1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “2024’te bu zihniyetten kurtulmak tarihsel bir görev”
“2024’te bu zihniyetten kurtulmak tarihsel bir görev”

“2024’te bu zihniyetten kurtulmak tarihsel bir görev”

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, ülkenin üç sene sonra artık geri döndürülemez bir noktaya gelmesinden endişe ettiklerini vurgulayarak, “hükümet”in ülkenin geleceğine dair gaile taşımadığını söyledi...

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, ülkenin üç sene sonra artık geri döndürülemez bir noktaya gelmesinden endişe ettiklerini vurgulayarak, “hükümet”in ülkenin geleceğine dair gaile taşımadığını söyledi.

“2024’te bu zihniyetten kurtulma görevi var, tarihsel bir görev” diyen Erhürman, halkın geleceğine dair gailesi olmayan zihniyetten kurtulunması durumunda 2024’ün 2023’ten daha iyi olacağına emin olduğunu belirtti.

Erhürman, “Vatandaşın kim olduğu, nerede doğduğu, annesinin babasının nerede doğduğu, daha önce hangi siyasi partiye oy verdiği, hangi partiye mensup olduğu fark etmiyor. Bugün gözlerini göç yollarına dikenler sadece CTPlilerin çocukları değil, bu halkın tüm kesimlerinin çocukları gözlerini göç yollarına dikmeye başladı” diye konuştu.

“Maliye artıda, halk ekside”

Soru: Bütçe maratonu tamamlandı. Bütçe görüşmeleri sırasında bir yıllık süreç değerlendirildi. Siz “kendi kendimize yetebiliriz, kendi ayaklarımız üzerinde durabiliriz” diyorsunuz ve aslında dörtlü hükümet döneminde de bunu ortaya koydunuz. Bütçe görüşmelerinde buna yine çok vurgu yaptınız ve öngörülerdeki sapmaya dikkat çektiniz. Bütçe nasıl bu kadar sapar? Bu ne anlama gelir?

Erhürman: Bu iki şeyden kaynaklanabilir. Bir, hesabı doğru dürüst yapmamaktan; iki, özellikle gelirleri gizlemekten ya da öngörülen geliri daha az göstermekten. Her ikisi de kötü. Hesabı doğru dürüst yapamıyorsanız, bu ülkeyi nasıl yöneteceksiniz? Bütçe, ülkenin yönetilmesinin en temel enstrümanıdır. O yüzden hesabı doğru dürüst yapamamak, hiç de affedilebilecek bir şey değil. Hesabı doğru yapıyorsanız ama gelirleri daha az gösteriyorsanız, giderler de olduğu yerde duruyor ve sene sonunda “biz artıya geçtik” diye reklam etmeye kalkıyorsanız, bunun bu topluma bir maliyeti var. Bu, topluma yapabileceğiniz yatırımları, katkıları yapmamanız anlamına gelir. Bunun sonucunda, maliye artıda, halk ekside. Sayın Maliye Bakanı’nın Kıbrıs gazetesinde çıkan, bir televizyon programından haberleştirilen açıklamalarında, “böyle bir şey yok” diyor. Bizim 2023 için açıkladığımız artı öngörüsü, 1 milyar 48 milyon TL, kendilerinin Bütçe Komitesi’nde dağıttığı evrakta var. Esas mesele, 1 milyar 48 milyon artı öngörüsü değil. Esas mesela, 3 milyar açık öngörürken, 1 milyar artı ile kapatmak. Yani hesapları 4 milyar şaştı. 2022’ye dönersek, 3 milyarın üstünde bir açık beklentisi ile başlıyor, 271 milyon açıkla kapanıyor. Sapmanın boyutları artık inancı ve güveni yitirme noktasına getiriyor. Aylardır, “okullardan sıva düştü yapamıyorum. paramız yok”, “hastane yapamıyoruz, paramız yok”, “yolları yapamıyoruz, paramız yok” diyorlar. Para var işte, o zaman neden yapmadılar?

