2004’ten bu yana ilk kez...
Kıbrıs görüşmeleri “Ortak Açıklama” krizi nedeniyle bir türlü başlayamadı. Bu arada Rum tarafı da BM tarafında değil, AB başkenti Brüksel’de lobi faaliyetlerini artırdı.
Rum gazetelerinden Politis dün Avrupa’daki diplomatik kaynaklara dayandırdığı haberinde “Rum Yönetimi’nin 2004 yılından sonra, ilk kez, Kıbrıs sorununa ilişkin olarak Brüksel’de dikkatlice dinlenildiğini belirtti” diye yazdı.
Eroğlu’nun cumhurbaşkanı seçildiği Nisan 2010’dan sonra Türk tarafı başlangıçta değil, ama süreç içinde zemin kaybetmeye başladı. Bunu çoğu zaman duyarlı bir yurttaş olarak dile getirdim.
Eroğlu çözüm istemiyor. Eroğlu’nun aklındaki çözüm iki devletli çözüm, yani bugünkü “fiili Taksim”in kalıcılaşmasıdır. Eroğlu “Talat’ın verdiği tavizleri geri alacağını” söyleyerek seçimi kazandı. Kazandıktan sonra da bir sürpriz yaparak “Talat’ın bıraktığı yerden devam edeceği” yönünde BM’ye yazılı taahüt vererek Hristofyas’la masaya oturdu.
Masaya oturdu ama masada sürekli görüşmelere bir son tarih konmasını ve tarafların bu tarihe kadar uzlaşma sağlayamaması halinde “herkesin kendi yoluna” gitmesi gerektiğini söyledi.
Deyim yerindeyse Eroğlu hep görüşmeleri bitireceği ve kendi yoluna, iki devletli çözümü dünyaya, dünya olmazsa üç-beş dost ülkeye kabul ettireceği günlerin hayalini kurdu.
Rum tarafı ise 2004 öncesi günlere, deyim yerindeyse “Mr No” olarak tarihe geçen “Denktaş’lı günlere dönmenin” hayalini kurdu.
Maalesef Eroğlu ile beraber Rumların bu hayali gerçek oldu. O nedenle 2004’ten bu yana ilk kez Brüksel’de “dikkatlice dinlenmeye” başladılar.
Bu tespit bizim Nisan 2004 referandumunda verdiğimiz %65’lik Evet oylarının sonucunda kazandığımız sempatinin de daha 10 yıl olmadan azaldığını gösteriyor.
İşte Anastasiadis’e “Ortak Açıklama olmadan Eroğlu ile bir daha görüşmem” açıklamasını yaptıran neden budur. Anastasiadis Brüksel’e gideceği sabah’ın bir gece öncesi Eroğlu ile 3 saat görüşmüş ve hiçbir sonuç elde edemeden Brüksel’e uçmuştu.
Taktik tutmuştu. Eroğlu BM yetkilileri olmaksızın oturduğu masada kendi perspektifini anlatmış, Anastasiadis de ertesi gün yapacağı görüşmeleri düşünerek muhataplarına aktaracağı “Eroğlu’nun ayrılıkçı ifadelerini” not etmişti.
Brüksel dönüşü de istediğini aldığı için artık Eroğlu ile görüşmeyeceğini açıklamakta sakınca görmedi.
Şimdi Pazar gün Downer yeniden girişim yapmak üzere adaya gelecek. Türk tarafı olarak yapmamız gereken dikkatli bir biçimde BM’yi sürecin dışında bırakacak tutum ve davranışlardan sakınmak olmalıdır.
Rumlar BM sürecinden rahatsız oldukları için kendilerinin de üyesi olduğu AB’yi sürecin içine daha çok dahil etmek istiyorlar. Elbette AB de sürecin içinde, hatta süreçte etkin olacaktır. Kıbrıs AB üyesidir. Garantör ülkelerden İngiltere ve Yunanistan da AB üyesi, Türkiye ise aday üyesidir. Dolayısıyle AB sürece her yönden katılım ve katkı koymaya devam edecektir.
Ama Rumların hayal ettiği gibi BM sürecin dışına itilerek, görüşme sürecini AB çerçevesine alarak aday üye Türkiye’nin üyelik müzakere sürecinde sıkıştırılarak ulaşılacak bir çözümdür. Ama böyle bir çözüm mümkün değildir.
Türk tarafı, başta da sayın Eroğlu bu görüşü besleyecek söylem ve eylemlerden süratle kaçınmalıdır. Ayrıca Eroğlu BM çerçevesinde devam eden görüşme süreci sabote edecek girişimlerden kaçınmalıdır. Dahası yeni açılımlar getirerek sürecin işlerliğini ortaya koymalıdır. Bu da esnek ve yapıcı önerilerle olur.
Yoksa yeniden eski günlere döneriz. Sanırım bunu da Türkiye dahil hiç kimse istemez.