33 Sendikanın Genel Grevine Dair…
Hükümetin kamu çalışanları ve emeklileri ile Sosyal Sigorta emeklilerinin maaşlarında hayat pahalılığı (HP) hesaplamasının değiştirilmesine ve toplu iş sözleşmesi (TİS) düzeninin değişmesine yönelik yasa tasarılarına karşı tepki koyan 33 sendika hükümetin bu girişimlerinden vazgeçmesi talebi ile genel greve gitti, Lefkoşa’da Meclis önünde eylem başlattı…
Sendikalar her iki konudaki karşı çıkışlarının gerekçelerini şöyle açıkladı:
- TİS hakkına ve toplu sözleşmelerle elde edilen veya edilecek hakları engellemek isteyen yasa tasarısı ve yasa gücünde kararname örgütlü çalışma hayatına bir darbedir.
- HP artışı ile ilgili önerilen ve artışların konsolide edilerek verildiği uygulamayı kaldırmayı öngören yasa tasarısı da maaşların reel değerini düşürecek ve vatandaşın alım gücünü azaltacaktır.
Eylemler etkili oldu ve sendikalarla yaptığı görüşmeden sonra hükümet TIS ve Referandum Degisiklik Yasasi'ni geri çekti, HP’ye müdahale barındıran yasa önerisini de uzlaşıya varılana kadar askıya aldı; doğru yaptı… Hükümetin yapmak istediği ne idi, bu iki konuda neyi murat ediyordu?
TİS konusundan başlayalım… Hükümetin girişimi kamu kurum ve kuruluşlarında TİS imzalanmazdan önce hükümet adına Maliye Bakanlığından onay almasını zorunlu kılıyor. Yani, örneğin bir belediyede yönetim ile sendika TİS görüşmesi için görüşme masasına oturacak, taraflar pazarlık yapacak, uzlaşı için al-ver süreci yaşanacak, belki de uzlaşma olmayacak ve sendika grev yapacak; taraflar yeniden görüşmeye başlayacak ve sonunda uzlaşı ile TİS bağlanmış, taraflar bağıtlanmayı kabullenmiş olacak. Ve bu TİS Maliye Bakanlığının onayına gidecek, o uygun görürse onaylayıp TİS uygulamaya girecek, uygun görmezse iade edecek ve uygulanmayacak; belki TİS’in yeniden taraflarca görüşülmesini isteyecek… Bu eğilim doğrudan TİS düzenini etkin olmaktan çıkarıp, Maliye Bakanlığının istediği koşullarda bir bağıttın uygulamaya konması demek olacak… Bu da çalışma hayatına doğrudan anti-demokratik bir müdahaledir ve kabul edilemez bir girişimdir.
Hükümet çok hevesli ise, “Kamu kurum ve kuruluşlarının TİS görüşmeleri sürecine dolaylı işveren olan devleti temsilen hükümetin Maliye Bakanlığı da taraf olarak katılacak” diyebilirdi, bu gerekçe ile TİS görüşmeleri masasına oturmanın düzenlemesini yapmak isteyebilirdi. Yani işyeri sendikası hem kurum ve kuruluşun yönetimi hem de devleti temsilen hükümetin Maliye Bakanlığı temsilcisi ile pazarlık edecek; bu masada bağıtlanan TİS de doğrudan uygulamaya girecek… Bu bile çalışma hayatı formatı açısından sorunlu bir talep ve uygulama olur; ancak iddia ederim ve derim ki, örneğin Belediye yönetimi olanaklarının elvermeyeceği iddiası ile sendikanın bazı taleplerini reddedebilir ama sendika ısrar eder ve grev yapamaya kalkışırsa maliyeden gelen temsilci belediye yönetimine “Kabul et de biz katkı koyarız, hallederiz” diyecek. Bu iddiayı neden mi yapıyorum?! Devletin halen yürürlükte olan birçok memur-dostu, yani popülist uygulamaları, Maliye Bakanlığının özellikle seçim dönemleri bonkörlüğü sonucudur. Dolayısıyla, hükümet çalışma hayatının TİS ile ilgili yasasına dokunmaktan vaz geçse, demokrasi ve kurumların doğrudan yönetimi açılarından doğru ve iyi olacak…
HP konusuna gelince… Murat, devletin ödediği maaşlarda ve özlük haklarında kısıntıya gitmek, bütçe giderlerinde tasarruf sağlamak… Tasarruf yapılacak o kadar kelem varken ve maaşlardan murat edilen tasarruf hacminden daha fazlası yapılabilecekken niye maaş ve özlük haklarından tasarruf?!… Hem, bir rastlantı mıdır ki külliyenin kullanıma gireceği ve kullanım maliyetinin çok yüksek olacağının da gider bütçesine konan meblağlardan görüldüğü bir zamanda yapıldı; yani bu tasarruf külliyenin giderlerini karşılamak için mi? İnsan düşünmeden edemez… Ayrıca, örtülü ödeneklerde, izaz-ikram kalemlerin de yapılan artışlar ne ola?! Seçim ve UBP kurultayı için yapılan “Geçici” dedikleri istihdamların maliyeti ne ola?! İhalelerde kara delikler olduğu söylentileri bitmiyor, ne ola?!
Kamudan maaş ve özlük hakkı çekenler bu ülkenin pazarında faal tüketicilerdir; fakirleştirilen tüketiciler nedeniyle pazar faaliyetleri geriler, cirolar düşer; düşen cironun ilk ve doğrudan etkisi mal ve hizmetin maliyetinde ve dolayısıyla da satış fiyatında artıştır. Bu süreç ne ola?! Ekonomi faaliyetlerinin en azından üçte ikisi kayıt dışıdır; onları kayda alma girişimi ne ola?! Ve vergi tahsilatları ne ola?! 22 yıllık öğretmenin ödediği yıllık gelir vergisi, 42 yıllık bir iş insanının, hem de bir özel sektör örgütünün başkanı olan iş insanının ödediği gelir vergisinin üç katı olabiliyorsa, ne ola?! Dolayısıyla hükümet ödediği maaş ve özlük haklarından kısıtlama yapmayı meşru yapmak isterse önce mevcut gayrimeşrulukları ortadan kaldırması, kendisin de mali şeffaflık ve hesap-verilebilirlik ilkelerine bağlı uygulamalar yapması gerek…
Şimdilik taraflar uzlaştı; umalım ki hükümet yeniden heveslenmesin bu yanlış girişimlere ve ne demokrasiyi ne de kamu kesimi çalışma hayatını tehdit etmesin.
Bir Not: Dün CTP’nin 54. Kuruluş yıldönümü idi; kutlu olsun… Kuzey Kıbrıs’ta demokrasi ve ekonomi CTP ile güçlenip yükselecek; Kıbrıs adasında BM Ölçütlerinde çözüm ve sürdürülebilir barış da CTP’nin dirayeti ile gerçekleşecek. Nice yıllara…