AB Çatısı Altında Aşağıdan Federalizm!
Gelinen aşamada Kıbrıs Sorununun kalıcı çözümü mümkün görünmüyor. İki toplumun tepesindeki siyasi elitlerin federal Kıbrıs devletinin kuruluşu yönünde ortaya siyasi irade koymalarını beklemek, boşuna bir bekleyiş olacaktır.
Nikos Anastasiadis’in bu yönde iradesi olmadığı çok açık. Olsaydı, bunu Mustafa Akıncı toplum lideri koltuğunda otururken yapardı.
Ersin Tatar zaten federal devlet formülünü şeytanlaştırmakla iştigal ediyor...
Ayrıca, sorunun iki önemli aktörü, Türkiye ile Kıbrıs Rum toplumu, 2023 yılında seçime gideceklerdir ve şimdilerde her ikisi de iç politika ile meşguldür.
Böyle bir ortamda Kıbrıs Sorunu etrafında hareketlilik bekleyemeyiz.
Aslına bakarsanız, genel olarak federal çözüm için “uygun siyasi elitlerin” iktidara gelmesini beklemek artık gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Zaten zaman zaman “çözümcü” sayılabilecek siyasi aktörler denenmişlerdir. Örneğin Talat-Hristofyas, Akıncı-Anastasiadis (birinci döneminde) ilerlemeler kaydetseler de nihai çözüme gidememişlerdir. Bunun, bu yazıda ele alamayacağım bir dizi karmaşık nedeni vardır.
Kanımca, artık federal devlet olgusuna dair paradigma değişikliği yapma zamanı gelmiştir. Yukarıdan Federasyon, yani başat aktörlerin at pazarlığına benzer pazarlıklar yaptıktan sonra bazı belgelerin altına imza koyarak federal devletin kuruluşunu ilan etmelerini beklemek yerine, Aşağıdan Federalizme yönelmemiz çok daha yerinde bir yaklaşım olacaktır.
Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyesi olması Aşağıdan Federalizm yaklaşımına iyi bir zemin sunmaktadır.
Tıpkı, Avrupa Birliği’nin kuruluşuna giden ilk adımlara benzer adımlar atmalıyız.
Robert Schuman ve Jean Monnet Avrupa kıtasında milliyetçiliği ve savaşları geride bırakacak bir formül ararken, devletlerin aşağıdan kaynaşması ilkesinden hareket ettiler. Yani, karşılıklı-bağımlılık temelinde atılacak ekonomik adımlarla giderek daha sıkı siyasi birliğe ulaşmak fikrini benimsediler.
Gerçekten de 1951 yılında Kömür-Çelik Anlaşmasıyla başlayan karşılıklı-bağımlılık süreci, Avrupa ülkelerini siyasi birliğe yöneltti ve günümüzün Avrupa Birliği’ni yarattı. AB daha sıkı siyasi birlik yolunda ilerlemeye devam etmektedir...
Kıbrıs, AB’nin oluşum modelinden çok şey öğrenebilir. Üstelik AB üyesi olduğu için AB’nin sunduğu fırsatlardan da yararlanabilir.
Hemen söyleyeyim: Burada iki toplumu birbirine yakınlaştıracak güven artırıcı önlemlerden söz etmiyorum. Ne de AB çatısı altında iki ayrı devletin işbirliği yapmasından...
İki toplumu hayatın çeşitli alanlarında karşılıklı-bağımlılık ilişkisi içinde bir araya getirmekten söz ediyorum.
Örneğin, AB’nin günümüzün en büyük hamlesi olan Yeşil Mutabakat anlaşmasını adanın bütününde uygulamak, yenilenebilir enerji projelerini coğrafyanın bütününde hayata geçirmek, Mesarya ovasını güneş panelleriyle döşemek, Pandemiye karşı ortak kurumlar kurarak mücadele etmek, çevreyi korumak, iklim krizine karşı birlikte çareler aramak, ortak itfaiye kurmak vb. işbirlikleri AB çatısı altında ve denetiminde AB’nin finans kaynaklarıyla yapılabilecek işlerdir.
Bunun için, Kıbrıs’tan bu yönde taleplerin gelmesi gerekecektir.
Kuşkusuz, burada en büyük görev, AB üyesi olan ve AB’nin kurumlarında yer alan Kıbrıs Cumhuriyeti yöneticilerine düşmektedir.
Fakat Kıbrıs Türk toplumu talepkâr olmalıdır.
KKTC olarak değil, toplum olarak!
Çünkü AB, KKTC’yi değil, Kıbrıs Türk toplumunu muhatap almaktadır. Dolayısıyla, bu türden talepleri kalıcı birlikteliklere inanan ilerici siyasal ve toplumsal güçler dile getirmelidir.
CTP ile TDP ve diğer siyasal oluşumlarla sivil toplum kuruluşları yüzlerini ve dikkatlerini bu noktaya çevirmelidirler. Kıbrıs Türk toplumunun ısrarlı talepleri AB Komisyonu’nun teşvikleri ile birleşirse, Kıbrıs Rum yetkililerin engelleyici tavır almaları zorlaşacaktır.
Aşağıdan Federalizm bir süreç olarak düşünülmelidir. Hem Kıbrıs coğrafyasının ve hem de beşeri coğrafyanın bütününü kapsayan ekonomik, ekolojik, kültürel bir süreç!
Bu sürecin varacağı nokta ülkenin siyasal bütünlüğü, yani Federal Kıbrıs olacaktır.
Aşağıdan Federalizme yönelmek, federal devletin kuruluşunu imzalayacak aktörleri beklemekten çok daha anlamlı olacaktır...