2021: Kaybedilen yıl
KıbrıslıTürk toplumunu yönetenler, 2021 yılını da, Türkiye hükümetiyle birlikte önceden planlandıkları gibi, boşa kürek çekerek sonlandırdılar.
Türkiye cumhurbaşkanı sayın Erdoğan tarafından onaylandığı anlaşılan bu plana göre KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye, Kıbrıs sorununda öncelikle birbirine tümüyle benzeyen bir ses tonuyla konuşarak tam da Türkiye’nin Batı’dan kopuş serüvenine paralel olacak şekilde bir ray değişikliği yapacaktı.
Planın amacının, Türkiye’nin Kıbrıs’taki askeri ve siyasi varlığını kalıcı hale getirmeyi öngördüğü anlaşılıyor. Yani artık tek bir Kıbrıs devleti modeli hiçbir şey için zemin olarak kabul edilmeyecekti.
Bölgesel ve uluslararası şartların bugün olmasa bile, yakın gelecekte bu planın işlemesine yardımcı olacağına inanıldı.
Diplomasi sadece bu amaca hizmet ettiği ölçüde kullanılacak, etmediği zaman terkedilecekti.
Zaten önemli bir askeri güç olarak Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında uygun menavralar yaparak planın en azından uzun vadede sonuç vermesini sağlayabileceği beklentisi egemen oldu.
Türkiye diretirse, kazanacaktı!
Bunun için gerekli ilk ayarlamalar zaten daha önceden, 11 ve 18 Ekim 2020 tarihlerinde 1. ve 2. turu gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapılmıştı.
Artık ‘yeni’ diye ortaya atılan ‘eski’ siyasete geri dönülmüştü.
Bu siyasete göre, ‘KıbrıslıRumlar’la artık federasyon görüşmesi yapılmayacaktı.’ Ayrıca ‘BM parametrelerine göre masaya oturulmayacak’ ve ‘KKTC’nin güçlendirilmesi için gereken adımlar atılacaktı.’
Bu nedenle yeniden ifadelendirilmiş ‘eski’ bir tez ortaya atıldı: ‘Egemen eşitlik’!
Söylenenlerin bir bölümü 2021 yılı boyunca hayata geçirildi.
Mesela, KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye, iki toplum arasında, iki bölgeli bir federasyon esasına dayalı bir çözüme ulaşma hedefini rafa kaldırdı. BM parametrelerinin artık eskidiği belirtilerek, bunların değiştirilmesi talep edildi.
Uluslararası toplum, bu yaklaşımın ‘taksim’ siyasetine geri dönüş anlamına geldiğini gözlemleyerek, gelişmeleri sabırla beklemeyi tercih etti.
Bu bekleyişin nedeni, önceleri, Türkiye’nin gerçekçi bir zemine ve siyasete geri dönüş yapacağının umulmasıdır. Ama yapılan zabız yoklamaları Türkiye’yi yönetenlerin ciddi bir maceraya atılmış olduklarını göstermiştir.
Artık mecaranın sonunu bekliyorlar!
Böylece 2021 yılının tümünü ‘Federasyon KıbrıslıTürklerin boyunduruk altına girmesi anlamına gelir’ demek için harcadılar.
‘KıbrıslıRum tarafının devlet, KıbrıslıTürk tarafının toplum muamelesi gördüğü bir ortamda müzakere yapılamaz’ gibi ilk başta kulağa hoş gelen, kimilerinin milliyetçi, kimilerinin ise salınım halindeki duygularını okşayan bir söylemle çıkış yolu aradılar.
Ama, macera hevesi had safhadaydı: Bu nedenle KıbrıslıTürk toplumunun kurucu ortağı olduğu devletten pasaport, kimlik ve kimi mali imkanlar hariç olmak üzere vazgeçtiklerini ilan etttiler!
Hem Kıbrıslıları hem de uluslararası toplumu, federasyon dışında bir modeli kabullenmeleri için 2021 yılı boyunca ikna etmeye çalıştılar.
İkna olmayanları dikkate almama yolunu seçtiler.
Yani federasyon çatısı altında birleşme yanlısı olanlara, şimdilik kibarca ‘kusura bakmayın, bölmeye karar verdik’ dediler.
Uluslararası toplum bu tutumu şaşkınlıkla izliyor.
Şaşkınlığın nedeni çok basittir.
