32 ‘kayıp’ Kıbrıslıtürk için soruşturma…
Kıbrıslırum Polisi, 1963-1964, 1967 ve 1974 dönemlerde “kayıp” edilen 32 Kıbrıslıtürk’ün “ölüm nedenlerini” araştırdığını ve bundan dolayı “cezai soruşturmalar başladığını” belirtti…
Kıbrıslırum Polisi, 1963-1964, 1967 ve 1974 dönemlerde “kayıp” edilen 32 Kıbrıslıtürk’ün “ölüm nedenlerini” araştırdığını ve bundan dolayı “cezai soruşturmalar başladığını” belirtti… Kıbrıs Haber Ajansı’nda yayımlanan haberde şöyle denildi:
“Kıbrıs Polisi, 1963-1964, 1967 ve 1974 dönemlerde ölen 32 Kıbrıslıtürk’ün ölüm nedenlerini araştırdığını ve bundan dolayı cezai soruşturmalar başladığını belirtti. Açıklamaya göre, 32 Kıbrıslıtürk’ün kalıntıları Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından yapılan kazı çalışmaları sırasında bulundu.
Açıklamaya göre, Kıbrıs Cumhuriyeti Polisi söz konusu 32 Kıbrıslı Türk’ün aileleri (adresleri ve telefon numaraları) hakkında bilgisi olmadığını belirtti.
Polis, konu üzerine başlattığı soruşturmaya devam edebilmek amacıyla 32 kişinin ailelerinin Lefkoşa’da bulunan Polis Müdürlüğündeki Suç Önleme Dairesi’ne ifade vermeleri çağrısında bulunuyor.
Açıklamada 32 kişinin bilgileri de veriliyor…
Kıbrıs Polisi, listede adı geçen Kıbrıslı Türklerle ilgili bilgisi olanların Suç Önleme Dairesi ve sorumlu memurlarla görüşme amacıyla 0035722808531, 0035722808377, 0035722808097, 0035722607230 ve 0035722808529 telefon numaralarından (çalışma saatleri: 0800 – 1800) temasa geçebileceklerini duyurdu.” KIBRIS HABER AJANSI tarafından 22.10.2018’de yayımlanan bu haberde adı geçen 32 “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün kalıntılarının Kayıplar Komitesi kazılarında bulunduğu belirtiliyor olsa da, bizim bildiğimiz örneğin Baf’ın Ayyorgi köyünden Şükrü Redif ve Şefik Şükrü’nün kalıntılarına henüz ulaşılamadı – belki bizim bilmediğimiz ve Kıbrıslırum polisinin bildiği bir şey var…
Kayıplar Komitesi, bu yıl içinde Polemi köyündeki dere yatağında uzun süre Baf’tan bu iki Kıbrıslıtürk “kayıp” için kazılar yapmış ancak herhangi bir ize ulaşamamıştı…
BASINDAN GÜNCEL…
“44 yıl sonra doğduğum Baf’ta tekrar o havayı solumak…”
Ulus Irkad
Geçen sene de bir gece kalmak için Baf’a gitmiştim. Geçen sene gene bir gece kalmış ve gittiğim gece Baflı ve Avrupalı sanatseverlere, babamın 1974 öncesi Baf’ta yazdığı şiir ve besteler hakkında konuşmuştum. 1975 yılında 18 yaşımda, savaş sonrası terketsem de, 30 sene göremediğim Baf’ı arada her zaman özledim ve sendikacılığım sırasında, 1989 yılında, 15 sene sonra, bir gece yolculuğuyla ziyaret ettim. Alper Susuzlu’yla gece ve karanlıkta yaptığımız bu seyehatimiz maceralı olsa bile, Baf’a doğruydu, pek tabi oldukça da hüzün verici olmuştu. Ama sonuçta 1975 yılından 14 yıl sonra, ilk defa Baf’ı ziyaret ederek rahatlamıştım. 