1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. 6 yaşında beyin tümörüyle büyüdü, kanseri yendi
6 yaşında beyin tümörüyle büyüdü, kanseri yendi

6 yaşında beyin tümörüyle büyüdü, kanseri yendi

Altı buçuk yaşında beyin tümörü ile mücadeleye başlayan Özer Karanfiller, şimdi 16 yaşında, o artık sağlıklı, mutlu ve vefalı bir genç… Özer, kanserle mücadelesini anlattı.

A+A-

Altı buçuk yaşında beyin tümörü ile mücadeleye başlayan Özer Karanfiller, şimdi 16 yaşında, o artık sağlıklı, mutlu ve vefalı bir genç… Kanserle mücadelesini ve başarısının sırlarını anlatan Özer, çocuk sahibi ailelere anlamlı bir mesaj gönderiyor:  “Çocuklarınıza alay etmemeleri gerektiğini anlatın”

 

Kanseri atlatan 16 yaşındaki Özer Karanfiller: “Tedavi süresince aldığım ilaç dozu fazla geldiği için kulaklarımda işitme kaybı oldu, işitme cihazı takıyorum, ilk başta bu cihazları takmak istememiştim çünkü arkadaşlarım benimle alay etmişti. Ailelerin, çocuklarına, hasta çocuklarla alay etmemeleri gerektiğini anlatmaları gerek.” 

 

“Okulda kermes düzenleyip vakıf için yardım topladım, çeşitli projeler yapıyor, onkoloji bölümünü ziyaret ediyorum. Hastanede tedavi gören bir arkadaşım var, onu ziyaret ediyorum, orada olan diğer çocukları görüyorum.  Yaşadıklarımdan sonra farkındalığım da arttı.”

 

“Ailem bana bu süreçte en büyük destek veren kişilerdi. Ailem, yani; annem, benden 9 yaş büyük kardeşim, dedem, anneannem, teyzem ve dayım…”

 

 Anne Sezen Çağlaş “Kendi çocuğumda bunu yaşayana dek hiçbir çocuğa bunu yakıştırmadım, düşünmedim, kondurmadım… Ama kendi başınıza gelince çok daha fazla duyarlı oluyorsunuz”

 

“Bir milli piyango düşün, herkes bir bilet alır, o piyango sadece 1 kişiye çıkar. Kimisine amorti, kimisine büyük şans… Öyle düşün, büyük şanssızlık bize çıktı! Piyango şansı bize çıksaydı neden bana çıktı diye sorgular mıydık? Şanslısı veya şanssızı var, bir kişiye çıkıyor”

 

“Anne ve babaya da burada çok iş düşüyor, diğer çocuklarınızla da ilgilenin, onların da hasta kadar ilgiye ihtiyacı var. Hayatın keyfini çıkarın, hayat gerçekten güzel…”

 

“Özer, gece yatakta yatırken, kapı üzerindeki, kanser hastalarına bağışımızdır falan diye yazan yazıyı okudu ve bana “anne ben kanser miyim?” diye sordu…

Henüz 6 buçuk yaşındaydı…”


Fehime ALASYA

Altı buçuk yaşında beyin tümörü ile mücadeleye başlayan Özer Karanfiller, şimdi 16 yaşında, sağlıklı, mutlu, vefalı bir genç…

1-7 Nisan Kanser haftasında özelde kendi yaşamını paylaşarak, genelde bu mücadeleyi veren herkese umut olmak isteyen Özer Karanfiller ve annesi Sezen Çağlaş, gülüşüyle etrafa neşe saçıyor, pozitif enerjilerinin çevreye de bulaştırıyorlar…

Yaşadıklarından sonra birçok şey onlar için önemini yitirse de en ufak şeylerden mutlu olmayı, duyarlı davranmayı ve her yaşanana pozitif yaklaşmayı öğrenmişler, şimdilerde ise bunu tüm çevrelerine yaymayı adeta amaç edinmişler… 

Özer, hafızasına kazınan en kötü anları dahi tebessümle anlatırken, anne Sezen Çağlaş, Özer’in bu durumunu hayranlıkla izliyor…

“Kötü anılarım çok olmadı, hafızamda kalan anıların hepsi güzel” diyen Özer, en kötü anısını dahi gülerek anlatıyor.