Bütçede öngörülemeyen artılar olabilir, bu da TL kullanmamızdan kaynaklanır. TL ciddi değer kaybettiği zamanlarda, maliyenin gelirleri artıyor. TL olarak KDV’yi 30 lira üzerinden %10 diye hesaplarken, döviz patlıyor, fiyatlar yükseliyor, fiyatlar yükselince 30, 50 oluyor, Maliye 50’nin %10’unu alıyor. Ama bu fark sadece bundan değil. 3 milyar eksiden, 1 milyar artıya. 1 milyar artıyı daha önce öngörseydiler, bu rakam, yol yapmaya, ışıklandırma yapmaya kullanılabilirdi.

Çok vahim bir şey daha var, TC bütçe hazırlıyor ve 2024’te doların kuruna ilişkin beklenti 36.8, bizimkilerin doların kuruna ilişkin beklentisi 34.88. Meclise de sorduk, bizim kullandığımız para birimi değişti de bizim mi haberimiz yok? Yani TL, Kuzey Kıbrıs’ta kullanıldığında, Türkiye’de kullanıldığından 2 lira daha mı değerli? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bunun üstüne bütçe kuruyorlar. Böyle bir şey akıllara durgunluk verecek bir şey. Böyle bir şey olamaz, bunun hiçbir açıklaması yoktur.

Soru: Bir hükümet neden gelirleri daha az gösterme ihtiyacı duyar?

Erhürman: Genelde bütçeciler gelirleri temkinli hazırlar ama bu boyutta değil. 2023’te 4 milyar farktan bahsediyoruz. 2024 bütçesinde 6 milyar 800 milyon açık öngörülüyor. Bu açık üzerine konuşabilecek durumda mıyız? 3 milyar açık öngörürken, 1 milyar artı ile kapatıyorsan, şimdi 6 milyar 800 milyon açık öngörürken, kaçla kapatacağını bilemiyorsam, ana muhalefet olarak, 6 milyar 800 milyon açık öngörüsü olan bütçede, “niye eğitimde çocuklara ayran, süt, ekmek vermeye, bir sene için 20 milyon TL ayırdın?” diye soramıyorum. Ama 6 milyar 800 milyon açık doğru değilse, sene sonunda az açık ya da artı olduğunu görürsek, o zaman bir sene boyunca çocuklara eziyet çektirmiş olacağız. Bunu şimdi konuşabilmemiz lazımdı ama rakamlarla öyle bir hava yaratıyorlar ki, bunları konuşamayız.

“Ülke yönetilmiyor”

2023 bütçesinin kesinleşmesi 1 milyar artı çıkmazsa ve eksi çıkarsa, o da hata. Bu da, 2 ay önceki öngörünün, 2 ay sonra tutmadığı anlamına gelecek. İki aylık bile öngörü yapamıyorlarsa, ülkeyi nasıl yönetecekler? “Ülke kötü yönetiliyor” lüks bir laf, ülke yönetilmiyor. Rakamlarla da belli. Bu ülke yönetilmiyor, freewheelde duvara doğru gidiyor. “2024’te bu zihniyetin gitmesi gerekir” derken, veriler bunlardır, herkes bunun farkına varmalıdır.

“Rakamlar ülkenin yönetilmediğini gösteriyor”

Soru: Hayat pahalılığı ve enflasyon konusundaki açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erhürman: Hayat pahalılığı %33’tü, senenin tamamlanmasına iki ay kalmıştı. Bir önceki ay da, hayat pahalılığı 1.79 çıkmıştı. Bir anda öngörü yaptılar ve hayat pahalılığını %48.5 dediler. Bunu neye göre yaptıklarını kürsüden sorduk. Son iki ayda, 33’den 48.5’a, 15.5 puan nasıl değişti? “Bize verilen rakamlar bunlardır” dediler. “Siz bunu yapmakla, enflasyon etkisi yaratıyorsunuz” dedik. %82 enflasyon da, iki ay önce %55’ti. Bu mantıkla bu ülkeyi yönetemezler. Bu rakamlar ülkenin yönetilmediğini gösteriyor.

“Yapabileceğimizi yazalım, yazdığımızı yapalım”

Soru: İktidarda olduğunu iddia eden bu partiler, özellikle UBP, “Türkiye’den parayı en iyi ben getiririm” diyor. Diğer taraftan, Türkiye’den akan bir para yok...

