5 yıl önceydi…
5 yıl öncesini bir hatırlatmak istedim. Bazı şeyleri erken unutuyoruz ya… Bir-iki hatırlatma ile o günlerde kaleme aldığım gelişmelerde neler vardı bir bakalım istedim. İlk hatırlatmada bir restoranda menü için hazırlanacak tavuğa tecavüz eden, hem de bu olayı sosyal medyada paylaşan bir adamın haberi vardı.
İkinci gelişmede Tayyip Erdoğan’ın daha Başbakan iken hazırlık yaptığı Cumhurbaşkanlığı ve tüm yetkileri elinde toplama girişimlerinin hatırlatması var.
Üçüncü hatırlatmada ise o zamanın Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun New York’ta iken Nobel Barış Ödülü’ne aday konuşması var. Arada böyle hatırlatmalar iyi oluyor;
Tavuğa tecavüz
“Bir de tavuğa tecavüz.
Ölü tavuk bu…
Öyle bir sapıklık ki adam ölü tavuğa tecavüz etmiş, bunu da kameraya almış.
Adam sapıklığını belgeliyor.
Ne denebilir ki?
Ölü tavuğa tecavüz edenin bunu kameraya alması daha büyük şaşkınlık yaratamaz herhalde!
Adam zaten sapık.
Peki bunun cezası ne?
Yasalar bunu öngörüyor mu?
Böyle bir şeyi yasa yapıcılar akıl edebildiler mi?
Adam bulunsa, ceza alacak olsa, hangi yasa uygulanır, ne ceza alır?”
Erdoğan ve planları
“Türkiye’de Başbakan Tayyip Erdoğan, “Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı’nın yürütmenin başı olduğu”nu söyledi. Yani bu açıklamayı açarsak ve Erdoğan’ın söylemek istediğini anlamaya çalışırsak şudur;
“Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayım. Köşk’e çıkarsam şimdiki gibi değil yetkileri elinde toplamış, yürütmenin başı olarak orada otururum”
Birkaç yazı önceydi sanırım, yazmıştım. Tayyip Erdoğan Köşk’e çıkacaksa ve anayasal olarak ‘başkanlık rejimi’ konusunda engel varsa da diktatörlük eğilimini kullanarak bütün yetkileri elinde toplayarak başkanlık rejimini yasal olmasa da uygulamada yürütebilir demiştim.
Haklı çıktım demek için değil ama Erdoğan’ın kafasındakini okumak çok da zor değil galiba!..
Eroğlu’nun New York maceraları
“Mevcut durum, statüko sürdürülebilir değildir. Statükonun değiştirilmesini istiyorsak, ki Rum tarafı da Ortak Açıklama’da bunu kabul etmiştir, bunu yapmanın yolu müzakeredir…. Kıbrıs Türkü 21. yüzyılda artık uluslararası toplumla doğrudan temas kurmak, uluslararası toplumun parçası olmak istiyor. Kapsamlı çözüm bulunması konusunda 10 yıl önce cesaretle iradesini ortaya koyabilen bir halkın artık daha fazla ‘ikinci sınıf’ muamele görmesi adil değildir. Bu adaletsizliğin, bu haksızlığın düzeltilmesinin yollarından birisi kapsamlı çözümse, biz buna hazırız. Ama bunu tek başımıza bulamayacağımıza göre, ‘zaten müzakereler devam ediyor’ denilerek insanlarımızın görmezden gelinmesine, ayrımcılığa, izolasyon ve ambargolara maruz bırakılması kabul edilemezdir.”
***
Bu sözleri haberlerde dinlerken herhalde Mehmet Ali Talat bir yerlerde konuştu diye düşünmüştüm. Sunucu “Eroğlu böyle konuştu” deyince şaşkınlık geçirdim.
Sonra da rahmetli Rauf Denktaş’ı düşündüm. O da Türkiye hariç yurtdışına gittiğinde barış havarisi kesilirdi. Ülkeye dönünce yine bildiğimiz Denktaş olurdu. Yani Mr. No… Derviş Eroğlu da Rauf Denktaş’ın taktiklerini sürdürüyordu. Eroğlu New York’ta Birleşmiş Milletlerin yanında konuşurken ‘barış için hayatını feda eden kişi’ görüntüsü çizmek istemiş ama O da Denktaş gibi Ada’ya döndüğünde bildiğimiz Eroğlu olacak yine…
Yeni heyecanlar…
Yeni heyecanlar hayatı sürekli kılar… Monotonlaşan hayat, bıkmışlığı, küskünlüğü, verimsizliği beraberinde getirir. Üretkenlik sürekli yeni heyecanların yaşanmasını sağlarken bu yeniler, insanı ve genelde toplumu yaşama sıkı sıkıya bağlı halde mutlulukla ileriye götürür. Üretkenlik sadece ekonomik anlamda değil, kültür-sanat, spor, bilim vb. gibi farklı kulvarlarda sağlıklı, mutlu ve güçlü hayatı getirirken “bu hayata neden geldim?” sorgulamasını da uzak tutar.
Bizim gibi kapalı toplumlarda “Nasılsın?” sorusuna “Nefes alıyorum işte!” gibi umutsuz, bitmiş, küsmüş anlamında verilen cevapların değişmesini sağlamak o toplumu kapalı halden çıkarmayı gerektirir. Çağdaş, özgür bir ortamda yukarıda bahsettiğimiz üretimi yapabilecek olanakların yaratılmasını sağlamak, mutlu, sağlıklı bir toplum yaratmak için çeşitli alternatifler bulabilmek önemlidir. Şimdilik bizim önümüzde duran alternatif bir çözümü sağlamaktır. Avrupa Birliği finansmanıyla Dünya Bankası anketinde Kıbrıslı Türklerden çözüme destek %66’larda devam ediyor. Kıbrıslı Rumlarda ise %64’e ulaşmış durumda… Fırsatları değerlendirmek gerek.
Soru
“Kudret Özersay ‘Kıbrıs'ta taraflar arasında federal bir ortaklık bağlamında ortak bir zemin bulunmadığını görmek ve söylemek için alim olmaya değil, cesur olmaya gerek vardır.’ derken bunu KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak mı yoksa HP Başkanı olarak mı söyledi?” diye sosyal medyada sormuştum, bir de buradan sormak istedim.
Say da gene say!
AKP saydırdıkça saydırıyor… 3 oyla seçim kaybedilen yerlerde geçersiz oyların sayılmasını isteyenlerin istekleri reddedilirken İstanbul’da AKP’nin her türlü isteği kabul görüyor… “Öyle olmadı, bunu da yaptıralım, bu fayda etmedi, bunu da deneyelim” diye diye günlerdir oylar sayılıyor… Seçim gecesi birkaç saatte tüm Türkiye’nin oyları sayılırken İstanbul’da geçersiz oyların günlerdir sayılamaması da ayrı bir gariplik!..
Mutluluk maddi sevinçlerden ibaret olsaydı, çayıra koşan öküzleri mutlu saymak gerekirdi.
Heraklitos