3 Kasım 2017 tarihinde, Baf’taki Avrupa Birliği Komitesi bir araştırma yapmış ve rahmetli babamın Baf hakkında şiir ve şarkıları olduğunu ortaya çıkararak, beni orada İbrahim Hanı’nın açılışı dolayısıyla da konuşma yapmam için davet etmişti. Belki oraya gitmek pek de kolay olmadı çünkü Kuzey Kıbrıs’taki gibi orada minibüslerin Baf’a, Limassol’a seferleri yoktu. Arada da çok saat farkları olan seferler koyuyorlardı. Ama olsundu, güç bela babamın da anısına, öldükten sonra uğruna şiirlerini yazdığı, şarkılarını bestelediği Baf’a gidip, bu önemli gecede onu anmak için Baf’ta olmak, benim açımdan sorumluluk olmuştu. Bence babamın şiirleri ve şarkıları Baf’ın tarihiydi çünkü onun duygularının yeşermesi hep Baf’ta olmuştu. Bu sene de bu defa AKEL Komünist Partisi’nin nazik davetiyle 14-15 Ekim 2018 tarihlerinde Baf’ta bulundum. İki otobüs dolusu insan yani en az 100 kişiydik sanırım. Bizi OELMEK Öğretmenler Sendikasının tesislerinde ağırladılar. Sabahleyin saat 8. 30’da, Mağusa’da İki Buçuk Mil veya Mia Milya Barikatı’nda başlayan yolculuğumuz, Baf’ta OELMEK tesislerinde bitmiş ve sabah kahvaltısından sonra saat 15:00’de, Kral Mezarları Bölgesi’nden Baf Viklası’nın altına, tam 1974 yılında faaliyet gösteren, Gazi Baf Radyosu’nun yanına gitmiştik. Tüm grup oradan yürümeye başlamış, sırasıyla Mücahitler Sitesi, sonra Cengiz Topel Sineması ve daha sonra da Mutallo Yokuşu üstünden, Baf Ebubekir Camisi yanından Çarşı- Fellahoğlu Caddesi’nden meşhur Gönelli-İbrahim Hanın’na girmiştik. Olaylar, yaşadıklarım, bir bir gözlerimin önünden geçiyordu. 1964 öncesi Vikla denilen buradaki kayalıklara babam rahmetli Hüseyin Irkad’la gelir ve piknik yapar, buradaki mağaraları gezerdik. Sanırım babam bizleri buralara getirmeden önce Tarih çalışır ve Baf tarihinden bilgiler de verirdi. Örneğin mağara girişlerinde kayaların üzerindeki insan ayak izlerini her zaman gösterirdi. Buralarda Sonbahar sonlarında Nisan sonlarına kadar hep tavşan kulağı denilen çiçek türleri ve gene Baf’a ait bitkiler yetişirdi. Hele hele ovalarında topladığımız hostes bitkelerinden annem ve ninem Ayşe Erdoğan bizlere çok güzel yahni yemekler pişirirdi. 1964 sonrasında buraları Baf çevresinden bilhassa Dip Baf’tan gelen göçmenlerle, çadırlarlarla dolmuş, Kasaphane dediğimiz Vikla altında bu göçmenlere kerpiçten evler yapılmıştı. Bu kerpiç imalatındaki çalışmalara çocuk olmama rağmen benim de katıldığımı çok iyi hatırlamaktayım. Bu bölgede aslında 1964 yılında sadece Gazi İlkokulu vardı ve 1967 yılında gelen Baf Sancaktarı Demir Adam, buralara bayağı ağaçlar ekmişti. 1974 yılında denizden once 500-700 civarında asker-komando çıkarma yapan yunan ELDİK birliği, karadan havan bombaları ile bize saldırırken, denizden de Lesbos gemisi bizi topa tutmuş ve 21 saat sonra teslim olmuştuk. Aynı birliğin Makarios’a da yapılan darbede önemli rol oynadığını belirteyim. Camiye yürürken önümüzde 1780 yılında Baf medresesi’ni kuran Baf aydını ve alimi İbrahim Sıtkı Bey’in öldükten sonra türbesinin olduğu Baf Ebubekir Camisi bulunuyordu. Burada da durduktan sonra direk olarak İbrahim Hanına gidip oradaki şölene yetişmek için yolumuza devam ettik.
