“2025’te kazı ekipleri sekize yükseltmeyi, yeni iş makineleri temin ederek kazıları hızlandırmayı planlıyoruz…"
Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade, TAK Ajansı aracılığıyla basına dağıttığı açıklamasında 2025 yılında kazı ekiplerini sekize yükseltmeyi, yeni iş makineleri temin ederek kazıları hızlandırmayı planladıklarını belirtti. Mütfützade’nin TAK’a yaptığı açıklama şöyle:
“Müftüzade, kayıplar konusunun politize edilmeyeceğine dair taraflar arasında bir mutabakat olmasına rağmen Rum siyasilerin zaman zaman bu insancıl konuyu siyasi amaçları için kullandıklarını belirterek, “bu tutumun hem kayıp yakınlarını rencide ettiğini hem de iki toplum arasında güvensizlik yarattığını” ifade etti.
Müftüzade, yazılı açıklama yaparak, KŞK’nın yürüttüğü çalışmalar sonucunda 2005 yılından bugüne kadar 1,685 kazı yapıldığını, 1,688 kişiye ait kalıntılara kazılarda ulaşıldığını ve 1,051 kayıp kişinin kimliklendirildiğini belirtti. KŞK’nın 2024 yılında 20 kişiye ait kalıntılara ulaştığını, 11 kişinin kimliklendirdiğini ve 2024 yılı sonuna gelinirken kayıp sayısının yüzde 52 sinde pozitif kimliklendirme gerçekleştirdiğini de açıkladı.
ASKERİ BÖLGELERDE KAZILAR…
Müftüzade ayrıca, Türk askeri makamlarının, KŞK’nın çalışmalarına seri bir şekilde devam edebilmesini teminen, KŞK ekiplerince askeri bölgelerde kazılar yapılmasına imkân sağlanması amacıyla oluşturulan kazı listeleri dâhilinde düzenli olarak verilen izinleri yenilediğini belirterek, “Bu bağlamda askeri kazıların başladığı tarihten günümüze kadar toplam 108 farklı bölgede kazı faaliyetlerine imkân verilmiştir ve KŞK’nın halen bir askeri bölgede devam eden kazı çalışmaları mevcuttur” dedi.
“POLİTİZE EDİLMEMELİ…”
Müftüzade, “Kayıplar konusunun politize edilmeyeceğine dair taraflar arasında bir mutabakat olmasına rağmen maalesef Rum siyasilerin zaman zaman bu insancıl ve hassas hususu siyasi amaçları için kullandıklarını gözlemliyoruz. Bu tutum hem kayıp yakınlarını rencide etmektedir hem de iki toplum arasında güvensizlik yaratmaktadır.” ifadelerini de kullandı.
Müftüzade, Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi olarak, 2025 yılının daha da verimli bir sene olacağından ümitli olduklarını ifade ederek, “Kazı ekipleri sayımızı 8 ekibe yükseltmeyi ve yeni iş makineleri temin ederek kazılarımızı hızlandırmayı planlamaktayız. Bu vesileyle, kayıp yakınları başta olmak üzere yeni yılın tüm insanlığın beklentilerinin karşılanacağı bir yıl olmasını temenni ederim.” dedi.
(TAK Ajansı Haber Bülteni’nden – 30.12.2024)
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR…
“1945-1955 dönemi ve yükselen sınıf mücadelesi…”
AKEL Türkçe sayfasında yer alan bu fotoğraflar, 1945-1955 döneminde Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın birlikte emek mücadelesi yıllarından görüntüler içeriyor. AKEL Türkçe sayfasında, şöyle deniliyor:
“1945-1955 dönemi sadece, sömürgeciliğe karşı siyasi mücadelenin yükseldiği bir dönem değildir. Aynı zamanda sınıf mücadelesinin de yoğunlaştığı bir dönemdir. 1 Mart 1944’ta hayat pahalılığı ödeneği için mücadelede olduğu gibi, daha İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü dönemde de çalışanlar büyük bir eylemlilik içine girmişti. 1945’ten bağımsızlığa kadar geçen sürede, AKEL ve Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO) yönlendiriciliğinde verilen mücadeleler sonucu, çalışanların örgütlenme hakkı tartışmasız bir şekilde elde edildi ve çalışanların bugün kullandıkları birçok sosyal ve ekonomik kazanımın temelleri atıldı.
