“2020 yılında kalıntıları bulunarak kimliklendirilen kayıp sayısı, aşırı derecede düştü…”
Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu, 2020 yılında kalıntıları bulunarak kimliklendirilen “kayıp” sayısının aşırı derecede düştüğüne dikkati çekti.
Kıbrıs Haber Ajansı’nın dün yayımlanan haberine göre, Atina’da Yunan Kayıp Yakınları Komitesi’nin genel kuruluna hitap eden Fotis Fotiu, bu yıl içerisinde Eylül ayına kadar ancak yedi “kayıp” şahsın kalıntılarının kimliklendirilmiş olduğunu, bunlardan yalnızca bir “kayıp” şahsın Kıbrıslırum, geriye kalanların ise Kıbrıslıtürk “kayıplar” olduğunu belirtti, Kıbrıs’ın kuzeyinde yürütülmekte olan kazıların sonuçlarının iç açıcı olmadığını ifade etti.
Fotiu, “kayıplar”ın bulunması için Türkiye’nin işbirliğinin şart olduğunu belirterek bu bağlamda Türkiye’nin büyük sorumluluk taşıdığına dikkati çekti.
(Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberinden derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – 20.9.2020)
BASINDAN GÜNCEL…
Doğu Akdeniz gerilimi… WINPEACE kurucularından barış aktivisti Fotini Sianu:
“Doğru ve yanlışın ötesinde buluşalım…”
Pınar TARCAN
Yunanistan, Fransa ve Türkiye arasındaki Doğu Akdeniz gerilimi, bir süredir birbiri ardına gelen karşılıklı açıklamalarla yükseliyor.
Yazı dizimizin ilk gününde bir önceki Yunanistan Dışişleri Bakanı (SYRIZA dönemi) Georgios Katrougalos ile konuştuk.
Katrougalos, iki tarafın da güç gösterilerinin durumu daha da kötüleştirdiğini söylemişti. İkinci gün, akademisyen ve yazar Soli Özel'den dinledik.
Batı Trakya'da yayımlanan Azınlıkça adlı dergi ve haber sitesinin yayın yönetmenliğini yapan Evren Dede'yi dinledikten sonra barış aktivisti ve hak savunucusu Fotini Sianu'ya sorduk.
Fotini Sianu son 40 yıldır barış, insan hakları ve cinsiyet eşitliği aktivisti.
Cinsiyet Eşitliği Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi; Kadın Siyasi Derneği Başkan Yardımcısı; Kadın Hakları İzleme Örgütü üyesi;Barış Araştırma ve Eylem Merkezi (KEDE) Başkanı.
Yunanistan'ın 2002 yılı "Woman of Europe" ödülü için asıl listeye alındı; Birleşmiş Milletler Cinsiyet Eşitliği Yunanistan Temsilcisi. Barış İçin Kadın Girişimi'nin (WINPEACE) kurucu üyesi.
Fotini Sianu, sorularımızı şöyle yanıtladı:
*** Her iki hükümetin de (Türkiye ve Yunanistan) bu krizi uluslararası ve iç topluluklara bir güç gösterisi olarak kullandığını düşünüyor musunuz?
Her iki ülkenin de çok sorunları olduğunu düşünüyorum; ekonomik kriz, milyonlarca mültecinin yaşadığı trajik insani kriz, COVID-19 salgını ve milyonlarca yaşam üzerindeki sonuçları, artan sosyal ve cinsiyet eşitsizlikleri, insanların yaşamları ve bizi zorlayan iklim krizi üzerinde büyük bir dramatik etkiye sahip.
Sahip olduğumuz tek evimiz olan Dünya gezegeninde neler olduğuna, çevreye ne olduğuna, bu kadar çok hissedebilen varlığın ortadan kaybolmasıyla neler olduğuna dikkat edin.
Hayatımızda ciddi değişikliklerin zamanı. Gezegeni iyileştirme, iki ülkemiz arasındaki çatışmaları ve acıyı iyileştirme niyetimizin gücünü paylaşmanın zamanı.
Güç oyunu, her iki taraftaki milliyetçileri beslemek, iktidardaki siyasi partilerin desteklerini ve oylarını almalarını sağlamayı hedefliyor.
Ve uluslararası alan söz konusu olduğunda, iki ülkenin, bütün bu aşırılıkların olduğu bir zamanda dünyanın iyileşmesine olumlu katkıda bulunmasını istiyorum.
"Asıl hata, şiddet ve savaş kültürü"
*** Bu krizde ülkelerin temel hataları neler size göre?
Sıralamaya başlayabilirim, 'o bunu yaptı', 'şu bunu yaptı' ve ortaya bizi bugüne getiren uzun bir hatalar listesi çıkar.
