1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. 50 Yılda Bir Arpa Boyu… Kadının ev hayatında yerinin yeniden tayin edilmesi gerekir mi ?
50 Yılda Bir Arpa Boyu… Kadının ev hayatında yerinin yeniden tayin edilmesi gerekir mi ?

50 Yılda Bir Arpa Boyu… Kadının ev hayatında yerinin yeniden tayin edilmesi gerekir mi ?

50 Yılda Bir Arpa Boyu… Kadının ev hayatında yerinin yeniden tayin edilmesi gerekir mi ?

A+A-

Feminist Atölye (FEMA)
[email protected]


Ulus gazetesi/Ankara / 26 Aralık 1963
Koral Özkoraltay (FEMA Aktivisti)

Senelerce birçok ev hanımı ve annenin şikayet etmeden yaptığı çeşitli işler, çalışma saatleri ve belirsiz dinlenme zamanlarını işiten bir sendikanın dehşete düşmemesine imkan var mı? Alışveriş, yemek pişirme, çamaşır yıkama, çocukların bakımı, dikiş ve tamir, bahçeye bakma, boyama ve dekorasyon. Hepsini yapar ev hanımı. Birçok defalar mali bir karşılık olmadan sadece kocasını ve ailesini sevdiği için.

Bazılarına bu mali karşılığın yokluğu çok batar. Bir iş kadını işini ağır da bulsa, ayın veya haftanın sonunda parasını alarak rahatlar. Fakat evde oturan hanımlar bazen kocalarından cep harçlığı alamadıkları gibi, ayın sonunda bekledikleri bir şey de yoktur. Ve bir ev hanımı bu hususta hiçbir şey yapamaz. Kanun nazarında eşit bir mali ortaklığı yoktur.

Şimdi haber aldığımıza göre parlamentoya bir kanun layihası sunulacak ve ev hanımlarına harçlık ve biriktirilen paraların yarısının verilmesi teklif edilecekmiş. Bu evlilik için iyi mi kötü mü olacak? Evlilik, bir ortaklıktır derler. Ve bu ortaklık gerek kadın gerek erkek için sahip olunan en kıymetli şeydir. Eğer mali bakımdan bazı baskılar ortaya çıkarsa, evlilik nasıl ilerler? Nasıl devam edebilir? Ortaklık bölüşme, parayı ortaya koyma ve beraberce planlayarak sarf etmek demektir. Ortaklardan birisi büyük de olsa, firmaya ne kadar para girdiğini ikisinin de bilmesi lazımdır. Fakat bazı kocalar karılarına haftalık bir para vermenin, onları bir kahya mevkiine koyan, hatta kahya kadından daha az para alarak kocanın kazancından bihaber olmasının onlar için küçük düşürücü bir hareket olduğunu anlıyamazlar.

Hiçbir şey bir ev hanımının fakir bir akraba imiş gibi para istemesi kadar kötü olamaz. Eğer ailenin para durumunun nasıl olduğunu ve kendisinin de normal bir pay aldığını bilirse, ayağını yorganına göre uzatmayı seve seve kabul eder. Ev hanımının kanuni bir hakka sahip olması da bunu temin eder.Para münakaşası yüzünden bozulmaya yüz tutan bir evlilikte kadının kanuni bir hakkı olması evliliği kurtarabilir. Pek az koca herkesin nazarında karısına gelirin mantıki bir kısmını vermeyecek kadar kötü olarak damgalanmaya razıdır. Bu mevzuda konuşurken bir arkadaş “Ben aynı fikirde değilim. Parayı kazanan erkek olduğuna göre niye istediğinden fazlasını versin? Erkeklerin bunu kabul edeceklerini hiç zannetmiyorum” dedi. Bir erkeğin işi ne olursa olsun, nasıl para kazanırsa kazansın, evdeki kadının sonsuz ve güç işi ile mukayese edilince, su gibi kalır. Gündelik ücret veya daha büyük bir gelir için didinen kadınların ve onlara karşı koyan kocaların ancak değişerek “bütçelerini değil saadetlerini” bulacaklarına inanıyorum.Mesut bir evlenmede para veya başka hususlarda “onun” “benim” yok, “bizim” vardır. Fakat ideal durumdan uzak olduğumuza göre bence evlilikte diğer ortaklar gibi bazı emniyet tedbirleri alınmalıdır. Karı-koca münasebetlerine kanuni hakların ve mahkemelerin girmesinin bile onu yıkmaya kafi geleceği de düşünülebilir.

