2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri ve Kıbrıslı Türkler
2024 yılının Haziran ayında Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak. Her seçim kadar 2024 seçimleri de önemlidir.
Hatta daha önemlidir, çünkü aşırı sağın yükselişe geçtiği bir dönemden geçiyoruz ve aşırı sağ sadece toplumların demokratik gelişimi açısından bir tehdit değil, Kıbrıslı Türkler açısından özellikle bir tehdittir.
Nedeni de şudur: Avrupa Parlamentosu’nda aşırı ve popülist sağı oluşturan ID ve ECR grupları, Kıbrıslı Türklere yapılan yardımın kesilmesi için defalarca girişimde bulundular. Bugüne kadar başarılı olamadılar ama 2024 seçimlerinden daha güçlü çıkacaklarına kesin gözüyle bakılıyor.
Bu arada, Kıbrıs Rum toplumundaki aşırı sağ ELAM da parlamentoda bir sandalye sahibi olabilir.
ELAM’ın bir sandalye kazanması halinde ECR grubuna katılması büyük bir ihtimaldir. Nitekim, bu yönde daha şimdiden yoğun kulis faaliyetleri yapılıyor.
Açıkçası, Kıbrıslı Türklere karşı tutum alan aşırı sağa ELAM da katılacak ve Kıbrıslı Türkleri olumsuz yönde etkileyecek kararlar üretmek için yoğun çaba harcayacak.
Böyle bir konjonktürde Kıbrıslı Türklerin AB nezdindeki meşru hak ve çıkarlarının korunması ve ileriye götürülmesi fevkalade önemlidir.
Bu hakların temelinde, Avrupa Birliği Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihinde aldığı kararlar vardır. 2004 Refarandumlarından tam iki gün sonra alınan bu kararlarda ülkeninin siyasi biriğe kavuşamamasından duyulan üzüntü belirtiliyordu ve “Kıbrıslı Türklerin yerinin AB olduğuna” vurgu yapılıyordu.
Konsey, bu noktadan hareketle Avrupa Birliği Komisyonu’ndan Kıbrıslı Türkleri AB’ye yakınlaştıracak önlemler almasını talep ediyordu. Bu önlemler, sonunda Mali Yardım ve Yeşil Hat Tüzüğü şeklinde düzenlendi. Komisyonu’nun diğer bir önerisi olan Doğrudan Ticaret askıya alındı.
Avrupa Birliği Müktesebatının adanın kuzeyinde askıya alındığı bir ortamda Kıbrıslı Türklerin AB nezdindeki hakları esas itibarıyla bu kararlara dayanıyor.
Fakat hem Mali Yardımın artırılması, hem de Yeşil Hat Tüzüğünün daha etkili biçimde uygulanıp çapının geliştirilmesi siyasi takip gerektiren konulardır. Nitekim, Yeşil Hat Tüzüğü konusunda ortaya koyduğumuz çabalar sonucunda bazı ürünlerin güneye, dolayısıyla da Avrupa pazarına girebilmesini sağladık. Bu konuda yapılacak çok şey vardır...
Ayrıca, başta Erasmus+ olmak üzere, AB’nin çeşitli programlarına Kıbrıslı Türklerin katılımını sağlamak da ancak siyasi irade sergilemekle mümkündür. Bu konuda da girişimlerde bulunduk ve konuyu Avrupa Parlamentosu Eğitim ve Kültür Komitesinin gündemine taşıdık. Sonunda, Kıbrıs cumhuriyeti yetkilileri Komiteye gelerek açıklama yapmak zorunda kaldılar. Açıklamaları kimseyi tatmin etmedi. Konuyu takip etmeye devam ediyoruz.
Son yirmi yılda toplam iki bin Kıbrıslı Türk AB burslarıyla AB ülkelerinde eğitim gördü, yabancı dil öğrendi. Bu rakamı yukarıya çekmek için çaba sarf etmek gerekiyor.
Hellim, nihayet coğrafi tescil PDO ile Kıbrıs’a has bir ürün konumuna kavuştu ve Avrupa pazarlarına girme hakkı kazandı. Bu konu da sürekli takip altında olmalıdır.
Avrupa Parlamentosu’nda bir Kıbrıslı Türk’ün varlığı sayesinde, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası ve yerel yönetimler Brüksel ile doğrudan temas kurma olanağı elde ettiler. Ayrıca, yüzlerce Kıbrıslı Türk parlamentoyu ziyaret ederek sorunlarını dile getirdiler.
İşte, bütün bu nedenlerden ötürü Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım ve mümkünse bir sandalye kazanmak, son derece önemlidir.
Başka bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum: Avrupa Birliği, Konsey, Komite ve Parlamento olmak üzere üç kurumla yönetiliyor. Konsey’de üye devletler oturuyor. Orada Kıbrıslı Türklerin haklarını ve çıkarlarını takip eden bir devlet yoktur.
Komite’de de yine üye devletlerin atadığı Komiserler görev yapmaktadır. Orada da Kıbrıslı Türklerin sesini duyuran biri yok.
Parlamento ise yurttaşların seçtiği tek kurumdur. Orada Kıbrıslı Türklerin de çıkarlarını dile getiren birinin olması önemlidir. Bunu, 2019 seçimlerinde başardık ve olumlu sonuçlarını yaşayarak gördük.
AB yurttaşı olan Kıbrıslı Türklerin parlamento seçimlerine ilgi göstermeleri ve hem aday, hem de seçmen olarak seçimlere aktif katılımlarında sonsuz yararları vardır.
Bugün, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nda bir sandalye alabilmek için Almanya’da yaşayan Alman vatandaşı Türklerin bir parti kurarak seçimlere katılmalarını teşvik ediyor. Nitekim DAVA adında bir parti halihazırda kurulmuş bulunuyor ve 2024 AP seçimlerine katılmak üzere yoğun biçimde çalışıyor.
Gönül isterdi ki, adanın kuzeyinde faaliyet gösteren siyasi oluşumlar da bu durumu hakkıyla değerlendirebilseler...
Fakat, ne yazık ki bazı çevreler Kıbrıslı Türklerin seçimlerden uzak durması için çalışıyor...
Olacak iş değil...
İmkanları son derece sınırlı olan, dış dünyayla hemen hemen hiç denecek kadar az bağlantısı olan bir toplumun Avrupa Parlamentosu’nda söz sahibi olma fırsatını değerlendirmemek ancak akıl tutulmasıyla izah edilebilir...