Erhürman: O da rakamlarla belli. 4 milyar 657 milyon TL yatırım için geleceği öngörüsü varken, bunun 400 milyonu gelmiş, yani %10u. Kamu maliyesine geleceği öngörülen 3 milyar 330 milyon TL iken, gelen 826 milyon, zaten bunun 600 milyonu AKSA’ya olan borçlar. “Türkiye’den para gelmezse aç kalırız, maaş ödeyemeyiz” diyenler, bunu rakamlar üzerinden konuşmuyorlar, bunu siyaset haline getirdiler. “Türkiye’den para gelmezse, maaş bile ödeyemeyiz. Demek ki, Türkiye’den para gelmezse, aç kalırız. Türkiye’den de en iyi parayı biz koparırız, onun için bizi seçin”, bu zihniyetin, bu siyasetin mottosu bu. Bu rakamlar mottoyu bozuyor. Biz, yıllardır “kendi ayaklarımız üzerinde durabiliriz” diyoruz. İnsanlar da bize, “6 milyar 800 milyon açığı olan bir bütçeyle nasıl ayakta duracağız” diyor ama rakamlar ortada. Bu arkadaşlar, bizim, kendi açıkladıkları rakamları kullanarak “kendi ayaklarımız üstünde durmuşuz işte” dememizden de rahatsız oluyorlar. Çünkü siyasetleri, başka bir siyaset, o siyaset rakamlarda karşılığını bulmuyor. Ama bizim siyasetimiz rakamlarda karşılığını buluyor.

Biz hiçbir noktada, “Türkiye’den hiçbir katkı almayalım” demedik, “önemsizdir” hiç demedik. O yüzden hep, “Doğru dürüst nüfus politikasını da içeren, verilere dayalı  uzun vadeli bir sosyal, ekonomik, kültürel kalkınma planını hazırlayalım. O plan üzerinden Türkiye ile görüşme yapalım. Türkiye, elbette bizim yapmak istediğimiz her şeye destek vermeye mecbur değildir. Ama hangilerine destek verebilecekse onları belirlesin, biz de onları yapalım” diyoruz. Yani yazdığımızı yapalım, karşılığı da TC’den alalım. Türkiye-KKTC ilişkileri zaten özel ilişkilerdir. Bugün dünyanın pek çok ülkesi dış kaynak kullanır. Bizim dış kaynak kullanabileceğimiz yerlerin başında TC geliyor, ama bu kaynağı gerçekten kullanalım. Ekonomik ve İşbirliği Protokolü’ne “yatırım için 4 milyar 657 milyon gelecek” diye yazıp, sonra 400 milyon gelmesinin sebebini açıklasınlar? Ya “Türkiye seni sevmiyor, sen Türkiye’nin seni sevdiğini anlatıyorsun”, ki ben zaten hayatta böyle bir politika uygulamam, böyle bir şey söylemem, ya da geriye bir tek şey kalıyor, sen TC ile bir protokol imzalarken, yapabileceğin şeyi yazmadığın için, yazdığın şeyi yapmadın. Biz de diyoruz ki, yapabileceğimizi yazalım, yazdığımızı yapalım. İki devlet arasındaki ciddi ilişki böyle kurulur, Türkiye ile doğru zeminde, iyi ilişki diyoruz, doğru zemin budur.

1-416.jpg

“Topluma zarar veriyorlar”

Soru: Toplum karamsar, depresif bir dönem yaşıyor. Cebi boş, Kıbrıs sorunuyla ilgili uzun zamandır gelişme yok. Şimdi biraz hareketlenme görünse de, pek umudu yok. Sürekli “biz yapamayız”, “paramız yok” söylemleri nedeniyle de bir özgüven sorunu yaşıyor. Hükümetin söylemleri de bunu besliyor. Bu tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erhürman: Ya isteyerek, ya da hata yaparak, Kıbrıs Türk halkının özgüvenini sürekli olarak tahrip ediyorlar. “Bize kendi ürettiğimiz gelirle, giderlerimizi dahi karşılayamıyoruz” diyorlar. En kötü dönemlerde bile, 2022’de, pandemiden yeni çıkılan ve çok parlak bir yıl olmayan o dönemde bile, bütçede 3 milyar 840 milyon açık öngörürken, 271 milyon TL açık oldu. 271 milyon TL, 70 milyarın üstünde bütçesi olan bir devlet için önemli bir miktar değil.

