9. Global Araştırmacı Gazetecilik Konferansı’ndan notlar… 3
Konferansta benim için bir de sürpriz var: “Gazetecilik ve travmalar” konulu bir atölye çalışmasına gittiğimde, karşıma Anna Schiller çıkıyor – onu tanımıyorum ama o beni hemen tanıyor…
“Seni resimlerinden tanıdım! Sen Sevgül’sün!” diyor.
Meğer Anna Schiller, Uluslararası Kadın Medya Vakfı’nda çalışıyor – International Women’s Media Foundation… Bu örgüt 2008 yılında bana uluslararası “Gazetecilikte Cesaret Ödülü” vermişti… Anna Schiller beni bu ödüle ilişkin fotoğraflardan tanıyor…
“Bu yıl Gazetecilikte Cesaret Ödülü alan Honduraslı Lourdes Ramirez de burada” diyor.
Buna çok seviniyorum… Sanırım kahvaltıda onu görmüştüm fakat kim olduğunu bilmiyordum… Onu mutlaka bulacağım!
Gerçekten de bir süre sonra Honduraslı Lourdes Ramirez’i buluyorum… Tanışıp birbirimize sarılıyoruz ve sohbet ediyoruz. Lourdes’in İngilizcesi çok iyi olmadığı için imdadımıza Paraguaylı gazeteci Mariana Ladaga Pereyras yetişiyor… Bize çeviri yapıyor!
Çetelerin Honduras’taki faaliyetlerini açığa çıkaran araştırmacı gazeteciliği nedeniyle Lourdes bir süreliğine ülkesinden ayrılıp Amerika’da yaşamak zorunda kalmış ama sonra gene Honduras’a dönmüş…
Honduras, yeryüzünün en fazla şiddet görülen ülkelerinden biri ve polis, suçluların ancak %2’sini yakalıyormuş – polis yozlaşması çok yaygın…
Norveç’ten sonra Lourdes ülkesine, sonra da Washington, New York ve Los Angeles’e giderek ödül törenlerine katılacak. Ona şans diliyorum… Artık Honduraslı ve Paraguaylı iki kızkardeşim daha var!
Benim için bu konferansta en ilginç keşif, Faroe Adaları’ndan gazeteciler oluyor…
Daha önce Faroe Adaları’nı hiç duymamıştım ve şimdi burada Sveinur Trondarson’dan bu adalar hakkında bir şeyler öğrenme şansı elde ediyorum…
Araştırmacı gazetecilerin global düzeyde bir ağ kurmaları için hazırlanmış toplantıda karşılaşıyoruz ve bir süre sonra bir Katalan gazeteciyle birlikte dışarı çıkarak Faroe Adaları’nı Sveinur’dan dinliyoruz…
Faroe Adaları, İzlanda ile Norveç arasında bir yerde – Faroe halkı Danimarkalı olmadığı halde, Danimarka’nın “yönetiminde” bulunuyorlar. Danimarka Krallığı altında “otonom bir ülke” konumları var. Vikipedia’ya göre 1035 ile 1814 yılları arasında Faroe Adaları, Norveç Krallığı’nın parçasıymış. 1814 yılında Kiel Anlaşması, Danimarka’ya bu adaların denetimini vermiş.
1948’den bu yana Faroe Adaları özyönetime sahip bir ülke ancak Danimarka denetimindeler… Faroeliler, kendi iç meseleleri hakkında tam söz sahibi iken, asker, savunma, polis, adalet, para birimi ve dışişleri konusunda Danimarka söz sahibi…
“Faroe Adaları”nın anlamının aslında “Koyunların Adaları” demek olduğunu öğreniyorum… Henüz Vikingler buralara gelmeden önce de bu adalarda insanlar yaşıyormuş, adanın yerlileri yaşıyormuş… Faroeliler, İskoçlar, Norveçliler/İskandinavlar, nüfuslarının temelini oluşturuyor ancak kültürleri “Nordik” bir kültür.
Faroe Adaları’nda yıl 365 günün 260 günü yağmur yağarmış! İnsanlar hem Faroe dili, hem de Danimarka dili konuşuyormuş… Faroe dili, Vikingler Çağı’nda İskandinavya’da konuşulan dile dayanıyor. 1538’de konuştukları, yazdıkları bu dil, Norveçliler tarafından yasaklanmış ve okullarda, kiliselerde ve resmi dökümanlarda Faroe dili kullanılamamış…
300 yıl boyunca yazılı dilleri olmamış, bu dil kulaktan kulağa aktarıla aktarıla gelmiş ve ancak 19ncu yüzyılda tekrar yazılı dillerine dönebilmişler…
Faroe Adaları’nda pek az ağaç varmış ama pek çok deniz kuşu bulunuyormuş… Fok balıkları varmış kıyılarında ve zaman zaman balinalar da Faroe Adaları2nı ziyaret edermiş…
Ne yiyor, ne içiyorlar? Et yiyorlar, balık ve patates yiyorlar… Pek çok yemeklerinde keçi eti kullanıyorlar. En popüler yiyeceklerden birisi de kurutulmuş keçi eti olan “skerpikjot” yani bizde olduğu gibi “samarella”!
Bol bol taze balık, zaman zaman deniz kuşları ve onların yumurtaları ve balina eti de yiyorlarmış…
“Sorunlarımız tıpkı sizin sorunlarınız gibidir” diyor Sveinur… Gençler lise biter bitmez Danimarka’ya ya da başka yerlere gidiyorlarmış…
Bütçelerinin büyük bölümü Danirmaka’dan geliyormuş ve Faroe Adaları’nda 49 bin kişi yaşıyormuş – ekonomilerinin %95’i balıkçılığa dayanıyormuş…
“İşte bu nedenle Faroe Adaları, Avrupa Birliği üyeliğine referandumda HAYIR demişti” diye anlatıyor Sveinur… Çünkü AB üyesi olsaymışlar, bu balıkçılıklarına sınır getirecekmiş…
Yani AB üyesi olmayan ama bir AB üyesi altında bulunan, bütçesinin büyük çoğunluğu Danimarka tarafından karşılanan Faroe Adaları’nda sürekli tartışma varmış: Kimileri “Bağımsızlık”tan, kimileri ise “Danimarka’nın yönetiminde kalmaktan” yanaymış…
Devam edecek...