1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. 54 yıl sonra gelen cenaze…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

54 yıl sonra gelen cenaze…

A+A-

26 Aralık 1963’te Kaymaklı’daki evinden alınarak “kayıp” edilen Ömer Hasan Depreli’den geride kalanlar Tekke Bahçesi kazılarında bulundu… Depreli, “kayıp” edilişinden tam 54 yıl sonra aynı gün, 26 Aralık 2017’de ailesi tarafından toprağa verilecek…

 

Ömer Hasan Depreli, Kaymaklı’daki evinden bazı Kıbrıslırumlar tarafından alınıp götürülmüştü… Ondan geriye evlatçıkları için hazırladığı çanta ve evinin anahtarları kalmıştı… Çantada şeker, pirinç, makarna ve beş yaşındaki kızı için kırmızı kadifeden bir tulumcuk kalmıştı… Evinin anahtarları 50 metre ötedeki kamışlıklarda bulunmuştu…

 

Evlatları Dr. Hüseyin Depreli, Zehra Topcu, Halil Depreli, Sözay Alkan ve İzzet Depreli, biricik “kayıp” babalarını 26 Aralık 2017’de yani Ömer Hasan Depreli’nin “kayıp” olmasının 54ncü yıldönümünde toprağa vermeye hazırlanıyor…

 

26 Aralık 1963’te Kaymaklı’daki evinden alınarak “kayıp” edilen Ömer Hasan Depreli’den geride kalanlar Tekke Bahçesi kazılarında bulundu… Depreli, “kayıp” edilişinden tam 54 yıl sonra aynı gün, 26 Aralık 2017’de ailesi tarafından toprağa verilecek…

ss-009.jpg

“Kayıp” Ömer Hasan Depreli, ailesi ve diğer Küçük Kaymaklılı Kıbrıslıtürkler’le birlikte 25 Aralık 1963’te Kaymaklı’dan ayrılarak Hamit Mandrez’e gitmişti… Ertesi günü yani 26 Aralık 1963’te, Hüseyin Vretçalı, Mehmet Ahmet Goçino, Kemal Ahmet Goçino ve Hasan Hakkı’yla birlikte Kaymaklı’ya geri dönmüştü. Mehmet ve Kemal Ahmet Goçino ile Hüseyin Vretçalı, hayvanlarını yedirmeye giderken, Ömer Hasan Depreli de evine giderek burada evlatçıkları için bir çanta hazırlamıştı…

Çantaya evde bulunan şeker, pirinç ve makarna ile beş yaşındaki kızı Zehra için kırmızı kadifeden bir tulum giysi koymuştu… Ancak bu çanta mutfak masasının yanındaki sandalyenin üstünde kaldı… Evinden alınıp götürülmüş, öldürülmüş ve “kayıp” edilmişti bazı Kıbrıslırumlar tarafından…

15 Ocak 1964’ten sonra Kaymaklı’ya evlerinden ufak tefek bir şeyler almaya gidebilen ailesi hazırlanmış ancak kendilerine ulaşamamış bu çantayı mutfakta bulmuşlardı… Evin anahtarlarını ise evden 50 metre uzaklıkta kamışlıkların orada bulmuşlardı – belki de Ömer Hasan Depreli, bazı Kıbrıslırumlar tarafından zorla alınıp götürülürken, geride bir ipucu bırakmaya çalışmıştı ailesine…

Aile bir daha bu eve dönemedi – ufak tefek bir şeyler alabilmişlerdi ancak hayatlarını birer öksüz ve göçmen çocuğu olarak sürdürmek zorunda kalacaklardı…

Aslen Sindeli olan Ömer Hasan Depreli, yine aynı köyden Dervişe Hanım’la evliydi ve beş evlatları vardı… Kızı Sözay 17 yaşındaydı, oğlu İzzet 12 yaşındaydı, oğlu Hüseyin 10, oğlu Halil 8 ve kızı Zehra 5 yaşındaydı… Dervişe Hanım altıncı çocuklarına hamileydi – kocası “kayıp” edildikten sonra dünyaya gelen bu bebeğe Emine adını koyacak ancak küçük Emine henüz 2 yaşındayken kazayla yanacak ve kısa süre sonra vefat edecekti…

Eşinden geride kalanların Tekke Bahçesi’nde bulunduğunu göremeden vefat edecekti Dervişe Hanım – 29 Mart 2003’te bu dünyadan göçüp gidecekti…

Ömer Hasan Depreli ve beraberindeki dört Kıbrıslıtürk alınıp götürülmüş ve öldürülmüşlerdi…

Daha sonra onların ve Lefkoşa’nın başka yerlerinde öldürülmüş olan Kıbrıslıtürkler’in naaşları Lefkoşa Genel Hastanesi morguna toplanarak 21-22 kişilik bir liste yapılacaktı. Kıbrıslırum yetkililer bu listeye kimliği tanımlanabilecek olanları yazmışlar, tanımlayamadıklarını da “Kaymaklı’dan bilinmeyen bir Kıbrıslıtürk” ya da “Bilinmeyen bir Kıbrıslıtürk” diye listelemişler ve bu listeyi Kızılhaç aracılığıyla 27 Aralık 1963’te Kıbrıslıtürk yetkililere ulaştırmışlar, “Ekteki listede bulunan Kıbrıslıtürk ölüler hastane morgundadır, geliniz, alınız” diye mesaj göndermişlerdi.

