oldu, nerelere geldi Kıbrıslı Türklerin sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamı gibilerinden tartışmalardan arınmış olarak, 20 Temmuz’da kaybedilen canlara ve onların hayattaki ailelerine saygı duyarak, şehitleri anmak ve ailelerinin acısını paylaşmak günü olarak saptanmalıdır.
Doğru değil aileler şehitlerini mezarı başında anarken birilerinin bayram diye nutuk sallaması, partiler vermesi… Ve bir söz de kendileri gibi düşünmeyen Kıbrıslı Türklere bu tutumlarının şehitlerimizi mezarında rahatsız ettiğini söyleyen T.C. CB Yardımcısı Oktay’a; yaşayarak öğrenmediğinizi biliyorsunuz sanmayın…