Buna karşın anne Sezen Çağlaş ise “Özer’in gülerek anlattığı o an, benim için unutulmaz bir kabustu ama hepsi geçti” diyor…

Mayıs ayında 17 yaşına girecek olan ve Girne Amerikan Koleji 10. sınıf öğrencisi Özer, yemeklerle arasının iyi olduğunu belirterek, ileride şef olmak istediğini anlattı.


Kanseri atlatan 16 yaşındaki Özer Karanfiller:

“Yaşadıklarımdan sonra farkındalığım arttı”

“İlk başta sürekli kusma ile gelen ve ailemin fark ettiği bir hastalıktı. Beyin tümörünü yendim… Yılda bir Ankara’ya kontrollere gidiyorum, onun dışında bir sorunum yok. Bu mücadeleye 2008 yılında başladım. Tedavimin tamamını burada gördüm diyebilirim ama ilk etapta ameliyatımı Ankara’da oldum, orda da birkaç ay tedavi gördüm, ailem evini kapatıp benimle oraya kısa süreliğine yerleşti ama yine ardından burada tedavime devam ettim…”

 

“Ailelerin, çocuklarına, hasta çocuklarla alay etmemeleri gerektiğini anlatmaları gerek”

“Tedavi süresince aldığım ilaç dozu fazla geldiği için kulaklarımda işitme kaybı oldu, işitme cihazı takıyorum, bunun dışında çok şükür bir sorunum yok… İlk başta bu cihazları kabullenmem çok zor oldu, takmak istememiştim çünkü arkadaşlarım benimle alay etmişti. Bunu aşmam zor oldu ama aştım, şimdi hiç çekinmeden kulaklık kullanıyorum.

Ailelerin, çocuklarına, hasta çocuklarla alay etmemeleri gerektiğini anlatmaları gerek. Hastalıkları veya buna bağlı kullandıkları cihazlar alay konusu yapılmamalı…” 

 

“O dönemlerden aklımda kalan pek çok kötü anı yok”

“Devlet hastanesinin en eski halini hatırlıyorum, ardından biraz iyileştirildi, tek bir koridor olsa da düzeldi, şimdi ise yeni binaya taşındı, çok daha iyi şartlara kavuştu. Biz en kötü halini de gördük ama şimdi çok iyi… O dönemlerden aklımda kalan pek çok kötü anı yok, binanın fiziksel şartları kötüydü ama doktorlarımız, hemşirelerimiz çok iyiydi, çok anlayışlı, yardımsever ve sevecendi, hala öyle… O dönemde Galatasaraylı olan doktorum ile maç izliyor, sohbet ediyordum, üniforma giyiyorduk, eğleniyorduk.

Bir keresinde öfke nöbeti geçirmiştim, odama giren Doktorum Kudret abiye kapımı çalmadan girdiği için sinir olmuş, televizyon komutasını savurmuştum, şimdilerde düşününce ne kadar da anlamsızmış, pişmanım ama… Doktor ve hemşirelerimiz her zaman anlayışlıydılar, akabinde beni sakinleştirdiler…”

 

“Yaşadıklarımdan sonra farkındalığım da arttı”

“Okulda kermes düzenleyip vakıf için yardım topladım, çeşitli projeler yapıyor, onkoloji bölümünü ziyaret ediyorum.

Hastanede yeni binada tedavi gören 21 yaşında bir arkadaşım var, onu ziyaret ediyorum, orada olan diğer çocukları görüyorum.  Yaşadıklarımdan sonra farkındalığım da arttı.  

Eğitimime bir kopukluk girdi, bir yıl geriden ilerliyorum ama bunu önemsemiyorum.”

 

“Ailem, yani; annem, kardeşim, dedem, anneannem, teyzem ve dayım!”