İnsanları endişe içinde yaşatmak istiyorlar, insanların zaten endişeleri var. Lokantaya gidebildiği gün sayısı azaldı, alabildiği etin kilosu azaldı, markette sepetine koyabildiği ürün azaldı, çocuğunu özel okula göndermekten vazgeçen, vazgeçmeyi düşünen bir sürü insan var. İnsanlar araba almayı unuttu, ev almayı hayal bile edemiyor. Ev kiralamak bile artık ciddi bir mesele haline geldi. Zaten endişe varken, üstüne “şu kadar açık var, yani 2024’te 13. maaşı ödeyemeyebiliriz”, “Temmuz ayında maaş ödeme sıkıntısı yaşayabiliriz” endişesini yayıyorlar ama rakamlar hiçbir şekilde böyle bir endişeyi gerekli kılmıyor. Bu topluma zarar veriyorlar. Toplum zaten kendi iç sıkıntılarını yaşıyor ve bu sıkıntıları yaşamasının sebebi de kötü yönetimdir.

“Piyasada, Türkçe konuşanların parası kalmadı”

Soru: Bir yandan “para yok” denirken, diğer taraftan israfın olduğunu görmek de toplumda öfkeye neden oluyor...

Erhürman: Partizanca istihdamın hortladığı dönemde, Kıb-Tek’in bile isteye zarara uğratıldığının mahkemede itiraf edildiği, sadece 8 milyon 808 bin doların güney Kıbrıs’a gereksiz yere ödendiğinin mahkeme kararında itiraf edildiği bir dönemde bu rakamlar çıkıyor. Maliyede israfa rağmen para var. Doğru dürüst yönetmiş olsalardı, yıl daha da artıda bitecekti.

Maliyenin gelirlerinin artmasının sebebi, KKTC vatandaşlarının daha fazla tüketim yapabiliyor olması değil. KKTC vatandaşları daha az tüketim yaparken, Maliye’nin gelirleri artıyor. Bu, ekonomi büyük ölçüde yabancıların harcamaları üzerinden şekillenmeye başladı demektir. Bizim, iki senedir anlattığımız da bu. Artık marketlerdeki talep, güneyden gelenler tarafından belirleniyor. İnşaat sektöründeki talep, Rusya’dan, Ukrayna’dan, İran’dan gelenler tarafından belirleniyor. Otogalerilerdeki talep, Afrikalı öğrencilerden ve dışarıdan gelenlerden kaynaklanıyor. Yani KKTC vatandaşlarının talebi düşüyor ama fiyat artıyor. Bu hiçbir ekonomistin açıklayabileceği bir şey değil. Hepsini açıklayan tek unsur var, yabancılar harcıyor. KKTC vatandaşının alım gücü düşüyor. Bu piyasada Türkçe konuşanların parası kalmadı. Bu bir gerçeklik. Bu gerçeklik yokmuş gibi davranarak, bizi sadece yoksullaşanlar değil, aynı zamanda yok olanlar veya en azından yok sayılanlar konumuna mı düşürecekler? Siyasetin temel sorusu budur. Bu zihniyetin verdiği cevap, “biz sizi sadece yoksullaştırmayacağız, yoklaştıracağız da”.

Biz bu cevabı kabul etmiyoruz. 2024’de bu zihniyetten kurtulmak Kıbrıs Türk halkının tamamının görevidir.

“Samimiyetsizlik veya ciddiyetsizlik”

Soru: Yabancılara mal satışı konusunda bir çalışma yapılıyor. Sizinle detaylar paylaşılmadı ama bazı açıklamalar yapılıyor. Çalışma sizinle neden paylaşılmıyor?