Emperyalizm ve "büyük vizyonlar ve hayaller".
Ancak asıl hata, şiddet ve savaş kültürü. Esas hata zihniyetimiz.
Savaş ve şiddetin hiçbir sorunu çözmediği, aksine insanlık için çok fazla acı ve dayanılmaz ıstırap yarattığı düşüncesindeyim.
Asıl hata, kazandığınızda ben kaybederim ve kazandığımda da kaybedersiniz. Burası güzel denizlerle çevrili bir mahalle, sorunlarımızı uluslararası hukuk çerçevesinde, görüşmeler, diyalog ve müzakere yoluyla çözmeyi seçtiğimizde ve bu amaçla oluşturulmuş uluslararası mekanizmaların iyi hizmetlerinden yararlanabildiğimizde, birlikte çalıştığımızda sağlık, eğitim, yaratıcılık, sanat için bolluk ve zenginlik olacaktır; bolluk ve zenginlik böylece halklarımız daha yüksek bir varoluş duygusuna ve anlamına yükselebilir.
"Öteki'yi düşman görme kültüründen vazgeçilmeli"
*** Sorunları çözmek için ne yapılmalıydı?
Ana akım milliyetçi fikirlerin ve bakış açılarının hakimiyetinde. Biz her zaman haklıyız ve "öteki" "düşman" her zaman yanlış.
Bu kültür, esas olarak gerçeklerden uzak beklentiler yaratır. Her iki tarafın da mümkün olduğunca ortaya çıkan sorunu konuşması, müzakere etmesi, arabuluculuk yapması ve barışçıl bir şekilde çözmesi gerekiyor.
Çözümün belirlenemediği sorunlar için var olan uluslararası mekanizmalara talepler sunulmalı ve bu tür sorunları yollarla çözmede deneyimden faydalanılmalı.
Yunanistan ile Türkiye arasında bir savaş olursa, her iki ülke için felaket ve zarar olacak.
Bu yara yüzyıllar boyunca iyileşmez. Her iki tarafta da oğullarının ve kızlarının kanının Ege ve Doğu Akdeniz'in muhteşem sularına renk vermesini kabul edecek bir anne yok.
Barış görüşmeleri, müzakereler, arabuluculuk, uluslararası hukukun çerçevesi ve sürece katkıda bulunabilecek uluslararası mekanizmalar devreye sokulmalı. Yol barış olmalı.
1999 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerle ilgili Helsinki kararları, sonuna kadar izlenmesi gereken iyi kararlardı ve nihayet Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımının yolunu açmıştı.
Barış için Kadın Girişimi çağrısı
*** Yıl 2020, iki komşu arasındaki çatışmanın sona ermesinin ne kadar süreceğini düşünüyor musunuz?
2020, tüm gezegen için aşırılıkların yılı oldu; olumlu bir değişime ihtiyacımız var ve iyi niyetin siyasi liderliğimizden tezahür etmesini bekliyoruz.
Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs'tan kadınların Barış İçin Kadın Girişimi (WINPEACE), siyasi liderliğimizi cesur ve çok ihtiyaç duyulan bir adım atmaya çağırıyor.
Sorunlarımızın barışçıl çözümünün siyasi sorumluluğunu ve siyasi maliyetini üstlenmek, dikkati halklarımızın uzun vadeli refahına odaklamak istiyoruz.
Sevgili Farsça şairim Celal ad-Din Muhammed Rumi'nin dediği gibi: "Doğrunun ve yanlışın, tüm kavramların ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşalım."
(BİANET.ORG – Pınar TARCAN – 20.9.2020)
Batı Trakya'dan Dede:
“Kıbrıs çözülmeden bir gerilim biter, biri başlar…”
Yunanistan, Fransa ve Türkiye arasındaki Doğu Akdeniz gerilimi, bir süredir birbiri ardına gelen karşılıklı açıklamalarla yükseliyor.
Batı Trakya'da yayımlanan Azınlıkça adlı dergi ve haber sitesinin yayın yönetmenliğini yapan Evren Dede'ye kulak verelim.
"Kıbrıs'ta sorunun çözüldüğünü hayal edelim..."
*** Doğu Akdeniz gerilimini siz nasıl okuyorsunuz? Nasıl bir çözüme ulaşılabilir size göre?
Kıbrıs'ta nihai çözüme varılmadan Doğu Akdeniz'de bir gerilim biter bir başka gerilim başlar. Bazı sorunlar buzdağının sadece tepesi gibi oluyor.
