21 Aralık 1963 ve Sonrası -Lefkoşa-
21 Aralık 1963 ve Sonrası -Lefkoşa-
ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -13-
Erdinç GÜNDÜZ
Köşklüçiftlik’ten Lefkoşa’nın iç kesimindeki Abdi Çavuş Sokağında, Tekke Bahçesi’nin hemen arkasında bir eve taşınmıştık. 21 Aralık Cumartesi günü, sabah erken kalkmıştım. Heyecanlıydım. Önemli bir gündü benim için. Çünkü American Academy 16 yaş altı futbol takımı ile maçımız vardı. Hazırlanıp, bisikletimle, her gün yaptığım gibi, arkadaşlarla buluşmak üzere Sarayönü’ndeki Barclays Bankası önüne gittim. 7-8 kişilik grubumuz tamamlanınca yola koyulduk.
Her günkü yolumuzu izleyerek okula vardığımızda bir sürpriz bekliyordu bizi. Spor hocamız Mr.Mavroyenis, okulun dış kapısındaydı. Durduk. Yaklaştı ve “Maç ertelendi. Şimdi sessizce, hiç taşkınlık yapmadan evlerinize dönmenizi istiyorum. Pazartesi günü görüşürüz.” dedi. “Mr. Mavroyenis ne oldu? Ne var?” dedik. “Soru sormayın. Sonra konuşuruz. Şimdi dediğimi yapın” deyip, kestirip attı.
Saklamaya çalışıyordu ama belinde bir tabanca vardı. Okulda, bir EOKA mensubu olduğu söylentileri yaygındı. “Dedikodudur” diyorduk hep ama şimdi belindeki tabanca da bu iddiayı doğrulamıştı.
Aynı yoldan gerisin geriye yola koyulduk. CYTA’nın önünde, ellerinde Yunan bayraklarıyla büyük bir kalabalık vardı. Birşeylere çok kızgın oldukları her hallerinden belli olan bir kalabalıktı. EOKA’cı Dragos heykeli çevresindeydiler. Anlayamadığımız ama öfkeli olduğu çok belli sloganlar atıyorlardı. Aralarından nasıl geçtik, Ledra Palace Oteli önüne nasıl vardık bilmiyorum. Birşeylerden korkmuştuk ama nerden korktuğumuzu bile anlamamıştık. Evlerimize dağıldık ve pazartesiyi beklemeye koyulduk. O Cumartesi gününün, okulumuza son gidişimiz olduğunun farkında bile değildik.
***
İşte o Cumartesi gecesi, kıyamet koptu Lefkoşa’da. Şehrin her tarafından patlama ve silah sesleri geliyordu. Babam radyosunun başında neler olup bittiğini öğrenmeye, anlamaya çalışıyordu. Annemle ben ise, araladığımız sokak kapısından, boş gözlerle ve korku içinde, kapkaranlığa bürünmüş sokağa bakıyorduk. İlk silah seslerinin duyulduğu sıralarda avaz avaz havlayan köpekler de havlamıyorladı artık. Arada sırada ışıklarını yakmamış arabalar son süratle geçip gidip geliyor, uzaklardan da silah sesleri ve bağrışmalar geliyordu.
21 Aralık gecesi, silah sesleri arasında nasıl geçti bitti, bilmiyorum. Bir an önce güneş doğsun sabah olsun istiyorduk. Sanki güneş doğunca her şey sona erecekmiş gibi. Ama, 22 Aralık gününün de, daha sonraki günlerin de o geceden farkı olmadı. Tek fark, Küçük Kaymaklı’dan canlarını zor kurtararak kaçan bazı akrabaların ve bazı aile dostlarının bizim eve sığınmaları oldu. Evin nüfusu kaçtı o günlerde? Kim nerde yatıyordu? Ne yiyor ne içiyordu? Hiç hatırlamıyorum.
21 ARALIK’I İZLEYEN GÜNLER
Zaman zaman duraklayarak zaman zaman şiddetlenerek sürdü gitti silahlı çatışmalar. Haber kaynağı olabilen birkaç radyo istasyonuna kısa kısa yayınlarıyla bir de Bayrak Radyosu eklenmişti. Kulaktan kulağa, ağızdan ağıza evlere ulaşan haberler, radyolarda söylenenlerden çok daha farklıydı. Ankara Radyosu tehditler savuruyor, Rumlara terkedilmiş olan CBC “Asileeerr..” diye naralar atıyor, Bayrak Radyosu ise kahraman Mücahitlerden söz ediyordu hep.
Söylentiler, Türklerin Küçük Kaymaklı’dan tümden çekildikleri şeklindeydi. Öyle olduğunu, oradan bizim eve kendini zar zor atabilen hısım akrabadan biliyorduk zaten... Sonra, Mücahitlerin, Buz Fabrikası, Severis’in Un Fabrikası, Dianellos’un Sigara Fabrikası ve Aspava’yı ele geçirdikleri söylentileri yayıldı. Özellikle Buz Fabrikası ve Dianellos Sigara Fabrikası ile ilgili söylentiler doğruydu herhalde. Çünkü birdenbire insanlara sigara, buzlu balık, tavuk ve et dağıtılmıştı bol bol. Büyük bir ihtimalle, hala Lefkoşalılara ekmek üretmeye çalışan fırınlara da un, Mücahitlerin eline geçen Severis’in un fabrikasından sağlanıyordu.
***
Yıllarca kim oldukları bilinmeyen TMT’ciler de bu günlerde topyekün çıkıvermişti su yüzüne. Aralarında hısım akrabalar, çok yakından tanıdıklarımız da vardı. Bayraktar, Sancaktar, Serdar isimleri ile anılan komutanlardan söz edilir olmuştu bol bol. Sadece bunlarla kısıtlı değildi artık sivil insanların sözcük hazinesine katılan sözcükler veya isimler. Tabanca, Bren, Sten, Tomson, el bombası v.b. da vardı.
Şehit haberleri de geliyordu sık sık. İlk öğrendiğimiz, Küçük Kaymaklı’da vurularak öldürüldüğü söylenen Hüseyin Ruso olmuştu. Sonra, Tuncer Hoca’nın haberi geldi. Benim Köşklüçiftlik İlkokulu’ndaki sevdiğim öğretmenlerimden biriydi. Ve sonra başka başka isimler... Tanıdığımız, tanımadığımız.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla zor günlerin bittiğini sanan Kıbıslı Türkler için yepyeni bir dönem başlamıştı silah sesleri arasında. Bırakın geleceği, bir gün sonrasının bile nelere gebe olduğunu bilemediği bir döneme ilk adımlar atılmıştı.