İbrahim Hanı tam Baf’ın meşhur Fellahoğlu Caddesi’ne yakın bir handı. Aşağıda Bandabuliyodan taraf gelindiğinde Birinci Han Gommado’nun Hanı. Daha yukarıda Salih Tarkuç’un hanı,Daha yukarıda Ali Arif’in Hanı,Keçeci Arif dayının oğlu, Ondan sonra da İmamın Hanı gelirdi. Mustafa Ahmet Raşit’in evindeydi orası. Sanırım Ahmet Raşit, Ali Dayı’nın Hanını da satın aldıydı. Ondan sonra Gönelli’nin Hanı gelir. 1960’lı yıllara kadar bu bölgede birkaç tane Han olduğunu Baflılar biliyor. Mesela Gommado’nun Hanı burada meşhurdu. Ondan sonra Gönelli’nin Hanı gelirdi.
Gommado’nun Hanında sadece hayvanlar vardı. Burada hayvanları barındırırlardı, sadece etraf köylerden gelen hayvanları barındırırlardı. Sirizalarla o gün çıkardıkları zerzevatı,gece saat 12’den yetiştirmek için yola çıkarlardı. Amaç da vaktinde çarşıya zerzevatı yetiştirmekti. Hayvanlarını da buralara bırakırlardı. Birçok Baflı 7-8 yaşlarındayken sabahın beşinde kalkar ve oraya giderdi. Zezevatı, hayvanın sırtından satılacak yere konan sirizalara taşırdı. Bu taşıma işi daha fazla 1938 ve 1939 yıllarında oluyordu. Daha İkinci Dünya Savaşı başlamamıştı. Neyse turumuzun sonunda şimdi İbrahim Hanındaydık…
Burada önce etrafı veya Hanın içini gezmiş sonra da hazırlık yapılan geniş bir açık havalı hole geçmiştik. Burası en az beş yüz kişi alabilecek kapasitede bir Müzikholdü. Konuşmalar yapıldı ama öncesinde bize çok zengin, çeşitli Kıbrıs yemeklerinden oluşmuş güzel bir ziyafet verildi. Buradaki ziyafette daha sonra konuşmalara ve konserlerle folklor gösterilerine geçildi. Pop Müzik ve folklor gösterileriyle eğlence sabahın saat ikisine kadar devam etti ve gerçekten hem Kıbrıslıtürkler hem de Baflı Kıbrıslırumlar eğlendiler. Müzikholde Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar sona doğru birlikte eğlendiler ve Kıbrıs folklor havaları eşliğinde birlikte dans ettiler.