Doğu Akdeniz gerilimi olarak adlandırılan ve son birkaç aydır gündemde olan sorun işin gerçeği Kıbrıs'taki ihtilaf ve bölünmüşlüğün yan etkilerinden. Bir an olsun Kıbrıs'taki sorunun çözüldüğünü hayal edelim.
Kıbrıslı Türklerin de, Kıbrıslı Rumların da ve garantör Türkiye ve Yunanistan'ın da rıza gösterdikleri bir çözüm bulunmuş olsaydı Ada'da, bugün Doğu Akdeniz gerilimi adlı bir süreci yaşamıyor veya savaş tamtamları duymuyor olacaktık.
Şu anda maalesef çözümün daha da uzağına gittik Kıbrıs'ta. Bunun olumsuz yan etkileri var. Durduğu yerde durmuyor. Şimdi Doğu Akdeniz'e sıçradı yarın bir başka şekilde ve bir başka yerde sorun olarak çıkacak.
O yüzden şunu kabul etmeliyiz. Sorun Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge, hava sahası gibi teknik görülen anlaşmazlıklar değil, sorun Kıbrıs temelinde bir egemenlik hakları sorunudur.
O yüzden çözüme ve barışa da ancak Kıbrıs sorununa odaklanarak gidilebilir. Maalesef bu mevcut şartlarda bir hayalden ibaret. Dolayısıyla şunu öngörebiliriz:
İrili ufaklı gerginliklerin ve hatta zaman zaman anlık çatışmaların bile yaşanabileceği (tıpkı geçende Türk ve Yunan savaş gemilerinin çarpıştığı gibi) bir süreç devam edecek. Türkiye ile Yunanistan arasında büyük bir savaş iki ülke de NATO'da durduğu müddetçe çıkmayacaktır. Kısa anlık çatışma riski var. Ve bundan böyle savunma adı altında silahlanmanın artacağı bir süreç yaşayacağız.
"Yunanistan-Fransa silah işbirliği genişliyor"
*** Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou'nun son açıklamaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları... Kullanılan dile ne diyorsunuz? Bununla birlikte Yunanistan-Fransa anlaşmalarına...
Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu alanında son derece eğitimli, son derece bilgili ve uzman bir hukukçu. Ülkenin en üst hukuk sisteminde en yüksek görevleri almış ve başarıyla yürütmüş bir isim.
Aslen Batı Trakya kökenlidir, şimdi cumhurbaşkanı oldu. Yunanistan tarihinde bir ilk oldu bu. İlk defa bir kadın cumhurbaşkanı var.
Öte yandan Yunanistan'da cumhurbaşkanlarının ülkenin siyasi gidişatında çok bir önemi yok. Ülkeyi idare eden ve kritik bütün kararları alan hükümet ve başındaki başbakandır.
Dolayısıyla Yunan başbakanının sözleri ve kararları Yunan devletinin tutumunu belirleyici rol oynar. Elbette ülkenin dış politikası cumhurbaşkanı ile bir uyum içerisinde sürdüğünden Sakelaropulu'nun sözleri de mevcut hükümetin silah satın alımına onay verdiği ve Yunan halkına bunu söylediği bir süreç yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı da hükümetin silah alımı kararını uygun bulduğunu açıklayarak geleneklere uygun bir sisteme devam edilmiş oluyor.
Cumhurbaşkanı Sakelaropulu çok doğal olarak ülkesinin menfaatleri doğrultusunda açıklamalarda bulunuyor. Öte yandan bahsettiği eski Yunan atasözü de gerçeği gayet doğru söylüyor, üstelik sözlerdeki anlam hiç eskimeden...
2020 yılında bile bütün ülkeler güçlü bir ordu sayesinde istikrar ve barışı sağlama kuralını sürdürüyorlar. Yunanistan bugün Fransa ile menfaatleri kesiştiği için işbirliğine gidiyor.
Savunma sanayi işbirlikleri bir çırpıda değiştirilemiyor. Aldığınız silahların bakımı, modernizasyonu ve yan ekipmanları derken uzun süreli bir işbirliğine imza atmış oluyorsunuz.
Yunanistan'ın Fransa ile savunma alanındaki işbirliği Yunanistan'ın zaten sahip olduğu Mirage Fransız savaş uçakları nedeniyle vardı. Şimdi yenileri ve ayrıca savaş gemileriyle birlikte bu işbirliği uzun yıllar sürecek daha geniş bir alana yayılıyor.
"Taraflar fedakarlık yapana dek böyle sürer"
*** Türkiye'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel hatlarıyla Ege ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin tavrını Yunanistan'ın tavrı belirliyor, Yunanistan'ın tavrını da Türkiye'nin tavrı belirliyor.
Anlaşılsın diye basit dille söyleyeyim, Yunanistan her şey benim diyor, adalar, kayalıklar, kıta sahanlıkları, hava savası, münhasır ekonomik bölge...