Bu mücadelelerin doruk noktası maden ocaklarında, amyant madenlerinde ve inşaatlarda çalışan işçilerin 1948 yılında gerçekleştirdikleri büyük grevlerdi. Bu grevler uzun süreleri, yaşanan gerilimler ve ortaya konulan kahramanlıklar açısından daha önce benzeri görülmemiş grevlerdi ve bu grevler sırasında ağır bedeller ödendi. Yerli ve yabancı işverenlerin, sömürge hükümetinin, kilise liderliğinin ve o dönemdeki grev kırıcı SEK liderliğinin ittifakına karşı, halkın büyük çoğunluğunun dayanışmasıyla işçi sınıfı 1948’de büyük bir sınıfsal mücadele verdi ve bu mücadeleyi kazandı. 1948 büyük sınıf mücadelesinde olduğu gibi, daha öncekileri ve daha sonraları da, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk işçiler kardeşçe, birlikte mücadele ettiler ve bu şekilde iki toplumun dostluğunu ve işbirliğini örste dövdüler. 1948 Kıbrıslı çalışanların sosyal haklar mücadelesinde parlak bir nişan olarak kalmaya devam ediyor.”
*** BASINDAN GÜNCEL…
“Kızlarıma yeniyıl telgrafı…”
Umur TALU/T24
Uzaktasınız; uzaktan da uzaklardasınız.
Sizi kalbimin her atışıyla, aklımın her akışıyla, ruhumun her bakışıyla özledim.
Bugün giden yıl, henüz var olan ömrüme ve yaşıma bir yıl ekleyip gitti, gelecek yıl da öyle olacak; belki. Ama her biri, birçok yakınımın, arkadaşımın, sevdiğimin başına çoktan geldiği gibi, kalan ömürden de bir yıl götürüyor. Eklenen yılları rakam rakam sayabiliyorum. Kalanı ise bilmiyorum. Bu tek yılı hangi sayıdan çıkarıp ömür aritmetiğine, hayat matematiğine koyabileceğimi bilmiyorum.
Babalarının yaşını çoktan geçmiş evlatların, onların gençliklerinden; evlatları “kayıp” edilmiş anne babaların onların çocukluklarından “bir kemik” bulup akıbetlerini öğrenerek; bir mezar, bir dua, bir kap su için yıllardır çırpındığı bir ülkedeyiz. Onların hakikate, bir kemiğe, bir DNA örneğine bile ölümüne adanmış özleminden daha fazlasına hakkımız var mı, onu da bilmiyorum. Burada yeterince acı var; hayal ederek, koşarak, mücadele ederek, yazarak hepsinin tanığı ve anlayanı, anlatıcısı olmaya, denize tek bir yıldız olsun atarak, umutlu kalabilmeye, umut katabilmeye çalıştım. Taşıdığınız soy isimden, benden geriye kalacak olan bu. Hayatta ne hatalar ve ne doğrular yapmış olursam olayım; beni kâh öfkeyle, kâh yüzleşmelerle, kâh umutlarla rahat bırakmayan vicdanımın temel direği de.
Yeni yılınız size içtenlikle gülümsesin kızlarım; seçtiğiniz, koştuğunuz, sizi siz yapan yollarınız daha da açık ve gönlünüzce olsun. Babasız büyümüş bir babanın da, size yoldaş olmuş, sizinle gurur duymuş babanızın da tüm babalık duyguları ve tükenmez sevgisiyle özlüyorum sizi.
Daha ne diyeyim?.. Beni sorarsanız, iyiyim.
Stop.
Kalbimin kederinden kalbimin kaderine… BU hayatı hayat yapan hayatıma da minnetle
Not: Direnen umutlarla, daha mutlu ve huzurlu bir yıl dilerim, okuyan herkese ve okumayan hepinize de. Daha iyi bir dünyada, daha iyi bir ülkede, daha iyi şartlarda yaşamak herkesin hakkı. Hele hele çocuklarınızın… Henüz doğmamış olanların da!
(T24 – Umur TALU – 31.12.2024)
“Yeni yıla girerken etrafımıza bakalım…”
Stelyo BERBERAKİS/T24
Yeni yıla girerken, dünyanın hemen her bir yayın organı bir önceki yılın bilançosunu çıkarır.
Ben de adeta uzmanlaştığım bitmez tükenmez Türk-Yunan ilişkilerinde 2024 yılı içinde kaydedilen gelişmelerin bilançosunu özetlemeye çalıştım.
2019 yılında başlayan son derece gergin ilişkiler, nitekim 6 Şubat 2023 yılında kaydedilen Türkiye’deki korkunç deprem felaketinden sonra bir düzene girmesi için başlatılan yoğun çalışmalar, 2024 yılında bütün hızıyla devam etti.
Liderler düzeyinde başlatılan ve sıklıkla yapılan görüşmeleri; Dışişleri Bakanları, Savunma Bakanları, hükümet üyeleri, askeri çevreler, akademisyenler, iş insanları ve gazetecilerin görüşmeleri izledi.
Taraflar Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs gibi katılaşmış anlaşmazlıklara dokunmamaya özen göstererek en azından bir diyalog ortamı yaratmak amacıyla olası gerginliklere yol açabilecek karşılıklı tahrik, eylem ve söylemlerden kaçındılar.