“Ailem bana bu süreçte en büyük destek veren kişilerdi. Ailem, yani; annem, benden 9 yaş büyük kardeşim, dedem, anneannem, teyzem ve dayım…

Benim ve kardeşimin, annemin her zaman yanımda oldular. Maddi ve manevi her zaman her koşulda bize destek oldular. Emekleri üzerimde büyük, hakları ödenmez…

Babam ise benim kemoterapi sürecimde evi terk etmişti, yanımda olmadı…”   


Anne Sezen Çağlaş:

“Hayatın keyfini çıkarın, hayat gerçekten güzel…”

“İnsanlar şimdi çok duyarlı olmaya başladı. Şunu söyleyebilirim ki başına gelmedikçe bunu çok zor hissedersin. İnsan kendini apar topar olayın içerisinde görünce daha farklı gözle bakar. Örneğin benim oğlum 6 buçuk yaşında hasta olduğunda, o güne dek hiç bunu düşünmemiştim bile. Kendi çocuğumda bunu yaşayana dek hiçbir çocuğa bunu yakıştırmadım, düşünmedim, kondurmadım… Ama kendi başınıza gelince çok daha fazla duyarlı oluyorsunuz. Eskiden bu bilinç de yoktu, şimdi artık sorumluluk hissetmek, empati yapmak yaygınlaştı. Şimdiki ortamda kanser hastaları daha şanslılar… 

Buna rağmen hala daha kanser, bulaşıcı hastalıkmış gibi algılanıyor, tüm bunlar değişmeli…

Ben çok şanslıyım ki Özer kendiyle alay edebilen, kendiyle barışık, çok mutlu bir çocuk… Önemli olan bu… Bunu kabullenip, kendimizle barışık olalım, o zaman üstesinden geliriz…”

 

“Sadece ‘Neden?’ diye sordum”

“Özer ilk tedaviye başladığında 9 ay çok zor bir süreç geçirdik. Sürekli hastanedeydik. Hiçbir zaman neden ben, neden biz diye sormadım. Sadece Hacettepe’deki hocamıza ‘Neden?’ diye sordum.

Şöyle bir cevap aldım; “Bir milli piyango düşün, herkes bir bilet alır, o piyango sadece 1 kişiye çıkar. Kimisine amorti, kimisine büyük şans… Öyle düşün, büyük şanssızlık size çıktı! Piyango size çıksaydı neden bana çıktı diye sorgular mıydın? Şanslısı veya şanssızı var, bir kişiye çıkıyor” dedi…

Özer’in durumunu değerlendirirken bize “Bu çocuk şanslının şanssızı” denildi çünkü tümörün yeri hayatıyla ilgili çok ince 1 milimlik noktadaydı…

Bu sayede hiç ‘neden benim çocuğum?’ diye sorgulamadım… Ya hep ya hiç, şansımızı kullanacağız dedim…”

 

“Yaşadıklarımızdan sonra bazı şeyler önemini yitirdi…”

Özer’in hastalığı bana ve aileme çok şey kattı. Daha farkında ve duyarlı olduk, pozitif olduk, şükretmesini öğrendik… Bir köfte yiyemeyen insan var, bir şişe su bulamayanlar var, şükretmesini öğrendik. Hayatın daha kıymetli olduğunu öğrendik.

Bir gün çok samimi bir dostum beni aradı, çocuğu elini kırmış, yaşadıklarını ağlayarak anlattı, dinledim, en son benden özür diledi. Bana ‘bir an kendimi kaptırdım, senin yaşadıklarına bakınca, kendi düşüncemden utandım’ dedi.