Böyle dediği zaman da Türkiye Ege'de gemilerini geçirecek alan bulamıyor ve buna tepki gösteriyor.
Öte yandan Türkiye de Yunanistan'ın ana karasından uzak ve kendisine yakın diye bir kısım adaların Yunan egemenliğinde olduğunu görmezden gelen bir tutuma girebiliyor.
Teknik detaylar çok fazla ve girift. Ege'nin nerede bittiği ve Doğu Akdeniz'in nerede başladığı konusunda bile Yunanistan ile Türkiye arasında ihtilaf bulunuyor.
Yunanistan Kastelorizo (Meis) adasını Ege'de sayarken Türkiye Doğu Akdeniz'de sayıyor.
Sular durulduğunda Yunan akademisyenlerin veya siyasetçilerin Kastelorizo - Meis gibi Türkiye'den bağırınca sesin duyulduğu bir adada kıta sahanlığı konusunun Yunan ana karası veya Girit adası gibi olamayacağının duyulacağı ve tarafların fedakarlık yaparak sorunun bütününü çözdükleri gün gelene kadar açıkçası bu gidişat aynı şekilde devam edecek.
"Azınlıkların hayatı devletlerin iki dudağı arasında"
*** Peki bölgede Batı Trakya Türkleri'nin yaşadığı güncel sıkıntılar neler?
Lozan'dan bu yana gerek Türkiye'de gerekse de Yunanistan'da azınlık olarak hayata devam edebilmek, hayata tutunabilmek ve bu büyük değişimin ardından atalarının doğup büyüdüğü topraklarda Müslim veya Gayrimüslim azınlık olarak çizilen çerçevede yaşam sürdürmek kolay değil.
İstanbul'da kalan Rumlarla kader görünmez bir iple Batı Trakya'da kalan Türkleri bağlamış Lozan'da. O gün nüfusları üç aşağı beş yukarı eşitmiş.
İstanbul'daki azınlık daha eğitimli şehir insanları, Batı Trakya'daki azınlık tarım ve hayvancılık ile uğraşan köylü insanlar. Zaman geçtikçe İstanbul'daki Rumlar sayıları üç beş bine düşen bir olumsuz süreçle karşılaştılar. Onlara karşı organize edilen pogromlar, hedef gösterilmeler, ağır vergiler ve baskılar bu eğitimli topluluğu anavatan gördükleri Yunanistan'a göçe zorladı.
Dönemin devlet mantığı gitmelerini istiyordu. Ne acıdır ki devlet mantığı iki tarafta da aynı işlemiştir. Aynı ağır şartlar asla olmasa da benzer bir süreç Batı Trakya'da da yaşandı.
Bölgedeki azınlık hem köylü ve hem de dağlarla kaplı geniş bir coğrafi alana yayılan irili ufaklı yüzlerce köyde yaşadıkları için göçe zorlansalar da gitmediler.
Baskı süreçlerinde daha çok kasabalı zengin sayılabilecek olanlar belki Türkiye'ye göç etti. Ama nüfusun çok büyük kısmı köyünde kaldı.
Batı Trakya'da da o karanlık yıllarda pogrom yaşandı, Müslüman dükkanları hedef gösterildi, yağmalandı. Müslümanlara ait araziler kamulaştırıldı ve daha bir sürü.
Şimdi geriye dönüp bakınca şunu görüyorsunuz: Azınlıklar devletlerin iki dudağı arasında bir yaşam sürmüşler. Bugünkü güncel sıkıntılar eskinin bıraktığı tortu olarak devam ediyor. Ama mevcut eğitimle ilgili veya dini sorunlar dışında yeni yanlışlar da ekleniyor.
En basitinden küresel pandemi sürecinde Yunan hükümeti halkın aydınlatılması için bir bütçe ayırdı medyaya. Ciddi bir bütçe. Ancak Batı Trakya'da Türkçe yayın yapan azınlık medyası yok sayıldı.
Dolayısıyla Batı Trakya'da sorunların olduğu aşikar. Bunun üstüne ekonomik problemler ve Almanya dahil iş bulmak amacıyla artan göç de eklenince sıkıntılar artıyor.
Her halükarda Türk-Yunan ilişkilerinin düzeldiği ve iyi gittiği dönemlerde görece daha rahat bir hayat sürmüştür azınlıklar. Dileklerimiz Türk-Yunan ilişkilerinin düzeldiği ve azınlıkların iki ülke arasında dostluk köprüsü olduğu günlerin bir an önce gelmesi yönünde.
(BİANET.ORG – Pınar TARCAN – 19.9.2020)