Erhürman: Mecliste defalarca sorduk, bize söylenen “taslak ortaya çıkınca sizinle paylaşacağız” oldu. Taslak ortaya çıkana kadar neden bekliyorlar? Bilmiyorum. Taslak çıkarsa ve sözlerinde durup paylaşırlarsa, o zaman o teknik metin üzerinden teknik açıklama yapmamız mümkün olacak.

Yapılan açıklamalarda, “düzenleyeceğiz”, “sınırlayacağız” deniyor. Ersin Bey “sözleşmeyle alımı engellemek lazım” gibi açıklamalar yapıyor. Bunları söyleyerek, “sözleşmeyle ne kadar alabilirseniz şimdi alın” diyor aslında. Ben de kürsüden, “gerçekten böyle bir niyetiniz varsa, bugün getirin bugün geçirelim, şimdi durduralım” dedim. Tam tersine, bunu söylemek, “biz düzenleme denilen şeyi yapana kadar, meclisten geçene kadar ne kadar çok sözleşmeyle alabilirseniz alın, ne kadar sözleşme ile satabilirseniz satın” demektir. Bu, samimiyetsizlik veya ciddiyetsizliktir. İkisi de kötü, ister samimiyetsiz olduğu için yapsın, ister ciddiyetsiz. Her ikisi de bu ülkeyi yönetmediklerini gösterir. Ersin Bey’in “İmar planı, emirname dinlemeyin yapın da korkmayın” dediğinin devamıdır şimdi de “sözleşmeyle alın da korkmayın” demesi... 2-3 ay önce hepsi, o koltuklarda oturan herkes, “abartılacak bir şey yok” diyordu. Zaten şu anda düzenleme yapmaya kalkmış olmaları, “abartılacak bir şey yok” dediğiniz zaman söylediklerinin doğru olmadığını gösteriyor. Abartılacak bir şey yoksa neden düzenleme yapma ihtiyacı duyuyorlar? Demek ki abartılacak bir şey var.

Bize taslak verileceği söylendi, tasarı değil. Taslak bile hazır değil. Taslak çıkacak, üstünde konuşulacak, bu tasarıya dönüşecek, komiteye gidecek, komitede de görüşülecek... Bu arada yapılan açıklamalarla, “biz bunu yapacağız, hazırlıklı olun ve şimdi benim engelleyeceğim dediğim şeyleri şimdi bol bol yapın” mesajı veriliyor. Her şey bu kadar açık yaşanıyor. Kamuoyunun çok uyanık olması gerekiyor, her şey çok açık. Rakamlar da çok açık, açıklamalar da çok açık, sonuç da çok açık. Bizim burada göremediğimizi, Türkiye’den, İngiltere’den bize gösteriyorlar. Dışarıdan herkes bir şeyler görüyor, gördüğünü de lisan-ı münasiple açıklıyor. Biz 2 senedir ne anlatıyorduk? “Bu hal bize sadece içeride değil, dışarıda da  büyük sorunlar yaratacak” demiştik. İçeride zaten yarattı, bizi çocuklarımıza ev alamaz hale getirdi, nüfusu patlattı, trafiği, kanalizasyonu ciddi sorun haline getirdi. Hastaneden hizmet almayı, okullardan hizmet almayı ciddi sorun haline getirdi. Şimdi dışarıdan başladı, herkes kendine göre, kendi siyasi meşrebine göre pozisyon almaya başladı. Birileri İsrailliler ya da kendi deyimleriyle Yahudiler üzerinden bir şey söylüyor, diğerleri Ruslar üzerinden bir şeyler söylüyor. Sen de arada sıkıştıkça sıkışıyorsun. Güneyde yapılan yayınlarda, adeta dalga geçer gibi, “müzekerelere oturduğumuzda, mülkiyet masasında karşımızda Türkleri bulmayacağız, İsraillileri, Rusları, Ukraynalıları, İranlıları bulacağız” deniyor ve sen de bu ülkeyi yönettiğini iddia ediyorsun.

“Umursamıyorlar, gaileleri, dertleri değil”

Soru: Nüfus politikasının önemine hep dikkat çekersiniz. Bahsettiğimiz, yaşadığımız sorunların temelinde bunlar da var. Bununla ilgili ne gibi adımlar atılması gerekir? Hükümettekiler yaşananları kaale almıyor mu?