Herkesin yaşadığı olay kendine göre büyük veya ağırdır. Özer, aynı elini iki sene içerisinde 3 kez kırdı, 2 kez çatlattı ve ben ona ‘sorun değil annem geçer, önemi yok’ dedim…

Yaşadıklarımızdan sonra bazı şeyler önemini yitirdi…”

 

“Etrafımızdaki insanlara o enerjiyi yayalım”

“İnsanız, olumsuz şeyler de hayatımızda olacak ki olumlu şeylerin kıymetini bilelim. En önemlisi de etrafımızdaki insanlara o enerjiyi yayalım. Yaşadığımız her şeyden zevk almaya çalışalım. İyi şeylerin yanında kötü şeyler de yaşayabiliriz buna daha olumlu bakalım, şükretmeyi bilelim…

Bu mücadeleye annem, babam ve kardeşlerim ile birlikte devam ettik. Her şeye rağmen, Özer’in babasından kopmaması için çaba gösterdik, en son Özer, babasıyla görüşmek istemediğini söyledi ve bağını kopardı. Ona saygı duyuyorum. Benim oğlum 17 yaşında, kendi kararlarını veren, düşünüp konuşabilen duyarlı bir çocuk…”

 

“Biz çok şanslıyız çünkü çok güçlü ve bizi yalnız bırakmayan bir ailemiz var”

“Büyük oğlum şimdi 27 yaşında, o zaman tam bir ergendi, araları 9 buçuk yaştı… Onun hiçbir ergen halini bilmiyorum dersem inanın… Çünkü bu süreçte ben sürekli Özer’in yanındaydım, onun yanında ise sürekli destek olan teyze ve dayısı vardı. Benim yokluğumu aratmadılar diyebilirim. 

Biz çok şanslıyız çünkü çok güçlü ve bizi yalnız bırakmayan bir ailemiz var. Ben, çocuklarım, annemler, kardeşlerim, biz kötü gün ailesiyiz, biz çok güzel bir aileyiz. Dört yıldır babamı kaybettik.  O dönem annem ve babam Ankara’ya bizimle gelip, aylarca bizimle orada kaldı, hafta sonu 2 gün bile olsa izinli olarak evimize geliyorduk, oğlum ise teyzesi ve dayısı ile Kıbrıs’taydı…”

 

“Ailem, vakıf ve okulumuz bizim bu hayattaki en büyük şansımız”

“Bu süreçte Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı, bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Okullar Grubuna bağlı Amerikan Koleji’nde, Serhat Akpınar’dan tam burs aldık, ailem, vakıf ve okulumuz bizim bu hayattaki en büyük şansımız, onlara minnettarız.

8 yıldır hem hasta annesiyim hem de bu alanda çalışmaya gönüllü biriyim, bunu çevreme de yayıyorum, tüm etkinliklere katılmaya, çevremi de dâhil etmeye çalışıyorum. Kanseri yaşmadan sorumluluk hissedebilmek bir erdemdir, bu bizim vakfımıza ait bir slogan, inanın çok doğru…”

 

“Özer yazıyı okudu ve bana ‘anne ben kanser miyim?’ diye sordu”

“Özer’in hastalığını yeni öğrenmiş hemen tedavi sürecine başlamıştık. Hiç unutamadığım bir anı bu… Özer bana gece yatakta yatırken, kapı üzerindeki, kanser hastalarına bağışımızdır falan diye yazan yazıyı okudu ve bana “anne ben kanser miyim?” diye sordu…

Henüz 6 buçuk yaşındaydı, gece geç bir saatti… Kilitlendim, kısa süreli şokun ardından “Anneciğim her ne isterse olsun iyi olacağız, bunları sabah konuşsak, çok geç oldu” diyerek geçiştirdim.

Sabah olmuştu ve hemen doktorumuza koştum, Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı anında yardımımıza koştu. Özer ile sabah konuşup, hastalığını, kanseri anlattık…” 

 

Anneden mesaj…

“Hayatın keyfini çıkarın, hayat gerçekten güzel… Bu hastalıkla mücadele den annelerin diğer çocuklarına da bir mesaj vermek isterim; onlar kendini itilmiş ve yalnız hissetmesin, bu böyle değil. Anne ve babaya da burada çok iş düşüyor, diğer çocuklarınızla da ilgilenin, onların da hasta kadar ilgiye ihtiyacı var. Onlara itilmiş ve dışlanmış olduklarını hissettirmemeye çalışalım, çünkü öyle değiller…”

film-seriidi.jpg


yeniduzen-satin-aliniz-228.jpg

Bu haber toplam 6751 defa okunmuştur
Etiketler : ,