7 Mart 2014, saat 13.00
31 Mart 2013 tarihli TAK Ajansı bülteninde şöyle bir haber vardı:
“Türkiye’den su projesinin yarısı tamam…”
Haberde Anamur suyunun Kıbrıs’a getirilmesiyle ilgili gelişmeleri aktarılıyor, o günlerde TC Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın projeye ilişkin “Hayalin gerçeğe dönüşmesi, Ferhat ile Şirin’in aşkı” sözlerine atıf yapılıyordu.
2013 Mart sonu itibarıyla Anamur-Güzelyalı arasındaki boruların yarısının döşendiği belirtildikten sonra Erdoğan’ın şu ‘müjde’si de veriliyordu:
“Asrın suyu 7 Mart 2014 günü saat 13.00’te, yani KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun doğum gününde akmaya başlayacak!..”
İlerleyen günlerde ‘suyun daha da erken’ gelebileceği, projenin tahminlerden de önce tamamlanabileceği dahi söylenmişti.
Lakin olmadı.
Proje Eroğlu’nun doğum gününü pas geçti.
O günün Başbakanı Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu.
O günün Cumhurbaşkanı Eroğlu ise seçimi kaybetti.
Ve ‘Asrın Suyu’ Kıbrıs’a 17 Ekim 2015 tarihinde gelebildi.
Yani o günkü hedefin bir buçuk yıl sonrası…
***
Şimdi su tartışmalarına biraz da bu perspektiften bakalım.
7 Mart 2014 tarihinde su gelmiş olsaydı eğer, acaba neler yaşayacaktık?
Erdoğan’ın o açıklamayı yaptığı günlerde KKTC’de UBP hala ‘tek başına’ hükümetteydi. Her ne kadar İrsen Küçük parti içi ve sarayla kapışma nedeniyle giderek yıpranıyorduysa da, daha birkaç ay önce Ercan’ı elden çıkarıp 13’üncü maaş ödemişlerdi.
Temmuz’daki erken seçim öncesinde ‘eli kulağında’ suyu da halledip, gerekli bütün anlaşmaları ve protokolleri imzalayabilirlerdi.
Ama olmadı.
2013’ün ikinci yarısından itibaren CTP-DP hükümetleri işbaşına geldi. Su konusunda TC girişim yaptı, ancak dönemin Başbakanı Özkan Yorgancıoğlu itirazlarını ortaya koydu. Bu arada KTMMOB ile işbirliği halinde su konusunda bir ekip oluşturuldu.
Projenin tamamlanıp suyun Güzelyalı’ya akışı ise Ömer Kalyoncu’nun Başbakanlığı dönemine ve Türkiye’deki erken genel seçimin hemen arifesine denk geldi.
Eroğlu’nun ‘doğum günü hediyesi’ bu şekilde unutuldu, gitti…
***
Su 7 Mart 2013’te değil, 17 Ekim 2015’te akmaya başladı.
Bu rötar olmayabilir ya da tam tersi suyun gelişi yine gecikebilirdi.
Oysa dört aydır su adaya ulaştı. Ama o kadar!
Su önce baraja verildi.
Sonra denize akıtıldı.
Daha sonra Türkiye’deki bir bakanın deyimiyle ‘yer altı sularını zenginleştirsin’ diye ovaya salındı.
Ve son iki haftadır da durdu!
‘Teknik nedenler’le durduğu söylendi ama vananın TC-KKTC pazarlıklarının gerginleştiği döneme rastlaması da akıllara ‘acaba’ sorularını getirdi.
Bu konuda asıl gerekçeyi bilmiyoruz.
***
Bana kalırsa suyun şu veya bu nedenle kesilmesi iyi oldu.
KKTC tarafında henüz ‘olgunluk’ aşamasına gelmeyen su tartışmasının aceleye gelerek, önü arkası tam hesaplanmadan ve de hazmedilmeden sonuçlanması, belki de onulmaz sorunlara sebebiyet verecekti.
Zaten ‘Eroğlu’nun doğum günü’ hedefi bir buçuk yıl saptığına ve dört ay önce ulaşan su da denize, ovaya akıtıldığına ya da vanası kapatıldığına göre demek ki TC’nin su ile ilgili öyle çok da ‘acelesi’ yoktur!
Zaten çok da ‘önemli’ bir konu olsaydı eğer, Müsteşar Yardımcısı düzeyinden daha yukarıda bir makam devreye girer, bürokrasinin katılığı yerine siyasetin esnekliğiyle bu iş yarım saatte halledilirdi.
Ama olmadı ve su durdu.
Hazır su durmuşken, ‘su müzakereleri’ askıya alınabilir.
Zira Ankara’nın konuyu ‘teknik’ düzeyden ‘siyasi’ düzeye çıkarmaya –en azından şimdilik- niyeti yok gibi görünüyor.
Bu koşullarda konuyu soğumaya bırakmak, yükselen tansiyonun düşmesini beklemek ve bu süreçte ‘teknik’ ve ‘yasal’ açıdan konu üzerinde bürokratlar düzeyinde çalışma yapmak çok daha ‘olgun’ bir sonucu ortaya çıkarabilir.
Buradaki tek ‘pürüz’ KKTC kanadına dayatılan ‘ekonomik paket’le ilgilidir.
Ve bu aslında KKTC kanadının değil, KKTC’nin nev-i şahsına münhasır koşullarında tek finans kaynağı olan TC’nin sorunudur.
Evet, KKTC hükümeti zor günler, aylar geçirebilir.
Ama bu kamuoyuna izah edilemeyecek bir durum değil.
‘Açık’ olmak yeterlidir.
Gerisini Ankara’nın Lefkoşa’daki bürokratları düşünsün!
Hem belki suyun gelişi bir başka liderin doğum gününe falan denk gelir, Erdoğan’ın sözü de –bir şekilde- havada kalmış olmaz.