İki ülke ilişkilerinde olumlu hava esti, gerek Türkiye gerekse Yunanistan birbirleriyle uğraşmayı bir yana bıraktılar ve kendi iç ve dış meselelerine, çözüm arayışlarına odaklandılar.
Bu süre içinde ne Türkiye’nin Yunanistan’a ne de Yunanistan’ın Türkiye’ye “saldıracağı” türünde Türk ve Yunan kamuoylarında endişe yaratan, korku ve kaygıları körükleyen senaryolar yayın organlarının manşetlerini süslemedi.
2024 yılında gerek Türkiye’de gerekse Yunanistan’da düzenlenen seçimleri var olan hükümet partilerinin kazanması ilişkileri daha da pekiştirdi.
Resmi açıklamalarda ticarette, kültür alışverişinde, turizmde, sporda, uyuşturucu ve adi suçlara karşı mücadelede, insan kaçakçılarına karşı alınan önlemlerde, liman müdürlüklerinin arasında bile yapılan iş birliklerinin daha da geliştirilmesi, daha fazla iş birliği alanlarının açılması için gösterilen uğraşıların devam edeceği belirtiliyor.
Türkiye’nin bayram günlerinde Yunan adalarından başka, hafta sonları bile Atina ve Selanik gibi Yunan kentleri, Türk turistlerle dolup taşıyor.
Yunan bayramlarında da İstanbul, Kapadokya, İzmir gibi yöreler Yunan turistlere kapılarını açıyor.
Bugüne kadar karşılaştığım Türkiye’yi ziyaret eden Yunan turistlerden ne de Yunanistan’ı ziyaret eden Türk turistlerden tek bir şikayet duymadım.
Peki, bu sağlanan olumlu ve ılımlı ilişkiler kalıcı mı olur; yoksa her zaman olduğu gibi yeni gerginliklere yol açacak krizler doğar mı?
Bu kritik soruya yanıt vermek oldukça zor.
Zor çünkü, yarım asırdan bu yana süregelen Ege anlaşmazlıkları, keza yarım asırlık Kıbrıs sorunu ve son yıllarda eklenen Doğu Akdeniz‘deki anlaşmazlıkların, iki çağdaş devlet gibi bir masaya oturup diyalog ya da uluslararası mahkemelere götürülerek tarafların gönül rahatlığıyla kabul edeceği biçimde çözülmesi gerekiyor.
Bunu becerebilecek cesur liderlere ve aklı selim siyasi partilere ihtiyaç var.
Sorunların çözümünü kolaylaştırmak için etrafımızdaki coğrafyanın yangın yerine döndüğünü, yangından canı yanan insanların milyonları, yüz binleri geçtiğini, bilmem neyin uğruna çıkan savaşlardan kimsenin kazanmadığını, herkesin kaybettiğini ve en çok insanlığın kaybettiğini görmek gerekiyor.
Ancak bu “hassas” olarak nitelenen konulara tarafların bakış açıları o denli birbirine zıt ve kendi etraflarına çizdikleri “kırmızı çizgiler” o kadar kalın ki, hiçbir taraf geri adım atmaya cesaret edemiyor.
Çünkü devletler bu gibi ”hassas” konularda kamuoyu nezdinde kendilerini bağlamış durumdalar.
İktidar partileri ve liderler, “kırmızı çizgileri” değil aşmayı; “pembeleştirmeyi” bile düşünmekten imtina ederek, muhalefet partileri ve aşırı milliyetçi çevreler tarafından “vatan haini” damgası yiyeceklerini, dolayısıyla bir sonraki seçimleri kaybedeceklerini varsayıyorlar.
Bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm Türk ve Yunan hükümetleri bu “hassas” konuları hasır altı ederek bir sonraki kuşakların sırtına yüklemeyi tercih ettiler.
Ama siyasetçiler arasında istisnalar da yok değil.
Mesela MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Abdulllah Öcalan ile ilgili yaptığı çarpıcı açıklamalara rağmen kimse kendisini “vatan haini” ilan etmedi.
Diğer yandan Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sırf "samimi ilişkiler" kuruyor diye Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i “milli meselelerden feragat etmekle” neredeyse “vatan hainliği” ile suçlayan partinin önde gelen isimlerinden ve eski başbakanlardan Andonis Samaras, aynı gün içinde Miçotakis tarafından partiden ihraç edildi. Miçotakis'in Samaras gibi önemli bir ismi partiden ihraç etmesine kimse itiraz etmedi.
Gönül ister ki, 2025 yılında da aynı olumlu hava sürsün. İnsanların kendilerine göre “hassas” olarak gördükleri konuların başında “geçim sıkıntısı”nın geldiğini liderlerin farkına varması umuduyla, herkese güzel bir yeni yıl dileklerimle...
(T24 – Stelyo BERBERAKİS – 31.12.2024)