İki toplumun liderleri arasında Kıbrıs sorununun çözümünün federasyon esasına dayalı olmasını öngören uzlaşmalara ve BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen Türkiye kendi beklentilerini dayatmak istemekteydi.
Bu dayatmanın tutmadığını anlamak için, uluslararası toplumdan gelen tepkileri anlamak yeterlidir.
Sadece ‘yerli ve milli’ kaynaklara güvenenlerin ise hem KKTC hem de Türkiye dışişleri bakanlarının son zamanlarda yaptıkları açıklamaları okumaları gerekiyor.
Onbeş Kasım 1983 tarihinden beri tanınma talep eden KKTC’nin hem geçmiş bazı dönemlerde hem de 2021 yılını bitirirken dışişleri bakanlığı görevini üstlenen sayın Ertuğruloğlu, müzakereleri baltalamakla elde edilen sonucu çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur:
‘KKTC’nin tanınması yolunda Azerbaycan, Pakistan veya başka bir ülkeden talebimiz yoktur.’
Gerçeğin böyle olmadığını biliyoruz.
Yani söylenmesi gereken şey, vaktiyle Türkiye Cumhurbaşkanı Demirel’in açık yüreklilikle ortaya koyduğu gerçekliktir:
‘Tüm çabalarımıza rağmen dünya KKTC’yi tanımamıştır.’
Aslında Ertuğruloğlu’nu yalanlayan sadece Süleyman Demirel değildir.
Neredeyse her gün görüştüğü Türkiye dışişleri bakanı sayın Çavuşoğlu da, bu yılı bitirirken, 28 Aralık 2021 tarihinde basında yer alan bir açıklamasında, sayın Ertuğruloğlu’nun söylediklerinin tam tersini ifade etmektedir.
‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda görünürlüğünü artırma ve tanınması konusunda sarf edilen çabalar neticesinde KKTC birçok uluslararası örgütte statü elde etmiştir.’
Hatta Çavuşoğlu daha da ileri giderek, bazı devletlerin temsilcileriyle yapılan ikili görüşmelerde, Kıbrıs adasının bölünmesini öngören ‘iki devletli model’e destek verdiklerini ileri sürmüştür.
Peki KKTC hangi statüyü elde etti ve KKTC’yi tanımaya hazır olan devletler hangileridir? Bunların Azerbaycan ve Pakistan olmadığını sayın Ertuğruloğlunun açıklamasından anlıyoruz!
AB üyesi Batılı devletleri ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerini bir tarafa bırakalım… Türkiye’nin yakın ya da biraz uzak komşuları olan Ukrayna, Gürcüstan, Ermenistan, İran, Irak, Suriye, İsrail, Lübnan ya da Mısır gibi ülkelerin hangisi iki devletli çözüme destek veriyor?
Bu sorunun yanıtının ‘hiçbiri’ olduğunu sayın Çavuşloğlu’ndan başka herkes biliyor!
Ama Çavuşoğlu’nun bu açıklamada en çok dikkati çeken ifadesi, ‘iki devletli çözüm modeli’nin ilk önce kimin tarafından ortaya atıldığı konusuyla ilgilidir.
Belki bizler çok gerilere giderek iki devletli çözüm fikrinin esas itibarıyla, mesela sayın Rauf Denktaş’a ait olduğunu düşünebiliriz!
Buna itirazı olanlar KKTC bağımsızlık bildirisini okuyabilir. O yetmezse KKTC anayasasına da bakabilirsiniz! Orada yine sayın Denktaş’ı bulacaksınız!
Çok gerilere gitmeyi gereksiz görürseniz eğer, sayın Tatar’ın açıklamalarını da önünüze koyabilirsniz.
Tatar, ‘egemen eşitlik’ düşüncesini ortaya atanın kendisi olduğunu söylüyor.
Ama sayın Çavuşoğlu’nun farklı düşündüğü açıktır:
‘İki devletli çözüm bizim de aklımızda olandı ama ilk defa dile getirenlerden bir tanesi Anastasiadis’tir.’
İşte 2021 yılı boyunca uluslararası toplumla çatışma pahasına sürdürülen ‘egemen eşitlik’ ya da ‘iki ayrı devlet modeli’ ısrarı sonucunda elde edilen sonuç budur!
Model bile Anastasiadis’e ait, yani sadece boşa kürek çekilerek bir yıl daha kaybedildi.