Kıbrıslıtürk yetkililer Kıbrıslıtürkler’in morgtaki naaşlarını almamışlar ya da alamamışlardı.

Kıbrıslırumlar da bir süre bekledikten sonra morgta bulunan bu Kıbrıslıtürkler’in naaşlarını Ayvasıl Kıbrıslıtürk mezarlığı dışına kazdıkları çukurlara topluca gömmüşlerdi. Bu defin tarihi takriben 4 Ocak 1964 civarında idi…

Bundan sonra Kıbrıslıtürk yetkililer, İngiliz askerleri ve Kızılhaç eşliğinde Ayvasıl’a giderek 13 Ocak 1964’te buradaki toplu mezarları açmışlar, Dt. Hüsrev Dağseven başkanlığındaki ekip burada buldukları “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in naaşlarını çıkarmışlar ve Kızılay Hastanesi’ne göndermişlerdi…

Kızılay Hastanesi’nde otopsi yapılmış ancak Kıbrıslıtürk tarafının elinde hastane morgunda bulunanların listesi olduğu halde, kimliklendirme yapılmaya çalışılmadan tümü de “Ayvasıl şehidi” adı altında ve ailelere herhangi bir bilgi verilmeden Tekke Bahçesi mezarlığına defnedilmişlerdi…

“Ayvasıl 1”, “Ayvasıl 2”, “Ayvasıl 3” gibi isimlendirmeler altında Tekke Bahçesi mezarlığına defnedilenlerle ilgili ailelere hiçbir bilgi verilmemişti.

Ayvasıl’da kazıyı yürüten Dt. Hüsrev Dağseven, toplu mezardan çıkardıkları arasından bazılarının Lefkoşa Genel Hastanesi morgunda bulunanların olduğu isim listesindeki bazı Kıbrıslıtürkler olduğunu tanırken, Kıbrıslıtürk yetkili makamları, bu ailelere dahi hiçbir bilgi vermemişti…

Bundan on yıl önce bu listeyi ilk kez YENİDÜZEN’de bu sayfalarda yayımlamıştık… On yıl önce, Ayvasıl’daki toplu mezarlarda kazıyı yürüten Dt. Hüsrev Dağseven’le röportajımız da bu sayfalarda yayımlanmıştı. Böylece bazı “kayıp” yakınları ve toplumumuz, Tekke Bahçesi’ne bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in gömülmüş olduğunu ilk kez öğreniyordu…

O günlerde bu listeyi alarak yetkili makamları ziyaret eden bazı “kayıp” ailelerine “Rumların oyununa gelmeyin! Öyle bir şey yoktur” denilmiş ve bu makamlar “inkar” oyununu sürdürmüştü…

Tekke Bahçesi’nde gömülü olduğu tahmin edilen bazı “kayıp” yakınları ise bu on yıllık süre içerisinde bir araya gelerek çeşitli yetkili makamları ziyaret etmişler, Kayıplar Komitesi’ne yazılar yazmışlar ve Tekke Bahçesi’nin kazılmasını talep etmişlerdi…

Ancak Tekke Bahçesi’nin kazılmasının önüne sürekli engeller çıkarılmaktaydı: Dönemin bazı yetkili sivil ve askeri makamları buna karşı çıkıyor ve 2009 yılında Kayıplar Komitesi’nin burada başlattığı kazı, aynı gün askeri bazı yetkililer tarafından “Kazı izniniz yoktur” denilerek kapatılıyordu…

Bu süreçte Kaymaklılı “kayıp” yakınları da Kaymaklı Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği’ni kurarak askeri makamlar dahil, pek çok yetkiliye ziyaretler yaparak Tekke Bahçesi’nin kazılmasını talep edecekti…

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nin, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, danışmanı Halil Sadrazam’ın da desteğiyle en sonunda 2016 yılında Tekke Bahçesi’ne “kazı izni” çıkacaktı… Bu süreçte dönemin İçişleri Bakanları Asım Akansoy ve Teberrüken Uluçay da Tekke Bahçesi’nin kazılarak “kayıplar”dan geride kalanların bulunması için “kayıp” yakınlarına destek çıkmışlardı…

Sonuçta 2016 yılında yalnızca “Ayvasıl”la ilgili olan ve “meçhul” mezarlarda Kayıplar Komitesi kazılar yürütmüş ve Tekke Bahçesi Şehitliği’nden 35 şahsa ait kalıntılara ulaşmıştı. Bunlardan kaçının “kayıp”, kaçının “normal bir gömü” olduğu ise halen yürümekte olan DNA testleriyle kimliklendirme sonucunda anlaşılacak.