Erhürman: Açıkçası “kaale almıyorlar” demek, belki de onlara fazla anlam yüklemek anlamına gelir. Umursamıyorlar, gaileleri, dertleri değil. Hepsinden daha kötüsü, bu halkın, ülkenin geleceğine dair gaile taşımamalarıdır. Dertleri, “kurultay ne zaman olacak”, “koltuğa kim oturacak”, “partilileri işe alalım” gibi konular, yani günübirlik yaşayan, kısa günün karına bakan bir zihniyet. Ama öyle bir dönemdeyiz ki, artık endişeler, 3 sene sonra bu memleketi tanıyamayacağımız noktasına bizi taşıyor. İçimizde, 3 sene sonra artık geri döndürülemez bir şeyle karşı karşıya kalma endişesi var ama bu endişe, bu arkadaşlara sirayet etmiyor. Bu arkadaşlar anı yaşıyor, o koltuğa oturduğu an, o arabaya bindiği an...

2024’te bu zihniyetten kurtulma görevi var, tarihsel bir görev. Ya bu görevi halk olarak yerine getiririz ya da 3 sene sonra bu ülkenin geleceği hal karşısında yazıklanmanın bir manası kalmaz. O timsah gözyaşı olur. Bir şey yapabileceksen, şimdi yapacaksın.

“Tablo net, herkesin görmesi gerekiyor”

Soru: CTP olarak, “hem mecliste, hem sokakta” diye eylem yaptınız. İlk eylem çok ses getirdi, çok farklı kesimlerden insanlar katıldı. Belki toplumda bir uyanış oldu...

Erhürman: Anlattıklarımızın yarattığı endişeyi taşıyan, UBP’ye, DP’ye, YDP’ye oy veren çok fazla insan var. O gün oraya, bu ülkede sağ yelpazede görünen insanların gelmesi sembolik mesele değildi, insanlar gerçekten bu endişeyi taşıyorlar. Bu sadece CTP’nin meselesi değil, bu halkın, bir halk olarak meselesidir. Nerede doğmuş olursa olsun, daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun, bugün KKTC vatandaşının alım gücü düşmüştür, özgüveni sarsılmaya çalışılıyor, KKTC vatandaşına “biz asla ayaklarımız üzerinde duramayız” mesajı verilerek, bundan siyasi bir rant elde etmeye çalışılıyor. Vatandaşın kim olduğu, nerede doğduğu, annesinin babasının nerede doğduğu, daha önce hangi siyasi partiye oy verdiği, hangi partiye mensup olduğu fark etmiyor. Bugün gözlerini göç yollarına dikenler sadece CTPlilerin çocukları değil, bu halkın tüm kesimlerinin çocukları gözlerini göç yollarına dikmeye başladı. 11 yaşındaki çocuğa, “büyüyünce ne olacaksın” diye sorduğunuzda, artık “ben zaten bu ülkede yaşamayacağım” diyor. Bu, bir toplumun varoluşu açısından basit bir şey değil. Durumu bu hale getiren zihniyet, kendini “en milliyetçi” olarak tanımlayan zihniyet, varoluş mücadelesine en çok vurgu yapan zihniyet. 2004’te, Annan Planı referandumunda mülkiyet konusu konuşulurken, tam da bu zihniyetin temsilcileriydi “mülkiyet egemenliktir” diyen. Şimdi mülkiyet, toprak konusundaki halleri bu. “Bir karış toprak verilemez” derken, tarım arazilerini veriyorlar. “Pandemi dönemi de bize bir şey öğretti, tarımın, üretimin önemi” derken, Düzova’da yabancı bir şirkete 121 dönüm verdiklerini duyuyoruz. Gerekçesini sorduğumuzda, cevap yok, “Belki tarım yapacak” diyorlar. Tarım yapılacaksa, o zaman neden Maraş’ta yıllardır seracılıkla uğraşan insanım yapmasın.

