50’nci yılında CTP’nin geleneği ve geleceği
Köklü siyasi partilerin, meşreplerine göre geçmişlerinde övündükleri, gurur duydukları şeyler farklılıklar gösterebilir.
Düzen yanlısı bir partinin “devletin kökleşmesi ve güçlenmesine yapmış olduğu katkılardan” kıvanç duyması gibi, muhalif bir hareket ya da parti de “düzene karşı direniş” geçmişiyle onur duyabilir.
Kimi partiler hükümet etme, yönetme pratiklerini göklere çıkarırken, kimileri toplumun bu yönetim süreçlerine katılımını yaygınlaştırmak için vermiş oldukları mücadeleyi manşete çeker.
Bazıları “güven” der, “devletim”, “milletim” nutuklarının üstüne “hizmette bir numarayız, bu devletin teminatıyız” sloganları atar.
Bazıları ise “demokrasi”, “eşitlik”, “özgürlük” kavramlarını sıralar, baskılara karşı dayanışmanın, tehditler karşısında yılmamanın tarihini anlatır.
Bütün bunlar partilerin kendi pozisyonlarından bakıldığında meşrudur. Partililer de bu söylem biçimlerinden hareketle aidiyet duygularını geliştirir, partilerine olan desteklerini tazelerler.
Malum, 2020’nin son günleri CTP’nin 50’nci kuruluş yıldönümüne denk geliyordu. Partinin mücadele geleneğini öne çıkaran paylaşımlar sosyal medyayı sararken, gerçekten de üyelerinin ödediği büyük bedeller sonucunda elde edilen toplumsal kazanımlar bir kez daha hatırlara gelmiş oldu.
CTP deyince, dile kolay tam yarım asırlık bir siyasi birikimden, Kıbrıs’ın kuzeyinde halen faaliyetlerini sürdürmekte olan en eski siyasi partiden bahsetmiş oluyoruz. Böyle olunca da olumlu veya olumsuz pek çok farklı yorum, farklı eleştiriyle karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.
Olumlu yorumları bir kenara koyarsak, CTP için yapılan bir çok olumsuz eleştirinin farklı nedenlerle de olsa vardıkları sonuçlar benzeşiyor. Çoğu öyle ya da böyle geçmişteki ideal bir CTP’ye duyulan özleme bağlanıyor.
Elbette ilgili yorumu yapanın öznel algısına göre ideal CTP’nin hangi dönemdeki CTP olduğu değişebiliyor. Herkesin “ideal CTP’si” kendisine göre oluyor.
Fakat her hâlükârda “Şimdiki CTP” başka bir “varlık” oluyor, “2000’lerin CTP’si” başka...”80-90’lar CTP’si” ayrı bir efsanevi “varlık” oluyor, 70’lerdeki ise ayrı bir destansı “kahraman”.
Bu algılayış biçimi kronik CTP düşmanlığının yıllardır ürettiği karşı propaganda ile etkileşime girdikçe varılan sonuç kaçınılmaz oluyor; “Bugünkü CTP kişilik değiştirmiş, eski halinden eser kalmamış, bize yabancılaşmış, halbuki eskisi öyle miydi?”
Böyle olunca partinin tarihi idealize edilmiş oluyor. Özlem duyulan zamanlarda hiç hata yokmuş, mükemmele yakın bir mücadele yürütülmekteymiş gibi kabul ediliyor. Bu da olumsuz tecrübelerin unutulması, hatalardan ders çıkarmanın olanaksızlaşması anlamına geliyor.
Her durumda CTP kendisini oluşturan insanların iradelerinden bağımsız bir varlığa sahip bir kuruma dönüşüyor. CTP’nin üye ve sempatizanlarının belli ölçüde katılımıyla var olan, kolektif iradeye dayalı bir örgüt olduğu es geçiliyor.
CTP süreklilik içerisinde algılanması gereken siyasi bir geleneğe sahip, ancak diğer taraftan toplumdaki değişim dinamiğini de temsil etmesi gereken bir siyasi parti. Partinin konumlandığı yer itibarıyla bu böyle. Bu yüzden CTP’lilerin her birinin, yürütülmesi gereken mücadelenin koordinatlarını belirlerken hem geleneği, hem de geleceği gözeterek hareket etmesi şart.
CTP’yi iradeleriyle var eden insanların hem geçmişten gelen birikimi, hem de sürekli değişen ve yenilenen koşulları dikkate alan yeni önermeleri bir araya getirmesi gerekiyor.
Bir çok kritik konuda muhtemel yol haritalarının gözden geçirilmesi, bunu yaparken ne geçmişin artık bir daha ulaşılamayacak nostaljik bir ideal olarak görülmesi, ne de “değişim” adı altında içi boşaltılmış bir “yeni” kavramına itibar edilmesi gerekiyor.
CTP 50’nci yılının odağını süreklilik ve değişimi bir araya getiren bir siyasi anlayışta yoğunlaştırmalı.
Toplumu dönüştürme idealinin asla sonu olmayan bir süreç olduğunun bilincinde olarak...
Onur duyulan bir geçmişin harcını, geleceğin toplumunun inşasında kullanarak...