Tabi ki bu şekil sentimentallikten epey uzaktır fakat ancak bozulmaya yüz tutmuş evlilikler mahkemeye uzanır. Mesut evliliklerde mali ortaklık lüzumu şeklinde halledilmiş ve tatminkar bir şekil almıştır. Ev masraflarından biriktirilen paranın da kocaya ait olması bana daima haksızlık olarak gelmiştir. Şimdi layiha kabul edilirse ev kadınının da bunu hiç olmazsa bölüşmeye hakkı olacak demektir ve olmalıdır da. Kendisine mahsus parası olmıyan bir kadın şahsiyetini geliştirecek alakalara nasıl sahip olabilir. Hayatı mutfak lavabosuna bağlı kalan bir kadın istediğimiz bir şey değildir. İyi bir anne ve ev hanımı yalnız ailesine değil, cemiyete de faydalı olmalıdır. Aile gelirinin bir kısmına sahip olmak onun hakkıdır. O zaman ailede kraliçe veya eşit muamele göreceğine bir ortak olarak hürmet görecektir. İstediğimiz de budur zaten. Mesut bir evliliği yapan şey başarılı bir ortaklıktan başka nedir ki?

Ulus gazetesi Türkiye’deki Cumhuriyet Halk Partisi’nin yayın organı olarak kabul ediliyordu bu yazının alıntılandığı zaman diliminde.  İlk cümleleri biraz ışık saçar gibi görünse de, devamında ürperten, moral bozan ve 50 yılda ne burada, ne orada bir arpa  boyu yol alınmadığı gerçeğini vuruyor yüzümüze .
Kendimi bildim bileli inandığım ve bu konuda hep mücadele ettiğim en belirgin noktadır eşitlik.  Küçük yaşımda bile benim yapabildiğim veya benden büyük erkeklerin yapabilecekleri olarak sınırların olması, kafamı hep kurcalardı. Aynı oyunları oynamak normaldi ama masayı erkeğin kurması garipti. Bulaşığı yıkayacak yaşa ben geldim ama erkekler o yaşa hiç gelmedi…

Birkaç yıl önce İngiltere’ye gitmiştim. 1963 yılının gazetesindeki makaleyi okurken, o günler geldi aklıma.  Bir müzeyi ziyaret etmiştik ve o ziyarette köle ticareti yapan gemilerin resimleri beni derinden sarsmıştı. Bu yazıyı okurken de benzer bir ruh hali sardı bedenimi. Yine aynı isyan. Kapana kısılmış gibi bir histi yaşadığım.  Kör ve sağır insanların çevrelediği, bencil bir kalabalıkta yaşadığım duygusuna kapıldım bir kez daha. Sanki zaman durmuş, her şey aynı kalmıştı.  İnsanın nerede doğduğu, cilt rengi,  dinsel inancı ya da inançsızlığı, cinsel tercihleri veya cinsiyeti… Neden ve nasıl değiştirebiliyor  “insan” olduğu gerçeğini.  Dar kalıplar ve egemen anlayışlarla oluşturduğumuz toplumsal normlar, öteki üretmekten başka bir işe yaramıyor yüzyıllardır. Oysa insan olmak, duyarlılık ve insana saygı gerektiren çok basit bir denge algısı sadece.

Seçilmiş ve dağıtılmış toplumsal rollerin kalıplarına ve o rollerin yüklediği sözde sorumluluklara sığınarak kadınları görünmez kılmak, pardon ama olmuyor artık. Kadının evi içerisindeki görünmez emeğini bir gazete yazarının 50 yıl öncesinde  görüp sayfalarına taşıması belki de mutlu etmeliydi beni.  Etmiyor işte! 50 yıl öncesinin sözde aydınlarının sunduğu lütuflara ! da, günümüzde bunları rengarenk boyayarak bugüne taşıyan akvaryum aydınlarına da karnımız tok artık.

Yazı bana kadın mücadelesinin ne kadar zor olduğunu gösterdi; umarım size de gösterir. 50 yılda neler olmadı ki dünyada. Devletler kuruldu, devletler yıkıldı. Soğuk savaş, başladı bitti. İletişim ve bilişim uçtu gitti.  Bu 50 yılda kadın mücadelesi de çok gelişti. Ve geri alınan her hakkın ne bedeller uğruna, ne kadar uzun sürede, ne zorluklarla olduğunu bazen okuduk bazen yaşadık. Lisede okuduğum Ütopya adlı bir kitabın yarattığı o güzel ama ulaşılması imkansız dünyaya ulaşmak hedefi ve çabası imkansız bir çabaysa da bunun için mücadele etmek ruhuma huzur veriyor. Yetmez mi ?

Mücadelemiz yaşamın  her alanında…

Meydanda, eğitimde, evde, trafikte, yazılarda, masallarda, şarkılarda.  Hayatın yaşanan her karesinde…

 

Bu haber toplam 1538 defa okunmuştur
Gaile 329. Sayısı

Gaile 329. Sayısı