Bu süreç işlemeye başladı: “Kayıplar”dan Ahmet Yusuf ve Yusuf Ahmet ile Vasit Mustafa, Mehmet Ahmet Goçino, Kemal Ahmet Goçino ve Hüseyin Vretçalı, Tekke Bahçesi kazılarında bulunarak Kayıplar Komitesi tarafından DNA testleriyle kimliklendirildi ve defnedildi… Şimdi ise Ömer Hasan Depreli bu süreçte Kayıplar Komitesi tarafından DNA testleriyle kimliklendirildi ve ailesine geri dönüş süreci başladı…

Ömer Hasan Depreli’nin evlatları Halil Depreli, Dr. Hüseyin Depreli, İzzet Depreli, Sözay Alkan ve Zehra Topcu babaları Ömer Hasan Depreli’yi “kayıp” edilişinin tam 54ncü yıldönümünde yani 26 Aralık 2017’de defnetmeye hazırlanıyor…

Sindeli “kayıp” Ömer Hasan Depreli, küçük bir tabut içinde evlatlarına geri dönecek – bu kadar trajedi geride kalan ailesi için çok fazla değil midir? Bırakınız bazı Kıbrıslırumlar tarafından kaçırılıp “kayıp” edilmiş olmayı, bırakınız beş evladın öksüz kalmasını, evlatlarının ve eşinin göçmen olmasını ve bir ömür boyu onun geri dönüşünü beklemelerini, bir de “kendi tarafımız” olan Kıbrıslıtürk tarafının yetkili makamlarının bildikleri halde Tekke Bahçesi’ndeki mezarının yerini gizlemiş olmaları ve bunu yıllarca, onyıllarca devam ettirmeleri, insanların acılarının katmerlenmesine yol açtı…

Depreli’nin oğlu Dr. Hüseyin Depreli “Benim kliniğim on yıl boyunca Tekke Bahçesi’ne bakardı… Meğer babam orada gömülüydü…” diyor yüreği burkularak… Böylesi bir acımasızlık işte bu büyük trajedinin, bu büyük skandalın parçası… Bir “kayıp” çocuğu, on yıl boyunca her gün kliniğine gidecek, babasının nerede gömülü olduğunu bilmeyecek, babası “Kayıplar Listesi”nde olacak ve çok sonraları aslında kliniğinden baktığında babasının gömü yerini hiç bilmeden görmüş olduğunu anlayacak…

Sindeli “kayıp” Ömer Hasan Depreli’nin ve Tekke Bahçesi’ne gömülmüş diğer “kayıplar”ın mezarları büyük kavgalar, büyük mücadeleler sonucunda kazılabildi… Neden? Kendi insanımıza neden böyle bir muamele layık görüldü? Bu yetkili makamların kendi evlatları burada gömülü olsaydı, böyle mi davranacaklardı? “Kayıplar”ın, “şehitler”in sırtından geçindiler belki ama yüreklerde acıdan başka bir şey bırakmadılar… İşte gerçek sonunda ortaya çıktı, tüm çıplaklığıyla… Bu mezarların gizlenmesini hararetle savunanlar da teker teker öteki dünyaya göçediyor – “kayıp” yakınlarına yapmış oldukları kötülüklerle anılıyor adları şimdi… Arkalarından söylenenleri duysalar, mezarlarında ters dönerlerdi herhalde…

Sindeli “kayıp” Ömer Hasan Depreli, 1918 doğumluydu… Deveciler Hanı’ndaki Hancı Hasan’ın şöförlerindendi… 1940-45 yıllarında İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Ordusu’nda asker olarak Mısır’a kadar gitmişti… 1955’li yıllarda “Auxillary” Polis olarak çalışmıştı…

On yıl önce röportajımızda Halil Depreli babasını şöyle anlatıyordu:

“Babam şöförlük yapardı. Kendi otobüsü yoktu. Deveciler Hanı’nda Hasan vardı, “Deveci Hasan” derler kendine – onun adına bütün Kıbrıs’tan yün toplardı.  Koyun yünü toplardı, getirirdi... Köyde de ilk ehliyeti olan kişiydi. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nda, Mısır’a, Malta’ya falan hep gittiydi, ağır vasıtaları o sürerdi. O mesleği diyelim ki askerde veya İngiliz’de elde edince, Kıbrıs’ta da devam ettirdiydi…

Onun öyküsünü sevgili oğlu Halil Depreli anlatmıştı bize ve on yıl önce, 2007 yılında bu sayfalarda yayımlamıştık. Halil Depreli, “kayıp” babası Ömer Hasan Depreli’nin gömü yerinin bulunabilmesi için yıllarca mücadele etmişti, kardeşleriyle birlikte…

Bu emekçi insanın, Ömer Hasan Depreli’nin evlatlarının acısını paylaşıyoruz… 54 yıl sonra yapılacak cenaze törenine biz de katılacağız ve küçük tabutuna çiçekler koyacağız… “Nurlar içinde yat” diyeceğiz…

 

 

Bu yazı toplam 9614 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar