1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. 48 yıl boyunca evinin yıkıntıları altında yatmıştı… 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

48 yıl boyunca evinin yıkıntıları altında yatmıştı… 2

A+A-

Resmi “kayıplar” listesinde bulunan “en yaşlı kayıp” Nazire Sadık Çelebi’den geride kalanlar, yarın Lefkoşa Şehitliği’nde düzenlenecek askeri bir törenle defnedilecek.

12 Ocak 2012’de “kayıp” Nazire Sadık Çelebi’ye ilişkin bu sayfalarda şöyle yazmıştık:

Nazım Bey birkaç ay önce beni aradığında aslında ailemizi çok iyi tanıdığını söylemişti... Üstelik rahmetli babacığımı da hatırlıyordu... Mahallemiz Çağlayan’da, Necmi Avkıran Sokak’ta mücahitliğini yaptığı için tanıyordu babamı... Annemi de, ablamı da, abimi de, beni de hatırlıyordu...

Nazım Bey’e “Zaten neneniz konusunda Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum üye yardımcısı Ksenofon Kallis, yıllar önce çok araştırma yaptı, Poli’ye ya da Baf’a gittiğimizde bize hep ‘Ayyorgi’deki kocakarıcık için da kazı yapmamız lazım’ diye söyler” demiştim.

Gerçekten de Kallis, henüz 1990 yılında Nazire Sadık Çelebi’nin gömü yerini bulmuştu... Türk tarafı henüz bu “kayıp” için herhangi bir resmi girişim yapmadan önce Kallis bölgeye giderek, bu bölgenin “kayıp” Kıbrıslıtürkler’i hakkında araştırma yürütmüştü... Aynı şekilde Lütfi Celül Karabardak ve Saydam Hüsnü hakkında da araştırma yürütmüştü... Baf’ta, Hulu’da veya Pomo’da herhangi bir gömü yerine gittiğimiz zaman Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk üye yardımcısı Murat Soysal’a, Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’a ve bana da hep “Ayyorgi’deki kocakarıcık”tan bahsederdi – bombardımanda evin damının çöktüğünü ve kocakarıcığın yıkıntılar altında kalarak vefat ettiğini, burasının da mutlaka en erken zamanda kazılması gerektiğini söylerdi... “Hulu kazısı biter bitmez, arkeologlarımızı Ayyorgi’ye götürelim çünkü buradaki kazı kolay olacak, elle kazılacak, yıkıntıları kaldırıp kocakarıcıktan geride kalanları orada bulacaklar” diyordu...

Böylece Murat Soysal’a ve Kallis’e, Nazım Bey’den gelen telefondan söz edince, Hulu kazısı biter bitmez Nazım Bey’i de yanımıza alıp Ayyorgi’ye gitmeyi kararlaştırmıştık... Kısmet dünmüş...

Ayyorgudi’ye varıyoruz... Tepeler arasında bir vadiciğin içinde iki yıkık ev görünüyor... Bunlardan birisi Nazım Bey’in evi, yanında bir zeytin ağacı var... Hemen onun yanında da Nazım Bey’in dayısı Lisani İslam’ın evinin yıkıntıları var – yanında iki tane badem ağacı... İşte kazı yapılacak ev, bu ev...

Arkeologlar Ali ve Yiannis ile kazıda çalışacak işçiler, Kallis, Okan ve Nazım Bey’le birlikte yıkıntılara gidiyorlar... Nazım Bey, yıkıntılar arasında büyüknenesinin yatağının nerede durmuş olduğunu gösteriyor... Ve kazı başlıyor...

Uzaklarda bir tepede bir mandra var, kendi yemini de üretiyormuş... Bir keçi sürüsünden yükselen melemeyi duyuyorum, sonra keçicikler yamaçtan aşağıya iniyorlar ve aşağıda akan derenin kenarında gözden yitip gidiyorlar...

Tek başlarına mandradan çıkıp otlanıyorlar, sonra akşam üzeri mandralarına kendi başlarına dönüyorlar...

Durduğum yerin yakınına bir başka keçi sürüsü geliyor: Otlanıyorlar ve az sonra koşarak gözden yitip gidiyorlar...

Gökyüzünde bulutlar kimi zaman güneşi gizliyor, kimi zaman uzaklaşıyor ve güneş bizi ısıtıyor... Mis gibi toprak ve yeşillik kokuyor... Manzara o kadar güzel ki, hiçbir fotoğraf makinesi bu güzelliği resmedemez diye düşünüyorum, bu yüzden fotoğraf çekmeye girişmiyorum...

Az sonra arkeologlara ve işçilere veda edip buradan ayrılıyoruz ve geri dönüyoruz... Biz henüz Lefkoşa’ya dönmeden Okan Oktay’ın telefonu çalıyor, arayan arkeolog Ali...

Nazire Sadık Çelebi’den geriye kalanları bulmaya başlamışlar...

Hepimiz bu habere seviniyoruz... Şimdi kazı hızla devam edecek ve Nazire Hanım’dan geride kalanlar 48 yıl aradan sonra bulunduğu yerden alınarak yakınlarına iade süreci başlayacak...

Bir aile daha atasını alıp toprağa verebilecek...

Nazım Bey’e de, bu araştırmayı yürüten Ksenofon Kallis’e de, bu kazıya onayını veren Murat Soysal’a da, Okan Oktay’a da sonsuz teşekkürler... Arkeologlarımıza ve işçilerimize de kazıda “kolay gelsin” diyoruz..”

Bu yazı toplam 2615 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar