24 Nisan 2004’te ne oldu ki ?
24 Nisan sabahı, üniversitelerimizin birinde iletişim dersleri veren yakın dostum öğrencilere; 2004’de bugün Kıbrıs’ta ne olmuştu, diye bir soru sorar. Üçüncü sınıf İletişim fakültesi bölüm öğrencileri.
Kıbrıslı Türkler, Türkiyeliler ve diğer ülkelerden oluşan bir öğrenci profili var sınıfın. Gençler bir yıl sonra okullarını bitirip meslek hayatına atılacaklar. Birer muhabir veya iletişim uzmanı olarak, hayatın dişlileri arasında tutunmaya çalışacaklar. Sorgulayacaklar, soracaklar, araştıracaklar, hakikati arayacaklar. 5 N 1 K, yani ne, ne zaman, niçin, nasıl, nerede ve kim soru kelimecikleri üzerinde günlerce aylarca ter dökecekler.
Sorulan soruya cevap yok. Sessizlik. Bilmiyoruz.
* * *
24 Nisan 2004’ün Kıbrıslı Türkler için tarihi bir dönüm noktası olduğunu erken unuttuk.
Bu tarih, Kıbrıslı Türklerin “kendi kaderini tayin hakkını” açık bir şekilde federasyon ve Avrupa Birliği üyeliği için kullandığı, tarihsel bir hakikat olarak kayıtlara geçmiştir. Bugün uluslararası her tartışmada bu konu bir veri olarak öne çıkıyor, dikkate alınıyor.
Evet, dünyadan gerekli karşılığı bulmadık ve verilen sözler tutulmadı…bunları da unutmuş değiliz. Ancak, Annan Planı Referandumunda “evet” oyu kullanmayan, çözüm yanlısı Kıbrıslı Rumları bence hala anlamış değiliz !
2004’den bugüne gerek Referandum gerekse 2008 - 2010 Talat - Hristofiyas süreçleri masaya yatırılmış olsaydı, bugünkü gelişmelere çok daha objektif bakabilir, duygusal değerlendirme ve çıkışlardan, suçlama oyunlarından ve anlamsız tepkilerden çoktan kurtulmuş olurduk.
Genel olarak siyaset dünyası, düne bakmama ve yaşanmışlıkları reddetme uzmanı haline geldiler. Kimse dönüp geriye bakmıyor. Bakmadığı ölçüde bugünün verili şartları altında boğuluyor, süreçler tekrarlara dönüşüyor, aynı deneyimler döne döne yaşanıyor, dünün deneyimlerinden bir çıkarsama yapılmadığı için de tepkiler beklendiği ölçüde yönetilemiyor.
Yeni siyaset yapma biçimi, post modern dönemin, siyasetsizleşmiş, teknokratik icraat anlayışına teslim olmuş görünüyor. Kapsam değişti, pratikler kişilere indirgendi. Sistematiği ve sorunları çözme yöntemi günlük reaksiyonlarla, günü kurtarmaya yöneldi. Ne dün var ne de yarın…Kolektif akıl o kadar geriledi, ortak duyarlılıklar bugün o kadar silikleşti ki “biz”in toplumsal ve sınıfsal temeli olan bir kültür olduğu ve yeniden üretilmesi gerektiği ya unutuldu ya da göz ardı edildi. Günün egemen siyaset tavrı post modernizmin çaresizlik üreten bireyci arayışları içerisinde, yapılanı ve yapılamayanı kişisel nedenlere bağlamak, sosyal dinamikleri kişiler üzerinden okumak, uzun erimli bir çabanın esasına cevap olmadığı gibi kalıcı etki de yaratmadı. Maddenin doğasına aykırı olan bu akıl yürütme ve değerlendirmelerin duygu yüklü tepkileri ve tercihleri hakikatı değiştiremedi. Zaman kaybı ve popülizmin büyük yükselişi “öfke”yi doğurdu, nefreti ve hıncı üretti…
24 Nisan, sadece Kıbrıslı Türklerin dünyaya bağlanma iradesinin bir göstergesi değildir. Buna bağlı olarak, Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole etmeye çalışanları da devre dışı bırakmayı beraberinde getiren, bir tarihsel dönemeçtir. Statükonun çatır çatır çatladığı bir dönemdir. “Başka bir Kıbrıs ideali”nin sembolize edildiği bir dönemdir. Evet, yeni bir dönem.
O dönemde gerek sokakları, gerek medyayı kullanarak tepkisini dile getiren her bir kişinin, Planın ayrıntılandırılması için çalışan her bir uzmanın hakkını kimse yiyemez, elbette.
Çözüm güçlerinin yaptığı diplomatik ve siyasi hamleleri, hassas adımları, iletişim kampanyalarını, örgütlenmeleri, örgütler arası koordinasyonu, meydanları ayağa kaldıran liderliği ve daha niceleri ile birlikte… bir sağ siyasi partinin oylarını serbest bırakan ve vakur duruşu ile dikkatimizi çeken çıkışları, yine o dönemin başka bir sağ siyasetçinin çözüm mitinglerine katılarak plana destek vermesini, halka konuşmasını… pek çok siyasi temsilciyi ve parti kadrolarını, çalışanlarını, belediye başkanlarını, gençleri, özellikle liseli gençleri, kadınları, sorumluluk ve risk içeren o büyük siyasi mücadeledeki duruşları ile bir yere not etmeyecek miyiz?
Ne yazık ki, 24 Nisan’ı kurumsallaştırmanın ne demek olduğunu anlamadık…
Bir özeleştiri yapalım, gerekli kurumsallaştırmayı biz yapmadık, eksik bıraktık ve hala da aynı noktadayız diyelim.
24 Nisan 2004, Kıbrıslı Türkler için, bitmeyen, yarım kalmış demokratikleşme devrimidir. Yarım kalmış demokratikleşme ve bir tür modernleşme devrimi !
Alnımızın teridir, emeğimizdir ve inanıyorum ki geleceğimizdir…