Tesislere döndükten sonra oturup arkadaşlar arasında durumları değerlendirdik. Bu tip eğlencelerin olmasının çok da faydalı olduğu belirtildi. Daha sonra herkes odalarına çekilerek dinlendi. Ertesi sabah gene saat 8:00 sularında tesislerden Baf’a hareket ettik ve Baf’ın bir zamanlar 1964 öncesi Kıbrıslıtürklerin de ikamet ettiği Musalla Bölgesi’nde sabah kahvaltımızı aldık. Bir zamanlar çocukluğumda gezdiğim bu bölgeyi gene 44 yıl sonra tekrar gezmek ve fotoğraflar almak için oradan ayrılarak Baf Polis İstasyonuna doğru ilerledim. Aradan geçen 1964 sonrası en az 55 ve 1974 yılından sonra da 44 yıl sonra, Baf çok değişmişti. Ben çocukluğumda bildiğim buradaki yerleri bulabilirim diye yürüdüm ama tabi 44 yıl veya 55 yıl (1963 sonrası) çok şeyler alıp götürmüştü. Herşey gibi binalar da evler de meydanlar da değişmişti. Örneğin 1964 öncesi karma olan ama 1974 sonrası sadece Kıbrıslırumlar tarafından kullanılan bina artık terkedilmiş ve Kıbrıslırum polis binası kapatılmış olarak karşımda durmaktaydı. Onun arkasındaki Baf Kurtuluş Lisesi binalarından hiç eser kalmamıştı. Onlar da çoktan yıkılmış ve yerlerine otopark yapılmıştı. Polisle Lise arasında 1964 öncesi Mustafa Süselek dayının kafeteryası vardı, o zaten 1964 sonrası yoktu, terkedilmişti. Anılarımdaki Baf artık yoktu anlayacağınız. Yarım yüzyıldan fazla zaman herşeyi olduğu gibi bir madde olan binaları da alıp götürmüştü dünyadan, aynen insanoğlunun yaşamı gibi…. Meydanlık da Kennedy Caddesi olarak biliniyordu ki AB komitesiyle Belediye ilgilieri arasında bu meydanın isminin de tartışmaya sebep olduğunu çok iyi bilmekteydim. Telefonum veya kameramın şarjı bittiğinden dolayı geriye döndüm, fazla fotoğraf alamadım, hemen Musalla’nın önünde Baflıların Hamam Bahçeleri (Babagoççino’nun bahçeleri veya yıkılan Baf Medresesi ve Rüştiye sınıfları) olan bölgeye girerek orada barış ağaçları diktik. Bu arada Medrese’ye bağlı Osmanlı hamamları burada restore olmuş bir şekilde önümüzde durmaktaydı. Ağaç diktiğimiz yerin üst başında 9 Mart 1964 yılında once Türk Mücahitleri tarafından mayınlanıp minaresi yıkılan, daha sonra da EOKA’cıların buldozerleri tarafından yıkılan cami ve Medrese odaları ve yatıevleri bulunuyordu. Artık onlardan eser yok. Tabi bu arada 1967-74 yılları arasında kaldığımız sokağımız , Mazlume hanımın evi ve Gavur İmam Sokağı da tam karşımda, ağaçları dikerken durmakta ve bana bakmaktaydı. Kıbrıslırum hemşehrilerle birlikte fotoğraflar çektik ve artık Kuzey’e geçmek için otobüslerimize yerleşerek Baf’tan ayrıldık. Ağaçları diktiğimiz Bandabuliya Bölgesi veya çarşı bölgesi yanında, 1974 yılında kaldığımız Gavur İmam Sokağı ve orada kaldığımız evimize de el sallamak bir sorumluluktu benim için. Nice anılarımız oralarda geçmişti. Bu ziyaretten önce de anne ve babamla bir kez bölgeyi ziyaret etmiştik. Bu günmüş gibi o günlerde şu anda hayatta olmayan tüm komşularımızı hatırlamaktayım. Gerçekten durum tüm göçmen durumuna gelmiş Kıbrıslılar için hüzünlüdür.
Baf’tan ayrılırken 1964 öncesi ve 1974 sonrası yaşadıklarım, çocukluğum, yitirdiğimiz arkadaşlarımızı, çarpışmaları, dostlukları, acı ve sevinçli günlerimizi, Kıbrıslırum tanıdıkları bir tarih gibi gözlerimin önünden geçirdim. Gerçekten insan ağlamamak için kendini zor tutuyor. Bir daha geleceğiz Baf’a. Ne isterse olsun orası bizim yurdumuz, evimiz, anılarımızın bir kısmı, ölen atalarımızın büyük bir kısmı orada. Bir daha geleceğiz, bu hasret bitmez biliyorum. Bir daha geleceğiz. . . Hem de hiç bu hasret ve bu aşk bitmeden. Bir daha geleceğiz hiç ama hiç ayrılmadan…
(YENİÇAĞ gazetesi – Ulus IRKAD – 22.10.2018)