40 yıl sonra
15 Temmuz’un yıldönümü nedeniyle AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu bir etkinlikte konuşmuş. Kiprianu 15 Temmuz’a gelinmesinin nedeni, ondan sonraki gelişmeler ve şimdi Kıbrıs sorunundaki durumu anlattı konuşmasında… Tabii konuşmasında AKEL’le ilgili bir özeleştiri yok, bu süreçte yapılan hatalar da yok ama en azından bazı açıklamaları ve Anastasiadis’le ilgili saptamaları ilginç bulunabilir.
***
Kiprianu “1962’de Denktaş taksim için aceleleri olmadığını, bunun için fırsatın kendilerine sunulmasını bekleyeceklerini söylüyordu. 1974’ün kara Temmuz’unda yapılan hain darbeyle Türkiye’ye bu fırsat verildi. Kıbrıs’ın içindeki ve dışındaki suçlular daha yıllar öncesinden Atilla’ya yolu açmaya başlamışlardı” gibi bir saptama yaparken Kliridis’in de bir ifadesinden alıntı yapıyor.
“Glafkos Kliridis’in ifadesinin bile yeniden yazılmasının yolunu bulmaları gerekecektir. Kliridis Kıbrıs Dosyası Komisyonu’na verdiği ifadesinde karakteristik olarak şunları söylemişti:
“Benim değerlendirmeme göre, Kissinger Kıbrıs’ta Darbe yapılacağına dair tam olarak bilgi sahibiydi. O dönemde “Watergate” yaşandığı için meşgul olduğu ve onun gözünden bunun kaçtığına dair bahaneler saçmalıktır… Çünkü, ben inanıyorum ki, Türkiye’nin hangi bölgeyi işgal edeceğine dair dahi anlaşmışlardı. Ve Mağusa’ya girmemelerinin sebebi de, bunun Amerikanlarla yaptıkları anlaşmanın dışında olmasıydı”.
***
Gelinen noktayı da anlatırken şunları aktarıyor Kiprinau;
“Kırk yıl sonra da hem Kıbrıslırumlar hem Kıbrıslıtürkler işgalden acı çekiyor. Kırk yıl sonra dahi kimileri çözümün belirsiz bir zamana ertelenmesinde ısrar ediyorlar. Hatta daha da kötüsü, çözümsüzlüğün ve yarım ama saf bir Helen devletinin en iyi çözüm olduğunda ısrar ediyorlar. Aynı esnada, diğer taraftan, nelerin yaşandığını ve talep etmekle yükümlü olduklarımızı unutmamızı isteyenler ipi geriyorlar. Kırk yıldır hedefimizin yabancı ordulardan ve üslerden kurtulmuş, özgür, egemen, bağımsız, federal bir Kıbrıs olduğunu unutmamızı isteyenler ipi geriyorlar. Bu iki görüş özünde aynı noktada buluşuyorlar. Pasif kaldığımızda ya da yıllardır var olan tezlerimizi terk ettiğimizde varılacak olan sonuç aynıdır: Kıbrıs sorununun çözümsüz ve taksimin kapımızın eşiğinde olmasıdır.”
***
Bu görüşlere karşın AKEL’in tavrını da kendince ortaya koyuyor Kiprianu ve şunları söylüyor; “AKEL böylesi senaryoların tartışmasını hiç yapmaz. AKEL, bir devletin var olacağını güvence altına alan tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve her devlette olduğu gibi tek vatandaşlıklı yeniden birleşmiş bir Kıbrıs için mücadelede en ön safta yer almaktadır.
***
Anastasiadis’in Hristofiyas-Talat’ın ortak açıklamalarını ve görüş birlikteliklerini yararsız hale getirdiği suçlamasında da bulunuyor Kiprianu ve ekliyor;
“Ne yazık ki, Sayın Anastasiadis yurdun çıkarını, küçük siyasi çıkarların üzerinde tutma gücünü şu ana kadar göstermedi. Sayın Anastasiadis Hristofyas’ın izlediği taktiği seçimler öncesi dönemde yermesine rağmen, bu taktiğin terk edilmesinin Kıbrıs’ın davasına zarar verdiğini kabul etme gücünü göstermedi.
Tezlerin müzakeresi aşamasına gelindiğinde, bu çizgide hareket etmeye devam edildiği takdirde, kaybetmiş olacağız. Süreç çökecek ve Kıbrısrum tarafına da sorumluluk yüklenecek. Bunun için, Cumhurbaşkanı’nın üzerine düşen sorumlulukla gerekenleri yarın değil, bugünden yapması önemlidir.”
***
Kıbrıs’ın güneyinde ve kuzeyinde toplumun başında bulunanlar sürece zarar vermekle suçlanırken ve önceki ortak görüşlerin bırakıldığı ifade edilirken Eylül’de al-ver sürecinin başlamasının beklendiği gibi haberlerin çok da doğru ve umut verici olduğunu söylemek doğru olmaz herhalde…