İçişleri Bakanı meclis kürsüsünden “yabancı şirkete yapsatı yasaklayacağız” diyor. Sonra bir bakıyorsunuz, “bir süredir ülkemizde yaşamakta olduğundan ve bir şirkette hissedar olduğundan zorunlu olarak vatandaş yapılmıştır” diye kararlar alıyorlar. Vatandaş olduktan sonra yapsat da yapar, istediği kadar mülküyet de edinir, daha önce sözleşmeyle mal aldıysa onları da tapuda üstüne kaydettirir. Tablo net, herkesin bunu görmesi gerekiyor. Kıbrıs Türk ekonomisindeki sektörlerin, gerek sermaye birikimi, gerekse uzmanlığı dolayısıyla yapamadığı bir şeyi yabancılar gelip yapsın, ondan da kazanalım. Bu, bütün dünya ekonomilerinin uyguladığı bir yöntemdir. Ama bizim uzmanlığımızın da, sermayemizin de yapmaya yettiği bir şeyi neden yabancıya yaptıralım? Bu, yabancıya 121 dönüm alım izni verirken, ne için verdiğini bilmeyi ve açıklayabilmeyi gerektirir.

“Varoluş meselesi sadece CTP’nin meselesi değildir”

Soru: Eylemlerin devamı ne zaman gelecek?

Erhürman: Onun bir başlangıç olduğu mesajı verilmişti. Aralık bütçeyle geçti. Ocak ayının ikinci yarısı itibarıyla, o sürece devam edeceğiz. O süreç, kendi başına bir şeydir elbette, ama daha önemlisi o süreci destekleyecek şekilde, bütün bu konuştuklarımızın artık fark edilmesi, anlaşılması ve buna ilişkin pozisyonun toplumun tamamı tarafından alınmasıdır. CTP bu toplumda önemli bir partidir ve bu misyonu üstlenir, endişeyi taşır, geleceğe dair topluma yön verir. Ama şu andaki varoluş meselesi sadece CTP’nin meselesi değildir. Bu, bütün halkı kapsayan bir şeydir. Şu anda, akan suyun altına kovasını tutup dolduranlar da buna dahildir. Kötü anlamda söylemiyorum. Mesela inşaat sektörü şu anda hareketli, inşaat sektörü kendisiyle birlikte 60-70 sektörü daha götürüyor. Ama herkesin anlaması gerekir ki, bizim söylediklerimiz inşaat sektörünün de sürdürülebilirliğini sağlamak içindir. İnşaat sektörünün de bir yerde elimizde patlamasından endişe etmektir. Bizim söylediklerimiz yüksek öğretimin de sürdürülebilirliğini sağlamak içindir. 2005’te de inşaat sektörü patladı ama 2009’da da elimizde patladı. Bu riski alamayız. Bizim için önemli olan kısa günün karı değil, sürdürülebilirliktir, ki bu toplum ayakları üzerinde durabilsin ve toplumun geneline bu fayda yayılabilsin.

“Rakamlar, ülkede kaynağın olduğunu gösteriyor”

Soru: Bizi nasıl bir 2024 bekliyor?

Erhürman: Kıbrıs sorunu açısından bakarsak, 2023’ten çok daha hareketli bir 2024 olacağını görüyorum. “Bu hareketlilik bizi nereye taşır” gibi bir falcılık yapacak değilim ama hareketliliğin olacağını görüyorum, başladı zaten. Hareketlilik bizi nereye vardırır, izleyip, gerektiğinde süreçlere müdahil olup, doğru yöne kanalize olmasını sağlamak gerekiyor. Bizim misyonumuz bu.

İçerideki durum açısından bakarsak, bu zihniyetten kurtulmadığımız sürece, 2024’ün 2023’ten  daha iyi olması mümkün değil. Kurtulduğumuz takdirde, 2024’ün 2023’ten daha iyi olacağından eminim. Çünkü, rakamlar bize, bu ülkede kaynağın olduğunu gösteriyor, yeter ki doğru bir şekilde yönetelim. Bu arkadaşlar yanlış yönetmenin de gerisindedir, bu arkadaşlar artık yönetmiyorlar. Biz doğru yönetmek hedefiyle hareket etmek zorundayız.

Bu haber toplam 3761 defa okunmuştur